Makale

GENÇLİK, MARKA ve İMAJ

GENÇLİK, MARKA ve İMAJ
Pelin Pektaş
Eğitimci-Yazar

Gençlik üzerine ne kadar çok yazı yazılmış, ne kadar çok söz söylenmiştir. Çünkü gençlik, insan hayatının neredeyse en önemli çağları. Sağlığın daha çok yerinde, enerjinin dopdolu olduğu, heveslerin peş peşe insanın başını döndürdüğü dönem…

İşte tüm bu aslında baş etmesi pek de kolay olmayan durumları, fırtına gibi yaşar genç. Aynı zamanda gün geçtikçe daha da ağırlaşan sorumluluklar yüklenmektedir omuzlarına.

İnsanın dünyada çocukluğundan itibaren kendine yer arayışı, gençlikte daha da farklı şekillere bürünüp bambaşka gösterir kendini. Çevredekiler onu daha çok fark etsin, kabul etsin, takdir etsin isterler.

Doğduğu günden itibaren aidiyet duygusunu yaşamaya muhtaç insan, bir aileye, bir arkadaş grubuna ya da başka herhangi bir yere ait olduğunu gençlik döneminde iliklerine kadar hissetmek ister. Bu dünyada ben de varım! Çığlığının göstergeleri de farklı farklı olur gençler üzerinde.

Genç, ailesi içinde sevgi ve nitelikli beraberliklerle dolu bir çocukluk dönemi geçirmişse, dünya üzerindeki varlığını güvenle, sevgiyle, paylaşımla gösterebilir etrafına.

Bir de çocuğunu çok seven (!), çok sevdiği için de (!) bir dediğini iki etmeyen aileler vardır. Çocuk alın demiş, anne-baba almıştır. Çocuk üzülmüştür, anne-baba sevindirmek için alışverişe çıkarmıştır. Anne-baba yaptıkları bazı hataların farkına varmıştır, izale etmek için yine almıştır, almıştır, almıştır. Ne mi almıştır? Komşusunun, arkadaşının evinde gördüğü, reklâmlarda izlediği, mağazalarda gördüğü, ihtiyaç ya da değil tüketim dünyasının çocuklar ve gençler için ürettiği her şeyi.

Üzerinde düşünülmesi gereken diğer genç grubu da hem maddî hem manevî anlamda isteklerini doyuramamış, sevgiden uzak, ilgiden uzak genç grubu…

Sanıyorum üzerinde durulması gereken gruplar da ikinci ve üçüncü olarak söylediğimiz gruplar. Çünkü ilk olarak bahsettiğimiz, çocukluğunda ve gençliğinde aidiyet duygusunu tam olarak ve olması gerektiği gibi yaşayan genç, maddî anlamda çok ferah bir hayat yaşamamış olsa da dünyaya bakışı sevgi, inanç, güven doludur. Hayatıına anlam kazandırmak, bu gençler için hiç de zor değildir. O, bu anlamın temellerini çocukluk döneminde atmıştır çünkü. Kendine ve başkalarına faydası olan bir hayat sürmek, amaçların en büyüğü oluvermiştir onlar için. Çizgileri belirgindir. Ailede yaşadıkları sıcaklık ve güven ortamı sayesinde nereye ait olduklarını kavramışlardır.

Peki ya ikinci grup? Tüketim dünyasının içinde kendilerini kaybetmiş, neyi neden aldıklarını bilmeden çılgınca tüketenler? Bunların kendileri ve dünya ile ilgili ne kadar sağlıklı düşünebileceklerini hayal edebiliyor muyuz? Hani şu meşhur soru kendilerine sorulsa; “ıssız bir adaya düşseydiniz, yanınıza almak istediğiniz üç şey ne olurdu?” cevaplarını hayal edelim hep birlikte. “Falan marka ayakkabılarım, falan marka montum ya da pantolonum, falan marka ipotum. Bu arada cep telefonlarının çektiği bir adaya düşseler, kesinlikle ilk üçün arasında yine markası ve modeli çok önemli (!) cep telefonları yanlarında olurdu.

Reklâmlar bu gençler için son derece önemlidir. Moda rüzgârına kendilerini kaptırmış, kendi dillerindeki hâliyle (in) ve (out) kavramlarının belirleyicilerinin isteklerine hayatlarını bırakmış olan bu gençler, ne zaman durup düşünecekler, kimse bilmez… O markanın yeni modeli şu, sen hâlâ eski modelini mi kullanıyorsun? Sorusuna muhatap olmak, bu gençler için herhalde en önemli sınavların sorularından çok daha zor gelmektedir.

İmaj, hayatlarının bütününü kapsayan en önemli kavramlardandır. Ayakkabıların bağcıklarının duruşundan saç modeline, elinde taşıdığı çantasından içtiği gazoz ya da meyve suyu türüne, gezdiği mekânlara, izlediği ve dinlediği programlara varıncaya kadar, çevrem dediği insanlar tarafından belirlenmiştir. Onların kabulü gencimizin de kabulü oluvermiştir nasılsa? Hangileri tam olarak bizim sevgili gencimizin zevkine uygundur, bilemeyiz. Ama önemli olan imajdır!

Ve tüm bunları sadece çok masum aidiyet duygusunu yaşamak için yaparlar belki de… Belirli bir kesim beni kabul etsin, takdir etsin, bizdensin desin diye yaparlar.

Başka yerlerde yaşayan gençlerden söz etmiyoruz, kendi içimizde yaşayan, ilköğretim çağlarından itibaren “marka” kavramı hayatında var olan kendi çocuklarımızdan bahsediyoruz. Lise yıllarında marka ve imaj doğrultusunda gruplaşabilen gençlerimizden bahsediyoruz. Üniversiteye başladığı günlerden itibaren neredeyse tüm görüntüsü değişen, literatürüne çok yeni ve farklı kelimeler eklenen bizim gençlerimiz…

Böyle bir hayatın mutlu ettiği insan var mıdır şu yeryüzünde? Bu gençlerin gerçek mutluluğu böyle yaşadıkları sürece hiç yakalayamayacaklarını bilselerdi, ana babaları çocuklarını ağlatmayı göze alsalar da (!) o oyuncakçı dükkanlarından elleri kolları o kadar çok dolu çıkarlar mıydı? Bir ayakkabıları eskimeden yeni modeli çıkmış, aman bizimki geri kalmasın (!) diye yeni model ayakkabılarını alırlar mıydı, aynı markaların? Bilirler miydi, tüketim dünyasının içine bilinçsizce atılan her adımın kendilerini daha derin kuyulara sürükleyebileceğini?

Diğer grup gençlerle ilgili ne yazılabilir, ne söylenebilir ki? Onlar için yitik olan sevgiyi nerede arayacaklarını, kim onlara öğretmiştir?

Maddî ve manevî anlamda ihtiyaçları karşılanamamış gençler…
İmaj kavramı bunlar için de son derece önemlidir. Çevre kabul etsin yeter ki… anlayışı hayatlarının en anlamsız anlamı oluvermiştir. Kendileri dahi farkında olmadan içine düştükleri bu durumdan nasıl kurtulurlar, bilemezler? Kurtulmak isterler mi gerçekten, onu da kimse bilmez.

Ve konunun belki de en tehlikeli yanlarından biri, bu gençlerin maddî gücünün yeterli olmayışı… Sınırsız isteklere, son derece sınırlı maddî imkânlarla nasıl karşılık verilebilir?

İşte bu noktada, başka başka tuzaklar çıkar karşımıza. Para için, ihtiyaçları(!) karşılamak için yapılabilecekler!... Her gün suç ve suçlu sayısının arttığı dünyamızda gerçek suçluları nerede aramak lâzım?

Evet gençlerimiz… Çok kısa bir süre sonra yuva kurması beklenen, kendilerinden sonraki nesle ana- baba olacak gençlerimiz… Dünyanın geleceğini artık ellerine emanet ettiğimiz gençlerimiz.

Hayatının en önemli çağlarını marka ve imaj tutkunluğu ile geçiren insan, kendisinden sonraki nesle neyi nasıl öğretebilir? Ne zaman durup dünyanın gerçek sorunları karşısında düşünür?

Durmadan çılgınca tüketirken, dünyanın ve kendi ülkemizin başka yerlerinde aç ve susuz kıvrananları ne zaman hatırlar? Ayakkabıları için marka ve model beğenmezken, pet şişelerden kendisi için ayakkabı yapmış Afrikalı kardeşinin görüntüsü hatırına nasıl gelir? Belki de sırf imaj için, oraya gittim diyebilmek için belirli markaların fast food yiyeceklerini çılgınca tüketirken, açlıktan kemikleri ortaya çıkmış, yerde bulduğu yiyecekleri ağzına götüren miniklerle ilgili ne zaman düşünür?
Bol ışıklı alışveriş merkezlerinde zevkle gezerken, küresel ısınma için hangi zaman diliminde içi yanar?

Eşya araç değil amaç olmuşken, eşyanın bu kadar kölesi olunmuşken sağlıklı nasıl düşünülür?
Alışveriş merkezlerine gittiğimizde çılgınca alışveriş yapan insanlar görüyoruz. Bir reklâm izliyoruz, sonra duyuyoruz ki reklâmı yapılan ürün yok satıyor. TV dizilerinde göz önüne serilen hayatlar, birdenbire evimizde hedeflenen hayatlar oluveriyor.

Peki şimdi ne olacak? Herhalde hepimizin aklına bu soru gelmiştir. Sanıyorum hepimizin durup, nereye gidiyoruz? sorusunu kendimize sormamız gerekiyor.

Aidiyet duygusunu ailesi içinde yaşamış, bu konuda tatmin olmuş gençlere, bu dünyanın ne kadar çok ihtiyacı var. Bu gençler arkadaşlarında gördüğü falan marka kıyafeti, ayakkabıyı vs. hiç mi istemezler? Tabii ki onların da bu tür istekler yaşadıkları dönemleri olabilir. Ancak onlar, karşılarında bu konuda çok sağlam duran ana-babalara sahiptirler. Gerçekten bir ayakkabıya ihtiyacı olduğunda birlikte gidip istediği markayı alabilirler. Bunun yanında anne-babanın tavrı o kadar önemlidir ki, o ayakkabının amaç değil, araç olduğunu anlatabilirler.
Ya da maddi imkanları yeterli değilse, aralarında sevgi ve güvene dayalı olarak bu durumu uygun bir dille anlatabilirler. Böylece bu gençler, bu dönemi çok daha sağlıklı atlatabilirler.

Ayrıca bu gençler, kendilerine ve başkalarına faydalı olmayan şeylerin peşinden gitmemeyi çok daha çabuk öğrenirler. Özgüven sahibi oldukları için kendilerini başkaları ile iyi iletişim kuran, ancak kendini onlarla görüntü ve özellikle bu konudaki düşünce olarak aynı olmak zorunda hisseden insanlar olurlar.

Pek çok insana göre küçük gelen şeyler, onları çok mutlu edebilir. İşte gerçek mutluluğun sırrı da ortaya çıkıverir kendiliğinden… Paylaşmak, yardımlaşmak, sevmek, sevilmek, ötelere yönelik düşüncelerle de birleşirse, mutluluğu engelleyecek ne kalmıştır hayatlarında?
Kendilerine has imaj ve marka olabilen gençlerimizin çoğalması ümidi ile…


“Pek çok insana göre
küçük gelen şeyler, onları çok mutlu edebilir. İşte gerçek mutluluğun sırrı da ortaya çıkıverir kendiliğinden… Paylaşmak, yardımlaşmak,

sevmek, sevilmek, ötelere yönelik düşüncelerle de birleşirse, mutluluğu engelleyecek ne
kalmıştır hayatlarında?”

“Gençlerimiz durmadan
çılgınca tüketirken, dünyanın ve
kendi ülkemizin başka yerlerinde aç ve susuz kıvrananları ne zaman
hatırlar? Ayakkabıları için marka ve model beğenmezken, pet
şişelerden kendisi için ayakkabı
yapmış Afrikalı kardeşinin görüntüsü hatırına nasıl gelir?”