Makale

ÇETİN BİR İMTİHAN

ÇETİN BİR İMTİHAN

Zeynep Demir

Babamın vefatının ardından evimizin neşesi uçup gitmiş, ilk zamanlar bizleri yalnız bırakmayan aile üyeleri de zaman içerisinde kendi dünyalarına çekilince annemle bir başımıza kaldığımız hissine kapılmıştık. Ağabeyim ve ablam evliydi. Kendi çocukları, kendi düzenleri vardı. İster istemez bir zaman sonra onlar da gidiş gelişlerini seyrelttiler. Babam çok çalışkan bir adamdı. Yaşamı boyunca ailemizi hep rahat ettirdi. Vefat ettiğinde bize kimseye muhtaç olmayacak kadar bir miras bırakmıştı. Kendine ait bir taksi plakası ile ablamın ve bizim oturduğumuz iki ev. Vefatının üzerinden birkaç ay geçmişti ki hısım akraba miras konusunda ne yaptığımızı sormaya başladı. Ablamla ben hicabımızdan konuyu açmıyorduk. Ağabeyim arada dillendiriyor ama annem “Ben yapacağımı biliyorum.” dedikçe o da sözü uzatmıyordu.

Bir akşam annem, ağabeyim ve ablamı eve çağırdı. Ablama oturduğu evi, ağabeyime de taksi plakasını vereceğini söyledi. Biz de oturduğumuz evde yaşamaya devam edecek, babamdan kalan emekli maaşıyla geçinecektik. Eşit bir taksim olmadığı için ablam başlarda homurdandı ama ben payıma düşene ses çıkarmayınca o da yatıştı. Ben de üniversiteyi bitirmiş, üstelik kısa zamanda işe başlamıştım. Aile bütçesine az da olsa katkı sağlıyordum. Aradan yıllar geçti. Biz evleri şifahen almış ama herhangi bir resmî işlem yapmamıştık. Ağabeyimin iş kurmak için atıldığı bütün girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Taksi plakasını satıp sermayeye dönüştürdüğü para erimekle kalmadı üstüne bir de kendi elinde avucunda ne varsa kaybetti. Ağabeyimin bu zor durumuna çok üzüldük. Üstelik bu maddi yıkımı dahi gölgede bırakacak bir felaketin içine düştük ki keşke kaybedilen sadece para olsaydı dedik. Zavallı ağabeyim kansere yakalanmıştı. Günden güne erimekte, üstüne bir de borç batağında cebelleşip durmaktaydı. Eşi ve çocukları için kederleniyor, elimizden geldiğince ona yardım etmeye çalışıyorduk. Fakat annem yeniden ve bu kez bütün aileyi sarsan öyle bir teklifle çıktı ki karşımıza ne yapacağımızı şaşırdık.

Ona kızamıyordum. Anne yüreği evladının durumuna razı gelmiyordu fakat istediği şey bizim gönlümüzü de kırmıştı. Oturduğumuz evi ve ablamın ikamet ettiği evi satacağını, eline geçen parayla da şehrin uzak bir semtinden üç ev alıp artırabildiğiyle de ağabeyimin borçlarının bir kısmını kapatacağını söyledi. Söylemekle kalmadı üstelik hemen bir emlakçıyla anlaştığını da akabinde öğrendik. Benim bütün iş düzenim altüst olacaktı, ev almak istediği semtten işe gidip gelmem kabil değildi. Ya ablam… Çocuklarının okulu, işi, muhiti değişecekti ve katiyen bu duruma rıza göstermek istemiyordu. İlk itiraz da ondan geldi. Durum gün geçtikçe işin içinden çıkılmaz bir hâl alıyor, annem ablamı ağabeyini düşünmemekle onun hastalığını göz ardı etmekle suçluyordu. Bense ne diyeceğimi bilemez hâldeydim. Ben sessiz kaldıkça annem bir yandan, ablam bir yandan üzerime gelmeye başladılar. Her biri kendi haklılıklarından dem vuruyor illaki kendinden yana tavır koymamı talep ediyordu. Annemin haksızlık yaptığı aşikârdı fakat onun ana yüreğini kavuran acısını da görmezden gelemezdim. Üstelik mevzubahis olan kişi de biricik ağabeyimdi.

Dur Demenin Zamanı Gelmişti

Annem, canım, diyerek başladım söze. Benim gözü yaşlı, kalbi kederli annem. Bak biricik evladın gözlerinin önünde eriyip gidiyor. İki yetim bırakacak arkada… Ömrünün baharında bir eş… Fakat bil ki bu evladın ardında bir de kırgın kardeş bırakmak istemiyor.

Nasibim yokmuş yahut ben beceremedim, girdiğim hiçbir işte tutunamadım. Elimde avucumda ne varsa kaybettim. Sonra bu illet baş gösterdi. Çalışamaz oldum. Eşim, çocuklarım hem hastalığımla hem maddi sıkıntılarla boğuşmak zorunda kaldı. En büyük destekçim yine ailem oldu. Kız kardeşlerim bir kez olsun başarısızlıklarımı yüzüme vurmadılar. Hele küçük kardeşim kenarda köşede biriktirebildiği ne varsa avucuma koydu. Hastane sürecinde de hep yanımdaydılar. Kemoterapilerden yıpranan bedenim bir çuval gibi yığılıp kaldığında onların omuz vermesiyle kalktım ayağa. Kira günü geldiğinde ev sahibine nasıl desem ne yapsam da biraz mühlet vermesi için ricacı olsam diye düşünürken benden önce benden habersiz kiramı yatırdıklarını öğrendim.

Annem, biricik annem bir deva bulma umuduyla aşındırdı hastane kapılarını. Yetmedi maddi sıkıntılarımı gidermek için olmadık bir karar aldı. Bir gün kemoterapi sonrası kendime gelmeye çalışırken açtı konuyu. Babamdan kalan iki evi de satmayı koymuş kafasına. Şehrin bir ucundan üç ev alacak, üç evladını yerleştirecekmiş. Fazla fazla yetermiş satıştan gelecek paralar. Hatta borçlarımın bir kısmını dahi kapabilirmiş. Eşim duyunca nasıl sevindi. Ellerine kapandı annemin. Ama ben buna izin veremezdim. Kız kardeşlerimin rızasının olmadığını öğrendim üstelik. Gerçi en küçüğümüz bir şey demiyordu ama diğer kardeşim evini muhitini kaybetmek istemiyordu. Çocuklarının okulu vardı, hem eşi ta oralardan nasıl gidip gelecekti işe.

Annem, dedim, yapamam. Bak geçmişte bana büyük bir pay bıraktın baba mirasından. Bense beceremedim bir iş tutmayı. Elimde avucumda ne varsa kaybettim. Şimdi sırf hastayım diye kardeşlerimin hakkına göz dikemem. Onları evlerinden edemem. Hem ikisi de ellerinden geleni yapıyorlar benim için. Gözyaşlarıyla dinledi o ihtiyar gözler beni. İç çekişler hıçkırıklara karıştı fakat doğru bildiğim yoldan şaşmayacaktım artık.