Makale

BEŞ ASIRLIK KUTLU BİR EMANET: 1001 HATİM

BEŞ ASIRLIK KUTLU BİR EMANET: 1001 HATİM

Mahir Kılınç

Şehir, içerisinden akıp giden zaman ırmağının getirip ardından götürdüğü insanlara dair hikâyelerle örülü bir mekândır. Bu hikâyelerden arta kalan ise hüzün ya da özlem dolu hatıralardır. Her bir şehir ayrı bir duygu yüklüdür ve her biri insan hayatlarından örülü ezgisiyle kendi türküsünü söyler. Kim bilir ne kederler ne sevinçler ne hüzünler vardır her bir köşesinde. Şehirler o hatıralara tutundukça sanki nefes alıp verir, yaşamlarını sürdürürler. Çünkü şehirler, maddi çehrelerin ardında tarih, kültür ve medeniyetine dair manevi dinamikleriyle hayatlarını devam ettirir. İnsanlar da bu dinamiklere sahip çıktıkça kendilerine kimi zaman gurbet kimi zaman yurt olan şehirleri korumuş olurlar. Dünya sahnesinde mücadele dolu yaşamlar süren insanlar şehirlere hep kendilerinden birer parça bırakıp bu dünyadan göçerler. İnsanların giderken bıraktıkları emanetlerle yaşamaya devam eder şehir. Bu yüzdendir ki şehirlerle insanlar kader birliği ederler. İnsanlar yaşadıkları o şehirle özdeşleşip alt bir kimlik oluştururlar ki hem yaşadıkları yeri hem de oranın insanını benimsemiş olmanın göstergesi olarak “hemşehri” sözünün altında buluşurlar.

İnsanlar, her türlü duygunun ve olayların yaşandığı şehirlerini koruyabilmek adına ihtişamlı kaleler inşa etmişler. Bununla sadece şehirlerini değil öz yaşamlarını, sevdiklerini ve kendilerini korumayı amaç edinmişler. Kimi kadim şehirler kalelerin dışında manevi kalkanlarla da kendilerini, kültürlerini, medeniyetini muhafaza etmişlerdir. Soğuğun kar olup mısralara döküldüğü kadim şehrimiz Erzurum da bunlardan biridir. Tarihten günümüze değin Doğu’da birçok medeniyete kucak açmış ve her medeniyetin kalp atışlarının hâlâ hissedildiği Erzurum, İslam beldesi olarak kalması için âlimlerin, evliyaların duasını almış bir şehir. Alvarlı Efe hazretlerinin “İslam’ın mülk-i kilidi” diye ifade ettiği Erzurum’un korunması adına sürdürülen 500 yıllık bir gelenek var ki o da bin bir hatim geleneğidir.

Pir Ali Baba derler adına, Erzurum’un Dutçu köyünde 1500’lü yıllarda yaşamış ulemadan bir zat. Hem Yavuz Sultan Selim Han hem de Kanuni Sultan Süleyman Han’ın yaşadığı devirlerde yaşamış Erzurum’un manevi önderlerinden Pir Ali Baba. Hatta rivayetlerden birinde Yavuz Sultan Selim Han’ın Safevilerle yaptığı Çaldıran Savaşı sonrası Dutçu köyü ve civarını kendisine emanet ettiği de söylenir. Bin bir hatim geleneği Erzurum’un tepe noktalarından bir yer olan Dutçu köyünde yaşamış Pir Ali Baba’nın öncülüğünde başlamış.

Rivayet odur ki Pir Ali Baba’nın yaşamış olduğu zaman içerisinde Erzurum’da büyük depremler ve afetler yaşanmaktaymış. Şehrin ileri gelenleri dergâha giderek, Pir Ali Baba’dan felaketlerin bitmesi için dua etmesini istemişler. O gece dergâhta sabahlara kadar felaketlerin dinmesi ve daha beterlerinden Erzurum’un korunması için gözyaşlarıyla topluca dualar edilmiş. Sonrası gece, Pir Ali Baba rüyasında Peygamber Efendimiz’i (s.a.s.) görmüş. Rüyasında Efendimiz bin bir hatimlerin okunmasını tavsiye ediyormuş. Pir Ali Baba rüyasını ve Peygamberimiz’in tavsiyesini müritlerine anlatmış ve o günden itibaren de dergâhta hafızlar tarafından hatimler okunmaya başlanmış.

Başka bir rivayette ise Pir Ali Baba bir gece rüyasında Palandöken Dağı’ndan büyük bir duman çıktığını görür. Daha sonra bu dumanın Erzurum üzerine çöktüğünü görür. Bunun üzerine her yıl bin bir hatimin okunmasını tavsiye eder. Bu hatimlerin, memleketi felaketlerden, salgınlardan ve özellikle de depremlerden koruyacağını söyler. Kendisine ait 8 köyden 3’ünü hafızlara vakfederek bin bir hatim geleneğini başlatır.

Her iki rivayette Erzurum’un her türlü bela, musibet, salgın ve depremlerden korunması amacının yanı sıra bin hatim camilerde okunduktan sonra geriye kalan bir hatimin ise hıfzı kuvvetli hafızlar tarafından at sırtında okunması ortaktır. Şehrin dışına çıkan ve ayrı istikametlere ayrılan hafızlar Kur’an okuya okuya tekrar ayrıldıkları noktada buluşurlar. Hafızların buluştuğu yerde kendilerini bekleyen şehir halkının ve din büyüklerinin katılımıyla bir hatim duası yapılır. Pir Ali Baba’dan Erzurum’a, Erzurumlulara yadigâr kalan bu gelenek başladığı günden bu yana 1. Dünya Savaşı nedeniyle inkıtaya uğramış olsa da 1937 yılında dönemin Erzurum müftüsü Muhammet Sadık Solakzade tarafından tekrar canlandırılarak günümüze kadar gelir. Beş asırdır süregelen bu gelenek, günümüzde aralık ayının son 15 günü ile ocak ayının ilk 15 günü arasında gerçekleşir.

Erzurum’un Dutçu köyüne bakan yüksek tepelerinden birinde medfun Pir Ali Baba, rahmet olsun ona. Erzurum’a 500 yıllık öylesine güzel bir emanet bırakıp gitti ki hâlâ daha erkeği kadını, genci yaşlısı bu emanete sahip çıkıyor. Hatimler sadece camilerde değil Erzurum’un dört bir yanında okunuyor. Erzurum’da Kur’an-ı Kerim’le şenleniyor tüm gönüller. Tıpkı Pir Ali Baba zamanında olduğu gibi gönüllerin sahibine açılıyor eller. Kur’an’ın daha da hassaslaştırdığı gönüllerde billurlaşan gözyaşlarını inci inci döküyor o gözler. Erzurum’dan yüceler yücesine niyaza duruyor diller. Gönüller bir, diller bir oluyor; vahdet olmanın, Hakk’ın huzuruna varmanın mutluluğu yaşanıyor tüm şehirde. Şehrin insana, insanın şehre tesirinin ve beraberliğin en güzel örneği olup çıkıyor bin bir hatim.