Makale

Bireysel Takvanın TOPLUMSAL BOYUTU

Bireysel Takvanın
TOPLUMSAL BOYUTU
Doç. Dr. Selim Özarslan
Fırat Üniv. İlâhiyat Fak.
I- Takvanın Tanımı ve Önemi

Kur’anî bir kavram olan takva çeşitli türevleriyle birlikte 258 ayette geçmektedir. Bu rakam Kur’an’ın takvaya ne kadar önem verdiğinin bir göstergesi sayılabilir. Kur’an’da iyi işler yapıp kötü şeylerden sakınma bu sözcükle ifade edilir. Allah’a olan imanın ve O’na duyulan saygının bir ifadesi olmaktadır. (Bakara, 21) Kur’an’ın indirilmesinin tek nedeninin insanlar arasında takvanın yerleştirilmesi olduğu belirtilmiştir. (Ta Ha, 113; Zümer, 28) Takva, insanı bozulmalardan kurtaracak, (Neml, 58; Fussılet, 18) evlilik hayatlarında (Bakara, 24; Nisa, 129) sosyal hayatın birçok farklı veçhelerinde (Bakara, 177), sosyal görev ve vecibelerin yerine getirilmesinde (Furkan, 63-74), Allah’ın emirlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olacaktır. İnsanı takvayı benimsemeye sevk eden dürtü, Allah’ın rızasını kazanmak (Bakara, 207; Nisa, 114), O’na daha yakın olmak (Âl-i-İmran, 13), O’nun cemalini görmek ve O’nun onayını almak isteğidir.

Günahlardan uzak durarak cehennem ateşiyle arasına bir engel koyma olarak tarif edilen takva (Razi, Fahreddin, et-Tefsirü’l-Kebir, (Mefatihu’l-Gayb), Beyrut, 1990, XVII, 101) Allah sevgisine engel olacak şeylerden nefsi koruyarak Allah ile insan arasında sevgi ve dostluğun oluşması ve devam etmesi olarak da anlaşılmıştır. Kur’an’da da belirtildiği gibi bu tanım, ahlâkî ve dinî bir boyut içermektedir. Takvanın aslı, önce Allah’a ortak koşmaktan / şirk, sonra kötü ve günah olan davranışlardan, daha sonra günah olma olasılığı bulunan amellerden sakınmak; en son olarak da faydasız ve lüzumsuz olan şeyleri de terk etmektir. (Kuşeyrî, Abdülkerim, Kuşeyri Risalesi, Haz. Süleyman Uludağ, İstanbul, 1981, 243) Takva sahibi birey; Allah’ı birleyerek iman eden, kendisiyle ilâhî azap arasına ibadet ve taat kalkanını koyarak kendisini azaptan koruyandır. Biz bunu ahlâkî sorumluluk bilinciyle hareket ederek Allah’ı görüyormuş gibi davranışlarına yön veren kişi olarak da ifade edebiliriz.

Kur’an’a göre muttakî (takva sahibi) bireyler Allah dostlarıdırlar. (Enfal, 34) Buna göre inananlar ve muttakiler dost /velî olma niteliğine sahiptirler. Başka bir ifadeyle Allah’ın dostu olan bireyin en önemli özelliği, inançlı ve muttakî olmasıdır. Takva sahibi ise, gereğince Allah’ın azabından sakınan ve O’na karşı saygılı olan bireydir. (Cürcanî, muttakî’yi inanan, namaz kılan ve hidayet üzere arınan olarak tanımladığı gibi kati ve zanni delillerle sabit olan vacipleri yerine getiren kimse olarak da tanımlandığını belirtir. Cürcanî, Seyyid Şerif, Kitabü’t-Ta’rifât, Beyrut, 1995,199; Ayrıca bkz. Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Çelik-Şura, İstanbul, trs., IV, 377) Çünkü takva kelimesinin türediği v-k-y fiil kökü, bir şeyi korumak anlamına gelir. Fiilin geçişsiz hâli olan ittekâ (takva) ise, bir zarar ve tehlikeden bir şey aracılığı ile sakınmak, korunmak, çekinmek ve korkmak anlamlarını kapsar. (İsfehânî, Ragıb, el-Müfredât fi Garibi’l-Kur’ân, İstanbul, 1986, 833) Takva kelimesi Mekkî ayetlerde müşriklere karşı Allah’ın ahiretteki azabından korkmaları, çekinmeleri bağlamında kullanılmıştır. Medenî ayetlerde ise bu korku unsuru giderek dağılır ve kelime Allah’a duyulan derin saygı ve dindarlık anlamına gelir. (Özsoy, Ömer- Güler, İlhami, Konularına Göre Kur’an (Sistematik Kur’an Fihristi), Fecr Yay., Ankara, 1997, 397; İzutsu, Toshihiko, Kur’an’da Allah ve İnsan, Çev. Süleyman Ateş, Kevser yay., Ankara, trs, 131) Bu itibarla takva Allah tarafından önemsenmiş, bu niteliğe sahip bireyler övülmüş, onlar için onur ve değer kaynağı sayılmıştır: Takva insan için biricik şeref ve değer kaynağıdır ki: “Sizin Allah katında en asil, en şerefliniz takvâda en derin olanınızdır” (Hucurât, 13) ayeti buna işaret etmektedir.

İslâm Peygamberi Hz. Muhammed de takvanın önemine, kendisine yöneltilen, “İnsanlar arasında en büyük kerem sahibi kimdir?” sorusuna, “Takvada en ileri olanlardır.” (Buhari, Enbiya, 8, 14, 19) şeklinde cevap vererek değinmiştir. Bilindiği gibi kerem; cömertlik, kolayca verme, yardım severlik anlamlarına geldiği gibi, şeref ve itibar anlamına da gelir. (Cürcanî, Kitabü’t-Ta’rifât, 184) Buradan takva sahibi insanın, insanlara karşı iyilik sever ve aynı zamanda da değerli ve onurlu bir kimse olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Hz. Ali de, “Dünyada insanların efendisi cömert olanlardır; ahirette insanların efendisi takva sahibi olanlardır.” (Kuşeyrî, Kuşeyrî Risalesi, 246) diyerek takvanın önemine temas etmiştir. Takva kavramı Müslüman toplumun sayı ve keyfiyet bakımından gelişmesine paralel olarak, gittikçe gelişen bir anlam alanına sahip olmuş, içeriği zenginleşmiştir. Böylece takva bütün iyilikleri kapsayan bir isim olmuştur. Kur’an’da takva özellikle Maide sûresinin 8. ayetinde, adaleti de içine alan yüksek bir ahlâkî erdem olarak gösterilir. Toplumsal hayatın düzeni için adaletin gerekliliği göz önünde tutulacak olursa, bu ayete göre takvanın, yalnızca bireysel ve vicdanî fazilet değil, aynı zamanda toplumsal düzenin de bir gereği olduğu belirginlik kazanır. Bu bakış açısı yani takvanın toplumsal boyutuna vurgu, başka ayetlerde de gözlenir. Sözgelimi Bakara suresinin 237. ayetinde takvanın, bağışlama ve feragati de kapsayan oldukça geniş ahlâkî içeriğine işaret edilmiştir.

II- Takva, İman ve Davranıştır/ Salih Ameldir

Takva, iman ve salih amelle doğrudan ilişkilidir. Bunlar arasındaki münasebet içlem kapsam arasındaki ilişki gibidir. “Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanan; sevdiği maldan yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kölelere veren, namaz kılan, zekât veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler; zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır. Muttakiler de onlardır.” (Bakara, 177)

Andığımız ayette Kur’an takvayı altı sıfatla nitelemektedir. İman, bireysel ve toplumsal hayatlarıyla özgürlükleri baskı altında tutulan ihtiyaç sahiplerine severek harcamak; dikey boyutla yatay boyut arasında “bağ” durumunda olan ibadetleri ifa etmek, antlaşmaları yerine getirmek ve bunlara bağlı kalmak, güç ve zor durumlarda sabretmek, doğru olmak vb. dolayısıyla takva, iman ve davranıştır. Başka bir deyişle takva, iman ve salih amelden meydana gelmektedir. Salih amelin ise sınırı yoktur. Birey ve toplumun yararına olan bütün iyi eylem ve davranışları içerisine alır.

Takva sahibi kimseler aynı zamanda Allah’ın sevdiği bireylerdir. Allah ise, dürüstleri/ muhsinleri, (Bakara, 195; Âl-i İmran, 134, 148) tevbe edenleri, temizlenenleri, (Bakara, 222) muttakileri (takva sahiplerini) (Âl-i İmran, 76) sabredenleri, (Âl-i İmran, 146) tevekkül edenleri (Âl-i İmran, 159), adil olanları (Maide, 42; Hucurât, 9) ve sözünde durup ahitlerini bozmayanları (Tevbe, 7) sevmektedir. Bu dinî ve ahlâkî meziyetlere sahip olan bireyleri seven Yüce Allah, manayı muhalifinden bu niteliklere haiz olmayanları ise sevmemektedir. Allah’ın sevdiği bireyler Allah dostu olduğuna göre, sevmedikleri bireyler ise Allah dostu değildir. O halde Allah dostu olmayan bireyler, zalimler (Âl-i İmran, 57, 140), günahkârlar (Bakara, 276), kendilerini beğenip böbürlenenler (Nisa, 36), hainler, (Nisâ, 107; Enfal, 58) kötülükleri açıklayanlar, (Nisâ, 148) bozguncular, (Maide, 64) israf eden müsrifler, (En’âm, 141; A’raf, 31) aşırı gidenler (Maide, 87; A’raf, 55) ve büyüklük taslayıp kibirlenenlerdir. (Nahl, 23)

Allah’ın hoşnut olduğu insanların da birtakım nitelikleri bulunmaktadır. Allah’ın hoşnutluğunu kazanan kulları ise, mütevazı ve alçak gönüllüdür, güzel ve yumuşak söz söyler, gece namazı kılar, harcamaları dengelidir, şirk koşmaz, adam öldürmez, zina etmez, tevbe eder, yalan yere şahitlik yapmaz, boş konuşmaz, Allah’ın ayetlerine kulak verir ve sabırlıdır. Yine Allah’ın hoşnutluğuna en çok layık olan kimseler, dualarında “Allahım! Bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanların önderleri yap” diye yalvaranlardır. (Furkan, 63-75)

III- Bireysel Takvadan Toplumsal Takvaya

İman ve takva sahibi bireyler, Allah’ın hoşnutluğunu kazandıkları gibi, insanların beğeni ve takdirlerine de mazhar olurlar. Bu beğeni ve faziletin kaynağı hiç şüphesiz onların bütün işlerinde takvalı olmaları, kendilerine, diğer insanlara ve Allah’a karşı sorumlulukların bilincinde olmalarıdır. Nitekim şu hadis-i şerif bu durumu destekler niteliktedir: “Ne bir Arab’ın Acem’e, ne bir Acem’in Arab’a, takvadan başka hiçbir üstünlüğü yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 411) Demek ki takva, insanı değerlendirmede biricik, tek değer ölçüsüdür. Bu ölçü Kur’an tarafından konulmuş (Hucurat, 13), Hz. Peygamber tarafından da yürürlüğe geçirilmiştir.

Buraya kadar andığımız yüksek dinî ve ahlâkî nitelikleri bünyesinde barındırarak, kendilerini her türlü kötü eylem ve davranıştan koruyan kimseler yani bireysel manada takvaya ulaşan bireyler, bu kadarla kalmamalı, toplum katmanlarını oluşturan diğer insanların da yüksek ahlâkî niteliklerle donanmasını sağlamak için gayret sarf etmelidirler. Yani bireysel takva, toplumsal takvaya dönüşmelidir. Kendileri için uygun gördükleri iyilik ve güzellikleri, çevrelerinde bulunan en yakın bireylerden başlamak suretiyle bütün toplum üyeleri için de istemelidirler. Nitekim Sevgili Peygamberimiz bu konuda, “Hiçbiriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.” (Buhari, İman, 7; Müslim, İman,71) buyurmuşlardır.

Ekonomik, sosyal ve kültürel hayatta takvalı olmaya çalışmak, Kur’an tarafından teşvik edilen bir erdemdir. Bireysel ve toplumsal hayatlarında bu, Kur’anî ve aynı zamanda da ahlâkî ilkeye uygun eylem ve davranışlarda bulunan bireyler çoğaldıkça, son zamanların en buhranlı dönemini yaşayan dünyamız, dolayısıyla insanlık rahat bir nefes alacaktır umudundayız.

Neticede takva bir hayat tarzıdır; onu fert olarak kendi hayatlarında uygulamaya geçirenler kurtuluşa erecekleri gibi, toplumsal hayat biçimlerine dönüştüren sosyal gruplar da ilelebet mutlu ve huzurlu yaşayacaklardır.


“Dinî ve ahlâkî nitelikleri bünyesinde barındırarak, kendilerini her türlü kötü eylem ve davranıştan
koruyan kimseler yani
bireysel manada takvaya ulaşan bireyler, bu
kadarla kalmamalı,
toplum katmanlarını oluşturan diğer insanların da yüksek ahlâkî
niteliklerle donanmasını sağlamak için gayret sarf etmelidirler.”


“Toplumsal hayatın düzeni için
adaletin gerekliliği göz önünde
tutulacak olursa, takvanın, yalnızca bireysel ve vicdanî fazilet değil, aynı zamanda toplumsal düzenin de bir gereği olduğu belirginlik kazanır.”