Makale

DİN GÖREVLİSİNİN GENÇLERLE İLETİŞİM BECERİLERİ

DİN GÖREVLİSİNİN
GENÇLERLE İLETİŞİM BECERİLERİ

Prof. Dr. Suat CEBECİ

Din görevliliği mesleği, insanlara dinî yönden rehberlik etme, onları yönlendirme ve dinî değerlerin toplumda yerleşmesini sağlama mesleğidir. Bu görev, camilerde ibadetleri yürütme ve yönetme işini aşan, daha geniş boyutta insanları din ile buluşturan sosyal boyutlu bir görevdir. Esasen din, bireysel ve kişisel bir yöneliş olmadan ziyade insanların belli değerleri birlikte var ettikleri ve yaşattıkları sosyal bir olgudur. Bu olgu hayatımızı kuşatmakta, duygularımızı, düşüncelerimizi, yaşantılarımızı ve ilişkilerimizi derinden etkilemektedir. Dinî kuralları ve değer ölçülerini toplumsal yaşantılarımızda var ettiğimiz ölçüde dine bağlılığımızı, dini yaşama ve yaşatma irademizi göstermiş oluruz. İnançlarımızı ve değerlerimizi paylaşabildiğimiz kadar onları yaşama ve yaşatma imkânına kavuşmuş oluruz. Din görevliliğini bu anlamda bir değer paylaşımını gerçekleştirme görevi olarak almak durumundayız.

Toplumdaki değer paylaşımı sözel öğrenme ve öğretme faaliyetleriyle olduğu kadar bundan daha etkin olarak da insanlar arası ilişkiler, birliktelikler ve müşterek yaşantılarla olmaktadır. Şüphesiz insanlar arasında değer aktarımı ve paylaşımının çok farklı yolları ve şekilleri vardır. İster sözlü anlatımlarla olsun ister ilişkilerle ve diğer yollarla olsun insanlar arasındaki bütün öğrenme ve öğretmeler aslında birer iletişim eyleminden ibarettir. İnsanların birlikte oldukları her yerde iletişim kaçınılmazdır. Sözlü ve yazılı anlatımlarla, hâl ve tavırlarla, müşterek yaşantı ve ilişkilerle kısacası doğrudan veya dolaylı etkilemelerle sürekli iletişimler yaşanır. İletişim birlikte bulunmanın, müşterek yaşantının kısaca toplum olmanın, kaçınılmaz sonucudur. Toplumda birlikte yaşıyorsak iletişim kuruyor yani anlamları ve değerleri sürekli paylaşıyoruz demektir. Zira bir iletişim kuralı olarak toplumda “İletişimsizlik imkânsızdır.” Sosyal ilişki kuralları, ortak anlayışlar, âdet ve gelenekler üzerindeki toplumsal mutabakatlar ancak iletişimlerle sağlanır. Yani toplumsal yaşantımızı şekillendiren yegâne faktör iletişimdir.

Dinî bilgiler ve değerler üzerinden kurulan iletişimler de toplumdaki dinî anlayış ve yaşayışı şekillendirmektedir. Bu iletişimlerimiz, dinî değerlerin aktarımı ve paylaşımında ne kadar doğru, anlamlı ve başarılı ise o ölçüde dinî hayat olgunluk kazanmaktadır. Şüphesiz dinî hayatın olgunlaşması sorunu, sadece kurumsal faaliyetlerin belli esaslar çerçevesinde yürütülmesi ile gerçekleştirilecek bir hedef değildir. Daha çok kişisel beceri ve yetkinliğe dayanan iletişim etkileri dinî değerlerin paylaşımında belirleyici olmaktadır. Bu bakımdan din görevliliğini ve din görevlisinin görev etkinliğini iletişim açısından incelemek ve değerlendirmek durumundayız. Ancak iletişim sadece bir dil becerisi olarak görülemez, söz söyleme becerisinin dışında el, kol ve yüz hareketleri, hâl ve tavırlar, işaretler ve diğer çeşitli gösteriler iletişim aracı olarak görev yapar. İletişim ögeleri arasında sözel olanlar, en az etkili olanlar ve en az kalıcı iz bırakanlardır. Etkili ve kalıcı iletişimler kurabilmek için duygusal, görsel ve nesnel iletişim ögelerinin birlikte etkin olarak kullanımı esastır.

Din görevliliğini sadece belli dinî hizmetlerin yürütülmesi olarak değil de dinî değerlerin paylaşılmasını ve toplumda dinî hayatın olgunlaşmasını sağlamaya yönelik bir hizmet alanı olarak görürsek iletişim konusuna odaklanmamız gerekir. Bu takdirde din görevlilerinin iletişim becerileri ön plana çıkmaktadır. Türkiye genelinde 16 ilde yaptığımız “Din Görevlilerinin Yeterlikleri ve Halkın Din Görevlilerinden Beklentileri” konusundaki araştırmada gerek yeterlikler alanında gerekse beklentiler alanında elde edilen bulguların önemli ölçüde iletişim becerisi ile ilgili olduğunu gördük. Söz dili, beden dili ve kılık-kıyafetle ilgili göstergeleri güçlü olanlar, yüksek düzeyde kabul görmekte ve benimsenmektedir. İletişim becerisinin zayıf olması, din görevlisinin etkisini azaltmakta, bazı önemli meziyetlerinin dikkate alınmamasına yol açmaktadır.

“Gençliğin gelişimi ve problemleri karşısında din görevlisinin pozisyonu ve rolü ne olmalıdır?” sorusuna cevap ararken, üzerinde durulması gereken temel konu hiç şüphe yok ki iletişim olacaktır. Çünkü onlarla doğru ve yararlı iletişim kuramadan onların gelişimi ve sorunlarının çözümü hususunda anlamlı ve yararlı bir şeyler yapabilmek zordur. Öyleyse gençlerle nasıl doğru ve etkili iletişim kurabiliriz ve onları nasıl etkileyebiliriz? Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle gençlerin iletişime girme güdülerine ve bu güdüleri besleyen gençlik özelliklerine dair tespitler yaparak onlara dayalı tedbirler geliştirmek gerekir.

Şüphesiz ki kendini gerçekleştirme çabası içinde hayatı anlamlandırmaya çalışan gencin en önemli tutkusu özgürlüğü ve ona dayalı olarak hissettiği özgüvendir. Genç insan kendisi karar vermeyi, kendi başına yapmayı ve başarmayı sever, güdülenmekten, buyrulmaktan, hep yönlendirilen nesne birey konumuna itilmekten hiç hoşlanmaz. Onu bir nesne yerine koymak, en değerli şeyinden, bir şeyi kendi başına yapma yeteneğinden yoksun bırakmaktır. Bu yüzden ona değer vermeli, düşüncelerine ve kararlarına saygı göstermeli, değiştirmeyi düşündüğümüz görüş ve kanaatlerini bile önce kabul edilir bulmalıyız. Bunun yanında genç bireyin zihinsel gelişim sürecinde soyut işlemler dönemine girdiğinde aklını kullanmayı fark etmiş, her şeyi akılla çözümlemekten büyük haz duyar hâle gelmiş olur. Artık kabul ve kanaatlerini akli temele yani makul olma esasına dayandırmak ister. Akli dayanağı olmayan duygusal ve hamasi kandırma çabalarını kolaylıkla fark eder ve böyle bir çaba ile kendisini etkilemek isteyenlere karşı güveni zayıflar, onların telkinlerini peşinen reddetme pozisyonu alır. Gencin bu özellikleri, onun çevresi ile kurduğu iletişime yön vermektedir. Diğer bir ifade ile bireyin gençlik özellikleri onun çevresiyle iletişime girme güdülerinin temelini oluşturur.

Gençlerin iletişime girme güdüleri onlarla kurulacak iletişimin başarısında en önemli etkendir. Genç bireyin güdülerine cevap veren yaşantılar, onun haz duyarak gerçekleştirdiği yoğun iletişim ve öğrenme sağlayan meşguliyetlerdir. İstek, ilgi ve haz duyma onun ilişki ve yaşantılarının temelini oluşturur. Bu gerçeği dikkate almayan girişimlerin onda olumlu ve etkili karşılıklar bulması beklenemez. Genç bireyin ilgilerine uygun karşılıklar vermek, ona duygusal göndermeler de yapacağından etkileme girişimlerinde duygusal iletişimin ön plana çıkarılması gerekir. Empati yapma, kabullenme, ben merkezli söylem tekniklerinin kullanılması, içtenliğin, açıklığın ve özgürleştirici yaklaşımın benimsenmesi oldukça önemlidir.

Öte yandan gençliğin ilk döneminde gerçekliğe ulaşmaya çalışan birey, bu çabasını nedensellik bağlamında yürütür. Ondaki mantıksal gerekçe arayan nedensellik, dış süreçlerin onun iç yaşantısından gelen şemalarla örtüşmesine dayanır. Genç bireyin mantıksal kabul ve kanaatlerine dair iç şemaları ile özdeşleşen dış yaşantılar onu çekmekte ve bunun sonucu girişilen ilişki ve iletişimler onun dış süreçlerle bütünleşmesini sağlamaktadır.

Bu genellemelerden sonra gençlerin psikolojik durumlarına ve iletişime girme güdülerine dair belirgin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Otoriter, buyurgan tavırları sevmez, kararlarını kendisi oluşturmak ister.

2- Nasihat etme ve güdüleme davranışından hoşlanmaz, bilgi ve tecrübe aktarımı bekler.

3- Önemsenmek ve ciddiye alınmak ister, çocuk yerine konmaktan, görüşlerinin dikkate alınmamasından nefret eder.

4- Mesajlarını açık ve net olarak verir, aynı şekilde açık ve berrak karşılıklar bekler, imalı ve dolaylı ifadelerden hoşlanmaz.

5- Çıkarcı yorumlardan çok, akılcı ve mantıklı açıklamalara itibar eder.

6- Yapmacık ve kandırmacı tavırları reddeder, içten ve hasbi yaklaşımlara tutkundur.

7- İdeal örneklere itibar eder fakat hiçbir örnekle karşılaştırılmaktan hoşlanmaz.

8- Gencin dış süreçlerle bütünleşmesi, dış süreçlerin, onun gerçeklik algısına dair iç şemaları ile özdeşleşmesine bağlıdır.

Yapılan araştırmalarda gençlerle doğru ve etkileyici iletişim kurabilmek için belli temel ilkelerden hareket etmenin yararlı sonuçlar verdiğine dair bulgular ortaya çıkmıştır. Bunları; dengeleme ilkesi, değerleme ilkesi ve modelleme ilkesi diye sıralayabiliriz.

Dengeleme ilkesi; gencin psikolojik güdülerine ve zihinsel şemasına dair gerekler gözetilirken kazandırılması gerekenlerin ihmal edilmemesidir. İletişimde konuşanın ne söylediğinin değil dinleyenin ne anladığının önemli olduğuna dair bir kural vardır. Gence yönelik etkileme girişimlerimizin doğru olması bunların her zaman doğru sonuçlar vereceği anlamına gelmez. Din görevlisi gencin dünyasına nüfuz etmeli ama onunla aynı konumda olmadığı gerçeğini gözden uzak tutmamalıdır. Aynı şekilde gencin güdülerini esas alırken onun nasıl etkilendiği gerçeğini göz ardı etmemelidir.

Değerleme ilkesi; akılcılığı ve mantıki tutarlığı esas alarak gencin özgür bir zihinsel süreç yaşamasını sağlamaktır. Duygusallık ve hamaset sanıldığının aksine gençler üzerinde akılcılık kadar etkili değildir. İlişkilerinde nedenselliği önemseyen, özgüvenle kendisini gerçekleştirme çabası içindeki bireye karşı daima en kabul edilir sıcak yaklaşım rasyonel (akılcı ve mantıklı) olandır. Rasyonel olabilmek için hareketlerimiz öncelikle kendi zihni yapımıza, sosyal hayatımızın ve kültürel bünyemizin kurallarına uygun olmalıdır. Sonra da her hareketimiz, kendi kişisel tabiatımızın ve müşterek yaşantımızın karakterini ihlal etmeden üç temel gerçeğe uygun olmalıdır. Bunlar: “kişisel hayat disiplini”, “insani ilişki kuralları” ve “hayatı paylaşma disiplini”dir. Sağlıklı bir iletişim için bu üçlü gerçekliğe tam olarak uymak, onlara karşı gelmemek, ruh ve beden potansiyelimizi bu gerçekler yönünde geliştirmek gerekir. Bir genç iletişime girdiği yetişkinden öncelikle kendi kişiliği ve yaşantı tarzı ile ilgili bir değerleme yapacağı etkiler almak ister. Din görevlisinin sözleri, tutum ve davranışları bu üç gerçeklik yönünden genç bireyin akıl ve mantık dünyasında kolay açıklanabilir etkiler bırakmalıdır. Yani gence sunulan ideal kişilik özelliklerine, insanlarla ilişkiler düzenine ve sosyal hayat kurallarına dair bildirimler onun zihninde değer bulmalıdır. Çünkü gençler değerlendirme yapıp ikna olmadıkları fikir ve telkinleri kabullenmezler.

Modelleme ilkesi ise; gençlerle ilişki ve iletişimlerde tutarlılık esasına tam olarak riayet edilmesidir. Gençler akılcı davranışları olduğu gibi tutarlı davranışları da çabuk fark eder ve onları model davranışlar olarak benimser ve idealize eder. Tutarlılığı açıklarken genel-geçer belli kriterlerden söz edilebilir ancak konu iletişim olunca çoğu kez farkında olmadan tutarlılığı dinamitleyen kaygan davranışların ortaya çıkması söz konusudur. İnsanlarla iletişime giren bir kişinin tutarlılığı hususunda kanaat oluşturan bu davranışlar onun iletişim tarzını belirler. Bıçak sırtı iki yönde anlayışa müsait olma özelliğine sahip kaygan davranışların pozitif ve negatif karakterlerini birbirinden ayırmak güçtür ve dikkat gerektirir. Vakar ile kibir, tevazu ile zillet, sempatiklikle laubalilik, ciddiyetle somurtkanlık, özen ile saplantı, dikkat ile vesvese, ilgili olmakla sırnaşıklık gibi davranışlar birbirinin yerine geçebilmektedir.

Vakur davranmak isterken kibirli görünmek, tevazu göstermek isterken zillete düşmek mümkündür. İdeal davranışların ayırt edilmesinin yegâne yolu bu davranışların tutarlı olmasıdır. Gençler tutarlı olmak kaydıyla ideal davranışları benimseme ve modelleme eğilimindedirler, tutarlı olmayan davranışları da kolaylıkla fark eder ve reddederler. Din görevlisinin gençler üzerinde olumlu etki bırakması için ideal davranışlarda bulunması yetmez bu davranışlarının da tutarlı olması gerekir.