Makale

İLK ÜÇ DİYANET İŞLERİ REİSİNİN MEMLEKET SEYAHATLERİ

İLK ÜÇ DİYANET İŞLERİ REİSİNİN MEMLEKET SEYAHATLERİ

Dr. Mehmet BULUT
DİB Başkanlık Müşaviri

Bu başlıkta bir yazı yazmayı 7-8 ay önce düşünmüştüm. O sıra yazabilseydim şöyle bir giriş yapacaktım: Günümüzde değil bir Diyanet İşleri Başkanı, üst düzey idarecileri, her kademedeki mensubu bir hizmetin gereği olarak ülkemizin her yerine, her zaman ve her türlü vasıtayla gidebilir, gerektiğinde ülke dışına bile… Böyle bir imkâna sahibiz. Ancak ilk üç Diyanet İşleri Reisi için böyle bir imkân asla söz konusu değildi. Bir defa ulaşım imkânları buna elvermezdi. Şimdi 8 ay sonra bu üç cümleden ilkini gönül rahatlığıyla kuramıyorum. 2020 yılında pandemi, hareket alanımızı kısıtladı, zaman zaman bizi evlerimize hapsetti. Değil yurt dışına, camimize gidemediğimiz oldu. Burada anahtar kelime “imkân”dır. Yapabileceğimiz, Yüce Rabbimizin bize bahşeylediği lütuf ve keremle sınırlıdır.

Bunları tarihe bir not düşmüş olmak için yazdım. Başlığa dönelim.

Ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasi şartları ilk üç reisimizin görev yaptığı 1924-1951 arasında çok fazla değişmedi. Hele Diyanet İşleri Reisliğinin bütün bu süreçte sahip olduğu imkânlar çok sınırlı kaldı. Mensuplarının, hayrat hademesinin maddi manevi mağduriyetleri, değil 1950, 1970’li yıllara kadar sürdü. Olumsuz şartlar, ülkemizde yeterli ve nitelikli bir din hizmeti sunmayı önemli ölçüde engelledi. İşte, reislerimizin seyahatleri gibi tali sayılabilecek bir konuya yer vermekle bu gerçeğe başka bir açıdan ışık tutmayı arzu ettim. Hemen belirteyim ki konuya ilişkin vereceğim malumatın kaynaklarını ilk üç reisimizin özlük dosyalarındaki belgeler ve bu konuda basına yansıyan haberler teşkil etmektedir.

1924’ten 1951’e kadar yaklaşık 27 yıllık sürede üç zat Diyanet İşleri Reisliği yaptı: M. Rifat Börekçi (1924-1942), Ord. Prof. M. Şerefettin Yaltkaya (1942-1947), Ahmet Hamdi Akseki (1947-1951).

Arşiv belgelerimizi yokladığımızda, 18 yıl gibi uzun bir süre Reislikte kalan Ankaralı Rifat Efendi’nin İstanbul dışında bir yere seyahat ettiğine dair bir bilgiye rastlamıyoruz. Özlük dosyasındaki kayıtlara nazaran İstanbul’a seyahatlerinin de tamamı tedavi amaçlıdır. Bu kayıtlardan hocamızın uzun yıllar gözlerinden rahatsız olduğu, ilgili makamlardan izin alarak tedavi olmak üzere 1933, 1934, 1935 ve 1937 yıllarında birçok kez İstanbul’a gittiği anlaşılmaktadır. 1934 yılında bir kez de diş tedavisi için bu şehrimize gitmiştir. Şu var ki tedavi amacıyla da olsa İstanbul’a gittiğinde il müftülüğünü ve belki ilçe müftülüklerini ziyaret edip teftişte bulunduğu kuşkusuzdur. Bu seyahatleri sırasında o yıllarda Müşavere Heyeti azası olan Ahmet Hamdi Akseki’yi vekil tayin etmişti. Bu yolculuklarını büyük ihtimalle trenle yapmıştı.

İstanbullu olan ve reislik hariç memuriyetinin tamamına yakınını bu ilimizde icra eden ikinci Diyanet İşleri Reisimiz M. Şerefettin Yaltkaya’nın reislik yıllarında da sık sık İstanbul’a gittiği anlaşılmakta. Ayrıca onun, belirlenmiş programlar çerçevesinde ve teftiş amacıyla bazı il ve ilçe müftülüklerini ziyaret ettiğini görüyoruz. Yaltkaya, bu tür seyahatlerinin en kapsamlısını 3 Temmuz-28 Eylül 1943 tarihleri arasında gerçekleştirdi; Marmara ve Ege bölgelerini kapsayan uzun bir yurt içi seyahatine çıktı. Sırayla Polatlı, Sivrihisar, Eskişehir, Bozüyük, İnegöl, Bursa, Mudanya, Yalova, Adalar, İstanbul, Bandırma, İzmir güzergâhını takip ederek il ve ilçe müftülüklerini teftiş etti. İzmir’den sonra tekrar İstanbul’a, oradan da Ankara’ya döndü. Bu seyahatinde kendisine, o sıralar Sicil Mümeyyizi olan M. Âsım Köksal refakat etmişti. İlginçtir ki yolculuğu sırasında uğradığı her il ve ilçenin müftülüğü, Reisliğe telgraf çekerek Diyanet İşleri Reisi’nin şehirlerine geliş ve ayrılışını, gün ve saatiyle rapor etmişlerdi. Yaltkaya’nın özlük dosyasında bu raporlar yanında, yolculuğunda bindiği vasıtalarla bilet ücretlerinden yol harcırahına kadar onlarca belge muhafaza edilmiştir. Bu üç aylık seyahat süresinin üç haftasını İstanbul’da geçirdi. Nitekim İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen imzasıyla Reisliğe yazılmış 5 Ağustos 1943 tarihli yazıda, Reis Yaltkaya’nın, 9 Temmuz 1943 günü İstanbul’a gelerek müftülüğü teftişe başladığı ve teftişini 31 Temmuz 1943 günü tamamladığı bilgisi bulunmaktadır. Sözü edilen seyahate çıkmadan günler önce, Münakalât Vekâleti Tarife ve Ticaret Dairesi Reisliğine yazı yazılarak güzergâhtaki il ve ilçelere ulaşımda kullanılacak tren veya vapurların gün ve saatleriyle birlikte mevkilerinin de bildirilmiş olması, bu yolculukların öyle kolay gerçekleşmediğinin diğer bir kanıtı durumundadır.

Yaltkaya’nın, Başbakanlığa yazdığı 18 Temmuz 1944 tarihli dilekçeyle, “Bazı müftülükleri teftiş ve sonra İstanbul’da deniz sahilinde istirahat etmek üzere iki ay müddetle” izin talebinde bulunması ayrıca dikkat çekicidir. Rifat Efendi gibi Yaltkaya da Ankara’da bulunmadığı sürelerde vekâleti bu defa Reis Muavini olan Akseki’ye bırakmıştı.

Şerefettin Yaltkaya gibi üçüncü Diyanet İşleri Reisimiz Aksekili Ahmet Hamdi Efendi’nin de İstanbul’la sıkı bir irtibatı olduğu kesindir. Nihayet, tahsil hayatını ve ilk memuriyetlerini burada geçirmişti. Ayrıca burada detayına giremeyeceğim, İstanbul’un Diyanet hizmetleri açısından ayrı bir yerinin olması onun sık sık İstanbul’a yolculuk yapmasını zorunlu kılıyordu.

Akseki’nin memleket seyahatleri sadece reis olduğu yıllarla sınırlı kalmamıştı. O, kuruluşundan itibaren Diyanet hizmetlerinin aktif bir şekilde içindedir ve hizmetin gereği olarak seyahatleri de olmuştur. Mesela, 1935-1938 yılları arasında yayınlanan Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsirin hazırlık ve basım aşamalarında sık sık İstanbul’a gitmesi gerekmişti. Çünkü müfessir Hamdi Yazır İstanbul’da ikamet ettiği gibi eser de burada basılıyordu. Başka bir yayın projesi dolayısıyla Eylül ve Ekim 1940 tarihlerinde yaptığı iki ziyaret de buna örnek olarak gösterilebilir.

Akseki’nin uzun süreli çıktığı bir yurt seyahati 1949 Ağustos-Eylül aylarındadır. Bu seyahatinde dokuz il ve on beş ilçede teftişte bulunmuştu.

Reisliğinin son yılında, 13 Ağustos 1950’de başlayan yolculuğu ise onun, en önemli, en kapsamlı ve en verimli memleket seyahatidir. Bu çalışma ziyareti sırasında Akseki, İstanbul’da bir dizi temastan sonra 25 Ağustos 1950’de Gazeteciler Cemiyetinde bir basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki konuları değerlendirmiş ve basın mensuplarının sorularını cevaplandırmıştı. Mesela bir soru üzerine, yeni açılan 10 ay süreli imam-hatip kurslarının mevcut hâliyle Başkanlığın ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini belirtmişti.

Bir buçuk ay süren bu tetkik seyahatinden sonra Ankara’ya dönen Diyanet İşleri Başkanı A. Hamdi Akseki Ankara’da bir basın toplantısı daha yapmıştı. Toplantıda basın mensuplarına bu seyahatin amacını, Başkanlık teşkilat kanununda 1950’de yapılan değişiklikle hayrat hademesinin idaresinin Reisliğe geçmesi dolayısıyla din hizmetlerinin genel durumunu müşahede etmek ve hizmetlerde yaşanan problemleri yerinde tespit olarak açıklamıştı. Çünkü 23 Mart 1950’de kabul edilen 5634 sayıl ek kanunla, camiler ve cami görevlilerinin idaresi yaklaşık 20 yıl aradan sonra Evkaf Umum Müdürlüğünden Reisliğe iade edilmiş, hâliyle ülke çapında din görevlileri ve cami hizmetlerinin genel durumunu yerinde tespit etmek büyük bir önem arz etmişti. Merhum Akseki, bu doğrultuda yoğun bir çalışma içerisine girmişti. Akseki, toplantıda en çok cami görevlisi İstanbul’da bulunduğu için söz konusu kanunun yürürlüğe girişinden sonra ilk ziyaretini İstanbul’a yaptığını açıklamıştı. Önce müftülerle bir toplantı yapmış; müftü, vaiz, imam ve müezzinlerin durumlarına ilişkin detaylı müzakerelerde bulunmuştu. Ayrıca camileri gezmiş, birçok caminin tamire muhtaç olduğunu tespit etmişti.

Bizzat kendisinin basına yaptığı açıklamaya göre Akseki, İstanbul’dan sonra Edirne’ye, buradan da Bursa’ya geçmiştir. Bursa’nın bütün camilerini gezmiş, incelemelerde bulunmuştur. Bu arada halkın ısrarı üzerine 8 Eylül 1950 tarihinde Ulu Cami’de bir vaaz vermiş, vaazında bilhassa komünizmle İslam’ın bağdaşamayacağı üzerinde durmuş, ayrıca komünizmle azami mücadele ettiklerini belirtmiştir. Vaaz etmek derken, parantez içinde belirteyim; Rifat Efendi ve Yaltkya’nın reislikleri sırasında bir camide vaaz ettiklerine ilişkin bir bilgiye rastlamadım. Akseki, Bursa’dan Eskişehir’e geçmiş, burada ilk iş olarak -bu yıllarda kendisi aynı zamanda “Eskişehir Seylâpzedelerine Yardım Komitesi” başkanıdır ve tespitlerimize göre ilk defa bir Diyanet İşleri Başkanı bu tür bir sosyal aktivitenin içinde yer almaktadır- valiyle birlikte selden zarar görmüş vatandaşlar için yapılan yeni mahalleyi gezmiş, rakamlarla yapılan yardımlarla ilgili bilgi vermiş, yapılanlardan millet adına gurur duyduğunu belirtmiştir.

Akseki merhum, bu uzun seyahat sırasında yaptığı tespitlere de dayanarak vefatından kısa bir süre önce ünlü “Rapor”unu hazırlayıp hem devlet ve hükümet yetkililerine sunacak hem de kamuoyuyla paylaşacaktır.

Akseki’nin, gelmiş geçmiş reisler arasında farklı bir profil çizdiği genel bir kanaattir; yaptığı seyahatler ve bunların değerlendirilmesi yönündeki çalışmaları da onun bu ayrıcalığını ortaya koymaktadır.

Akseki’nin başta memleketi Antalya-Akseki ve havalisi olmak üzere Konya, Burdur, Denizli, İzmir, Manisa, Balıkesir, İzmit yanında bizim burada hepsini zikredemediğimiz daha birçok il ve ilçeyi gezip din hizmeti adına incelemelerde bulunduğu kesindir. Yaptığı incelemeler sonucu beğendiği veya beğenmediği hususları açıkça ifade etmiş, hizmetinde başarılı gördüğü kişileri takdir etmekten de geri kalmamıştır. Bilhassa yeni yeni canlanmaya başlayan Kur’an kursları hizmetleri için ayrı bir titizlik göstermişti.

İlk üç Diyanet İşleri reisinin memleket seyahatlerini özetledikten sonra konuyu şöyle bağlayalım: Adları geçen üç reisimizin 27 yıl boyunca ziyaret edebildikleri il ve ilçeleri aşağı yukarı zikrettik; bir Türkiye haritasını önümüze açıp bu uzun süre içinde reis hocalarımızın coğrafyamızın ne kadarına ulaşabildiklerine ibret nazarıyla bakmalıyız. Görüleceği gibi, bu yıllarda Ankara’nın doğusuna ve Karadeniz bölgesine seyahat mümkün olmamıştır.

Pekâlâ, yurt dışı seyahati? Bir Diyanet İşleri Başkanının ilk defa bir yurt dışı seyahati ancak 1966’da gerçekleşecektir. 8. Diyanet İşleri Başkanı İbrahim Bedrettin Elmalı, Haziran-Temmuz 1966’da bir heyetle Tunus ve Libya seyahatine çıkmış, ne ki seyahatini tamamlamasına fırsat verilmeden geri çağrılmıştı.

Ahmet Hamdi Akseki’nin müftü ve vaizler yanında cami hizmetlileriyle yaptığı toplantıdan söz etmiştik; ancak dikkat edildiyse böyle bir toplantı 1950’de, yani yukarıda sözü edilen teşkilat kanunundan sonra yapılabilmişti. Bundan önceki yıllara ait ziyaretlerinde yaptığı tetkik ve teftişler, müftü, vaiz ve Kur’an öğreticileriyle sınırlıdır desek mübalağa olmaz. Çünkü 1931-1950 arası hayrat hademesi üzerinde idari yetki Evkaf Umum Müdürlüğündedir; yani Diyanet İşleri Başkanları ve müftüler, cami görevlilerinin idari amiri değildiler. Hâliyle reislerin bu süreçte hayrat hademesiyle toplantı yapması en hafif ifadesiyle yetki gaspı içerisine girerdi. Şaşırtıcı gelebilir ama din hizmetinde yakın geçmişimizde yaşanmış problemlerden biri bu idi.