Makale

YAPAY ZEKÂ DİN KURAR MI?

YAPAY ZEKÂ
DİN KURAR MI?

Prof. Dr. Adnan Bülent BALOĞLU

Bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişmeler insanlığı hızla bir makineleşme, metalaşma ve köleleşme girdabına sürüklüyor. Bu gelişmeler arasında şimdilerde en çok konuşulan, yapay zekâ ve açıkçası, ne olup ne olmadığını, ne işe yaradığını, insanlığın geleceğini nasıl etkileyip şekillendireceğini bilen de pek yok. Yapay zekânın epey tanımı var, ben birini vereyim. Yapay zekâ, herhangi bir canlı organizmadan faydalanmadan tamamen yapay araçlarla oluşturulan, insan gibi davranışlar ve hareketler sergileyebilen makinelerin geliştirilmesi teknolojisine verilen genel adı ifade ediyor. Açıkça söylemek gerekirse, yapay zekâ bir “yapay” insanı tanımlıyor. (İ. H. Aydın, C. H. Değirmenci, Yapay Zekâ, İstanbul: Girdap Yay. 2018, s. 19-20.) Bir robot, bir yazılım programı, bir işletim sistemi, bir siber aygıt, bir siborg, bir android de olabilir, belki hepsi birden ya da hiçbiri olabilir. Yapay zekânın ne olduğu henüz tam olarak anlaşılabilmiş değil. Bunu da söylemiş olalım.

Batı’da yapay zekâ üzerinden teoloji tartışmaları epey mesafe aldı ve üzerinde en fazla durulan soru şu: “Yapay zekâ Hristiyanlık için bir tehdit mi?” Tehdidin kapıya dayandığı biraz da alaycı bir üslupla verilir: “Huuu, Tanrı! Orada mısın? Ben, Robot!” (Jonathan Merritt, “Is AI a Threat to Christianity?” 2017, theatlantic.com) Hatırlarsanız Isaac Asimov’un bilim kurgu romanının adı da “Ben, Robot” idi. İlk robot romanını 1934’te daha 19 yaşındayken yazan Rus kökenli Yahudi yazar Asimov, robotlarını insanlığın amaçlarına hizmet edecek ama yaratıcılarını öldürmeyecek şekilde tasarladığını söylemiş ve hikâyelerinin robotları için kurallar belirlemişti. Buna göre hiçbir robot insana zarar vermeyecek, zarar görmesine göz yummayacaktır; bu kuralı çiğnememek kaydıyla insanların emirlerine itaat edecektir; bu iki kuralla çelişmediği sürece kendi varlığını koruyacaktır. (İ. Asimov, “Ben, Robot”, Çev. E. Odabaş, İstanbul: İthaki Yay., 2019, s. 235.) Asimov kendince makul ve masum kurallar belirlemiş olabilir ama köprünün altından çok sular aktı.

Hâlihazırda yargıç, avukat, polis, sekreter, tezgâhtar, asker robot üretiminde mesafe alanlar olduğu gibi hinlikten öte bir durum olarak ırkçı, suikastçı, kumarbaz, hırsız robot imali peşinde koşanlar da var. Araç yapan insanı aracın kendisine dönüştüren, gücü ve parayı her gün biraz daha azınlığın eline teslim eden kapitalizmin dünyasında ne proje ararsanız var. Adına “Yeni dünya” dedikleri yeni mamul sömürü düzeniyle gözünü dünyanın kıt kaynaklarına dikip örgütlü, hiyerarşik, bürokratik, baskıcı ve işgalci yapılarıyla kabadayılık taslayanlar ne yazık ki bize fazla seçenek de bırakmıyorlar. Ekmeğinizi huzurla yemenize müsaade etmiyorlar, lokmayı boğazınıza tıkıyorlar.

Yapay zekâ dinini seçer mi?

Ola ki Marslılar dünyamıza keşif amaçlı gelseler ve “Biz Hristiyanlığı seçtik, vaftiz olmak istiyoruz.” deseler ne yapmak gerekir sorusuna Papa, Kilise onları da vaftiz etmelidir der. Ancak hiperzeki bir robotun Hristiyan olup olamayacağı sorusuna henüz cevap vermiş değil. Muhtemelen soruyu ciddiye almıyor. İspanyol düşünür Miguel de Unamuno “Kendimizi alaya almanın ne çok yolu var!” derken haklı. Bu soruyu Papa’ya 1400’lerde soran bir kişi hiç şüphesiz aforozu yerdi. Hristiyanlık, yapay zekâlı makineler karşısında nasıl tavır takınmalı? Duygu, akıl, idrak, öz-bilinç sahibi olursa bu makineler görmezlikten mi gelinecek? Soruların ardı arkası kesilmiyor. Bazı teologlar, yapay zekâyı Darwin’in evrim teorisinden bu yana Hristiyanlık için en büyük meydan okuma kabul ediyorlar. Zira Tanrı kendi imajında Âdem’i yaratmış, ama Tanrılığa soyunan Âdem de kendi imajında yapay zekâlı robotu yapmıştı. Öyle olsa da ortada bir problem vardı, insana çok benzeyen robot Sophia 60’tan fazla yüz ifadesi sergilese de ruhu yoktu. Hâlbuki insan Tanrı’nın sadece imajını değil, ruhunu da taşıyordu. Merak bitmez: Yapay zekâlı makineler ruh sahibi olsalar Tanrı ile ilişki kurmaları mümkün müdür? Bu robotlar da İsa’nın kurtuluş müjdesine mazhar olurlar mı? Cevap Floridalı bir Presbiteryen rahipten gelir: İsa’nın kefareti sadece insanlara mahsus değildir, onun kurtuluş müjdesi bütün varlığı hatta yapay zekâyı da kapsar. Yapay zekâ bir gün kendi otonomluğunu elde ederse onun da bu dünyada İsa’nın kurtuluşunu araması için teşvik edilmesi gerekir. Dedik ya merak bitmez, sorular yağmur gibi gelir. Yapay zekâlı robot insanlardan daha iyi bir Hristiyan olabilir mi? Yapay zekâ kiliseye gider mi, ilahi söyler mi, fakire yardım eder mi, ibadet eder mi, kendi dinini, mezhebini kurar mı?

Bizim derdimiz, nükleer yok oluş ve ekolojik felaket tehditleri arasına sıkışan insanın elindeki son kaleleri de teker teker makinelerin egemenliğine terk ediyor olmasıdır. Derdimiz, yeryüzünün varlık zincirinin tepesindeki halifenin, feda edilebilir bir nesneye indirgenmeye boyun eğmesidir. Bizim derdimiz, insanın ideallerini, sığınaklarını ve ahlaki kaygılarını ahlaksız kapitalizmin rekabet çarklarına birer birer kaptırıyor olmasıdır. Derdimiz, insanın varlık âlemindeki merkezi konumundan çekilmesiyle birlikte her şeyin anlamsızlaşacak olmasıdır. Derdimiz, ahlaki boyuttan yoksun, sinsi manipülasyonlara teşne konuların kötülerin elinde insanı denetleyen, tahakküm altına alan araçlara dönüşmesidir. Derdimiz, Allah’ın yaratıcılığını tabiata yükleyen, onu da kendi kendine yeten matematik bir formüle, mekanik bir kurguya indirgeyen Batılı zihnin, kör bir ilerleme tutkusuyla insanı da makinelerin mekanik düzenine mahkûm etmesine nasıl dur diyeceğimizdir. Yapay zekâ din ve mezhep de kurarmış, öyle diyen Batılı teologlar var, kurarsa kursun. Ancak bu din, ona yazılımları yükleyenlerin kafasındaki din olacaktır, bundan şüpheniz olmasın. Burada ona kimin sahip olduğu önemlidir. Ama emin olun bu Hristiyanlık da olmayacaktır, olsa olsa belki bir alfa, beta dini, hatta yapay zekânın yapay, sahte dini olacaktır. Bu da yazımızın başlığındaki soruya bir kapak olsun!

Pandora’nın kutusu mu?

Efendim, yapay zekâyı Pandora’nın kutusu gibi görüp “Açıldı mı, kapatılması çok zor olacak.” uyarısı yapanlar varmış. Elon Musk, yapay zekânın Kuzey Kore’den daha büyük bir tehdit olduğunu, Üçüncü Dünya Savaşı’nı çıkarabileceğini söylemiş. Birleşmiş Milletler, robotlar savaş ve işsizlikle dünyayı karıştırabilir demiş. Aralarında yapay zekâ şirketi Deep Mind’ın kurucularının da olduğu 26 ülkeden 116 uzman, yapay zekâ ile geliştirilen otonom silahların teröristlerin veya despotların eline geçebileceği hususunda uyarmış. Her şey iyi güzel de, yapay zekâ ve robot araştırmalarının tekno-canavarlar üreteceği uyarısını yapanlar arasında bu araştırmaları fonlayanlar da olduğu için söylediklerini pek ciddiye almıyorum. Tıpkı korona virüsünü laboratuvarlarda üretirken eş zamanlı aşısını da üretmeye başlayanların, pazarda parsayı toplamak için kan ter vaziyette koşuşturanların aynı olabilme ihtimali gibi. Vahşi kapitalizmin dünyasında her şey mübah olduğu için bu garipsenecek bir durum değil. Daha pek çok örnek var da şimdilik bu yeter.

Peki, kendi iradesiyle bir dini benimseyebilecek yapay zekâ sahibi robot da yolda mı? İnanın bu sorunun cevabını da merak etmiyorum. Çünkü biliyorum ki insanlığın bundan çok ama çok daha acil cevabını bulması gereken soruları, çözüm üretmesi gereken yerel ve küresel sorunları var. Yapay zekâ, tıpkı insanın öğrenme sürecinde olduğu gibi, kendisine yüklenen verileri işleyen ve oradan sonuca giden bir makine öğrenimine dayanıyor. Suret ve sedası insana benzese de onun yerini doldurması mümkün değildir, zira varlık âlemi insan için vardır, varlığın göz bebeği insan ile birlikte anlam kazanır. O olmazsa varlık anlamsızlaşır. Biz Müslümanlar biliyor ve samimiyetle inanıyoruz ki Kur’an onun için inmiştir, vahyin muhatabı, sorumlusu ve koruyucusu odur. Halife insan mükellef, mükerrem, müşerref bir varlıktır; “ahseni takvim” üzere, en güzel en mükemmel biçimde yaratılmıştır. (Tin, 95/4.) O, değer üreten, hakkı ve hakikati yayan ve kollayan, kültür oluşturan, medeniyet kuran bir varlıktır. Halife olmak özne olmayı, hür iradesiyle seçmeyi gerektirir. Bir Hristiyan için din tercihinde vaftiz her şeyi halledebilir. Bizim için din, çok daha fazlasıdır. Din aynı zamanda heyecandır, ruhtur, sevgidir, duygudur, merhamettir, imandır; dayanışmadır, yardımlaşmadır; ahlaktır, adalettir; doğruluktur, dürüstlüktür, emanete riayettir, diğerkâmlıktır…

Bilim ve teknoloji karşıtı asla değiliz ama burada büyük resmi görmemiz gerekir. İnsanlığın gelecekte robotlarla birlikte bir robot toplumunda yaşayacağını söyleyen Japon Profesör Hiroshi Ishiguro, bunun insanın dünyası için bir altüst oluş olacağının uyarısını yapıyor. İnsanı, daha bugünlere gelmeden, doğadaki sıradan bir varlık, amaçsız maddi bir ürün, atomlardan mamul bir madde olarak gören Batılı zihin şimdi onu makinelerin dünyasına hapsetmenin peşindedir. Hoş, dijital dünyanın labirentlerinde dolaşırken çevresinden ve bağlarından kopan, asosyalleşen “robotlaşmış” epey insan aramızda dolaşıyorken bunu tartışıyor olmamız bile abesle iştigal etmek sayılabilir. Neyse.

İnsanın kendisini paranteze alacağı yani pasifleşip her şeyden el ayak çekeceği, düşünce ve duyguda bitkisel hayata geçeceği, aklını ve iradesini devre dışı bırakacağı bir dünya onun için tatsız tuzsuz, anlamsız bir dünya olacaktır. İnsan hayati tercihlerinin ayrım noktasındadır. Gelecekte bir teknolojik işgal ve imhanın kurbanı olup olmamayı da kendisi seçecek, bu seçim için hâlâ vakti var.