Makale

UMUT: BİTMEYEN HAZİNE!

UMUT: BİTMEYEN HAZİNE!

Ayşe Nur ÖZKAN
İstanbul Kadıköy Vaizi

“En büyük felaketler içinde dahi umudunu kaybetme! Unutma ki ilik en sert kemiğin içinden çıkar.” (Hafız)

Stefan Zweig varlıklı bir ailenin çocuğu olarak 1881 yılında Avusturya’da dünyaya gelir. Yazmaya olan doyumsuz isteği onu felsefe alanına yöneltir ve eserleri ile döneminin en prestijli edebiyat ödülünü alır. Ne var ki yaşadığı zaman dilimi, savaşların ve Almanya’da iktidara gelen Nazilerin faşist eylemleri ile çalkalanmaktadır.

Gelecekten umudunu kesen yazar, karamsarlık içerisinde savaş günlerinin hiç bitmeyeceğini düşünür. 23 Şubat 1942 tarihinde eşi ile birlikte uyku hapı içerek intihar eder. Zweig intihar mektubuna şu cümleleri yazar: “Artık güneşin doğmasını bekleyecek gücüm kalmadı ama siz yeni doğacak güneşi mutlaka bekleyiniz.”

Zweig’lerin ölümünden üç ay sonra savaşlar sona erer.

İnsan umudu tükendiği gün ölür

Hayatımızın her anında ihtiyacımız olan psikolojik bir güçtür umut. Riskli yaşam olayları karşısında ayakta kalabilmeyi, olumsuzluklarla mücadele etmeyi ve hedeflerimize ulaşmayı sağlar.

Umut, “ummaktan kaynaklanan duygu” olarak tanımlanır dilimizde. Umut, şartlar ne olursa olsun her yeni güne selam vermek, hayatı hissedebilmek, hedeflerine odaklanarak zorlukların içerisindeki güzellikleri görmeye çalışmak, geleceğe güvenle bakabilmektir. İyi olma duygusu veren, insanı harekete geçiren güçlü bir motivasyondur.

Umudun en önemli özelliği bir çıkış yolu olduğuna ve yaşantımızda değişiklikler oluşabileceğine olan inançtır. Umut düzeyi yüksek kişiler başkalarıyla daha güçlü ilişkiler kurar, daha az depresyon ve kaygı yaşar. Umudu tükenen insanlar psikotik ve nevrotik hastalıklara daha çabuk yakalanır. Yaşam enerjisi azalır, tembellik ve miskinlik içerisinde kulluk vazifesini dahi yerine getiremez.

Umut, inancımızın hayatımıza yansımasıdır

Umut, inanç ile beslenen bir duygudur. Temelinde güven vardır. Kişi iman ettiğine güvenir. Allah’a güvenmemizin bir sebebi umut etmemizdir. Dualarımız, tövbelerimiz, Rabbimizden istediğimiz her şey, umduğumuz ve gerçekleşmesini beklediğimiz isteklerimizdir.

Kutsal kitabımız şartlar ne olursa olsun inananlara sürekli umut aşılar, karamsarlığa düşmemeyi tavsiye eder. “Gevşemeyin, üzülmeyin, inanıyorsanız en üstün sizsiniz.” ayetiyle ümitsizliği ve üzüntüyü hayatımızdan uzaklaştırmamızı ister.

Ümidimizi tüketen, geçmişe pişmanlık, geleceğe kaygı ile bakmamıza yol açan olumsuz duyguların merkezinde üzüntü yer alır. Peygamberimiz’in Allah’a sığındığı, bizim de sığınmamızı tavsiye ettiği hususlardan birisidir üzüntü. Bir gün mescitte Ebu Umame’yi üzgün bir şekilde otururken gördüğünde kendisine şu duayı yapmasını hatırlatır: “Allahım, üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım. Korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çalmasından ve insanların kahrından sana sığınırım.” Peygamberimiz’in Ebu Umame’ye öğrettiği bu duada geçen her duygu ve davranış bizi umutsuzluğa sevk eden olumsuz karakter özellikleridir.

Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayet şartlar ne olursa olsun ümidimizi yitirmememiz gerektiğini hatırlatır bize. Sağlam bir Allah inancının, sorumluklarımızı yerine getirerek güçlendirdiğimiz imanımızın, bizim için en büyük umut kapısı olduğunu ifade eder ayetler. “Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar.” (Talak, 65/2.) ayeti en zor dönemlerde olumsuz duygu ve davranışlarıyla başa çıkmak isteyen kişilere bir umuttur. Peygamber Efendimiz bu ayet hakkında “Ben öyle bir ayet biliyorum ki insanlar bu ayete tutunurlar, gereği gibi amel ederlerse bu onlara yeter.” müjdesini verir. Ayetin devamında “Onu beklemediği yerden rızıklandırır, Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter.” cümleleri inananlar için ne büyük müjdedir.

Peygamberler: Umut önderleri

Kur’an-ı Kerim’de bize anlatılan peygamber kıssalarının ortak özelliğidir umut. Hz. Âdem yaptığı hatanın affedilme umuduyla İblis’ten ayrılır. Hz. Nuh, kendisiyle alay eden kişilerin umut kırıcı tavırlarına, alaylarına bakmaksızın karada gemisini inşa eder. Hz. İbrahim’in hayatı baştan sona umut, iman ve teslimiyettir.

Yakup ve Yusuf peygamberler umudun sembolüdür âdeta. Hz. Yakup, hiçbir zaman umudunu kaybetmez. “Allah’ın ravhından asla ümit kesmeyin!” tavsiyesi hepimize en olumsuz şartlarda bile mümince duruşun nasıl olması gerektiğini hatırlatan bir uyarı levhasıdır. “Ravh”, “rahat, huzur, sükûn” demektir. Üzüntünün veya zahmetin sona ermesini ifade eder. Hz. Yakup, sadece kâfir bir toplumun Allah’ın ravhından /rahmetinden ümit keseceğini oğulları üzerinden tüm insanlara mesaj olarak iletir. Hz. Yusuf’un hayatı baştan sona umuttur. Rabbimizin her an yeni senaryolar ile hayatımızı değiştireceği müjdesini hatırlatan en güzel kıssadır Kur’an-ı Kerim’de Yusuf kıssası.

Hz. Musa önünde Kızıldeniz, arkasında azgın Firavun ordusu arasında sıkışıp kaldığında yaptığı dua ile Allah’a olan umudunu haykırır: “Muhakkak Rabbim benimledir. Bana yolumu gösterir!” (Şuara, 26/62.)

Peygamber Efendimizin çocukluğundan gençliğine, hicretinden Mekke’nin fethine kadar tüm hayatı imana dönüşmüş bir umudun canlı örneğidir. Hüzün yılının Miraç ile hicretin fetih ile taçlandırılması, her zorluğun arkasındaki kolaylığı gösterir bize.

Sahte umut, çabaya yönlendirilmeyen umuttur

Tüm peygamberlerin ve başarılı insanların hayat hikâyelerinde umudun hep gayret ile desteklendiğini görürüz. Büyük buluşların, insanlığa yön veren değişimlerin arkasında heyecan ve umutla birlikte olağanüstü bir çaba vardır.

Azim irade ve gayret ile desteklenmeyen umut, sahte umuttur. Umudun insan psikolojisi üzerinde olumlu etkisini gören umut hırsızları, sadece olumlu düşünme, hayal ve arzuları dile getirmekle beklentilerimizin gerçekleşeceği tozpembe senaryolar üretebilirler. Oysa gayret göstermeden ümit etmek çoğu zaman hayal kırıklıkları ile sonuçlanır. “Gayret bizden tevfik Allah’tandır.” cümlesi sonuçtan önce sürece odaklanarak ümitvar olmanın gerekliliğine ne güzel örnektir.

Ümidimiz doğrultusunda hareket etmeyi bıraktığımız anda başarısızlığa mahkûm oluruz. Kalbimiz ile beynimiz, ruhumuz ile bedenimiz arasındaki uyum kadar ümidimiz ile gayretimiz arasındaki uyumdur bizi yarınlara taşıyacak, başarılı kılacak olan. Mehmet Akif Ersoy’un hatırlattığı gibi:

“Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak,

Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak!”