Makale

SINIRLI SUÇA EBEDÎ CEZA ADİL Mİ?

KAFAMA
TAKILANLAR

Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ

SINIRLI SUÇA EBEDÎ CEZA
ADİL Mİ?

Kafama takılan soru şu: Dünyada sınırlı bir hayat süren bir kâfir, müşrik, münafık, ateist neden öte dünyada ebedî cezaya çarptırılır? Bu ceza, işlenen suçun miktarı ve süresi açısından dengeli gözükmüyor, zihinlerde Allah’ın adaleti konusunda şüpheler oluşturuyor.

Konuyu sadece işlenen suçun süresi ve miktarı noktasından ele alırsak zihinlerde adaletsiz bir görüntü oluşması normal.

Başka türlü nasıl anlaşılır ki?

Burada öncelikle adaletin ne olduğunun kavranması önemli. Adalet bir şeyi yerli yerine koymak, layık olduğu değeri vermek, hak ettiği karşılığı takdir etmek. Bir tabibe mühendis, mühendise tabip muamelesi yapmak adalet olmayacağı gibi sorumluluğu çok olanla az olana aynı ücreti takdir etmek de adalet olmaz. İnsan olma noktasından baktığımızda hepsi insandır ve eşit davranılması gerekir. Ama özellikleri, yeterlilikleri ve sorumlulukları açısından baktığımızda aralarında ciddi farklar var. Genellikle adalet bakımından haksızlık iddiasında bulunanlar benzerliklerden yola çıkarlar veya görüntüye bakarlar. Söz gelimi “Her çalışan, insandır ve eşit ücret almalıdır.” derler. Ücret takdir edilirken adalet gereği bütün bu farklılıklar dikkate alınır.

Bu anlattıklarınızın suçla alakasını kuramadım.

Şimdi kuralım. Suçun benzerliği, miktarı ve işlenme süresi açısından bakıldığında verilen cezaların adaletsiz olduğu iddia edilebilir. Nitekim suçlular hep bu noktadan bakarlar. Hâlbuki suçun etki alanı ve niteliği açısından bakıldığında farklı bir değerlendirme ortaya çıkar. Bir örtüyü yırtmakla bir bayrağı yırtmak yırtılan şeyin cinsinin, eylem ve sürenin benzer olması, benzer bir ceza takdir edilmesini gerektirebilir mi? Bayrağı yırtanla herhangi bir örtüyü yırtan aynı kefeye konulabilir mi?

Tabii ki değil. Bayrak kutsal. Devletin varlığının ve bağımsızlığının sembolü.

Demek ki eylem, konu ve süre aynı olsa bile nitelik ve etki boyutu düşünüldüğünde aralarında ciddi farklılık olduğu açık. Bayrağı yırtan “Bir bez parçası yırttım ne olacak canım.” diye savunma yapamaz. Yapsa bile saçma görülür. Benzer şekilde katilin bir dakikalık hatta saniyelik süre içinde işlediği cinayet süreye göre değerlendirilemez.

Kâfirin, müşrikin, ateistin ve deistin işlediği suça gelirsek.

Kâfir Allah’ı ve kutsal değerleri inkâr eden, müşrik ise Allah’a ortak koşan. Ateist ile deist bunların günümüzdeki benzeri. Ateist Allah’ı yok saymaya, deist ise Allah’a sınır koymaya kalkışan. Bir insanın kendisini yaratanı yok saymaya, ortak koşmaya veya sınır koymaya kalkışması aynı oranda isyandır.

Yüce Allah’ın inkârcı kullarına muamelesi de böyle mi?

Aynı olmasa da benzer. Zaten anlaşılsın diye bunları örnek veriyorum. Kâfir ve ateist Allah’ı ve koyduğu hükümleri inkâr ederken müşrik ve deistler Allah’ın tasarruf yetkisine sınırlama koymaya kalkışıyorlar. Yüce Allah da kendisine bu şekilde başkaldıran kullarına rahmeti gereği bir ömürlük süre tanıyor. O süre içinde bu anlayış ve tavırlarını ısrarla ve inatla sürdürürlerse adaleti gereği cezayı verir. Adalet aynı zamanda hikmeti gözetmek olduğundan adaleti uygulamamak bütün bir sistemi anlamsız hâle getirir. İmam Matüridî zamanında bir inkârcı “Tanrı rahmet ve şefkat sahibi. Neden ebedî ceza veriyor?” diye soruyor. Onun cevabı çok anlamlı: “Evet, Yüce Allah dediğin gibi rahmet ve şefkat sahibi ama boş ve anlamsız iş yapan biri de değil.” Öyleyse inkârcılara takdir edilen ceza ilme, hikmete ve hukuka uygun. Ceza verilmemesi, bütün bunları anlamsız hâle getirir.

Yalnız cezanın ebedî olması biraz fazla değil mi?

Dakikalık hatta saniyelik bir süre içinde işlenen bir cinayete mahkemenin müebbet hapis cezası vermesi adaletsiz değilse bu da değil. Yargıç suçu değerlendirirken cinayetin niteliği ve etki boyutunu göz önünde bulundurur. Katilin suçu bilerek ve tasarlayarak işlemesi, kişinin hayatını bitirmesi, yakınlarını ondan mahrum etmesi, ölümüyle birçok insanı mağdur etmesi ceza takdirinde belirleyici. Görünüşte ölen bir adam ama eşi, çocukları, yakınları veya dostları düşünüldüğünde birçok insan var zarar gören. Bütün bu hususlar, hatta daha fazlası düşünüldüğünde katile verilen ceza beklentileri karşılamaz. Düşünün bir kere, inkârcılar bir ömür boyu isyan etmişler ve hiç pişmanlık duymamışlar. Dünyada ebedî kalmaları söz konusu olsaydı aynı şekilde davranacaklardı. İşte ebedî ceza onların tam da bu ısrarcı ve inatçı tavırlarına karşılık. Ancak onların akılları, cehennemi gördüklerinde başlarına gelecek. “Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden olsak.” (Enam, 6/27.) diyecekler. Onların ne kadar samimi olduğunu sınırsız ilmiyle bilen Yüce Allah “Eğer çevrilselerdi elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.” (Enam, 6/28.) diyecek. Bunun örneği Firavun ve yandaşları. Başlarına bela geldiğinde yalvar yakar Hz. Musa’dan yardım istemişler. Onun Allah’a duası ile kurtulduklarında eski inkârcılıklarına geri dönmüşler. (Araf, 7/134-135.)

İyi de bu adamlar böyle bir cezayla karşılaşacaklarını biliyorlar mı?

Peygamberler gönderilmesi ve kitaplar indirilmesi bunun için. Yüce Allah bu şekilde haber verdi. Dolayısıyla hepsi her şeyi biliyor. Öte yandan bilme imkânı olmayanlar için ceza vermeyeceğini de deklare etti: “Kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe memleketleri helak edici değildir.” (Kasas, 28/59.) Öte dünyada cehennemi hak edenlere şöyle sorulacak: “(O gün Allah şöyle diyecektir:) ‘Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?’ Onlar şöyle diyecekler: ‘Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz.’ Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” (Enam, 6/130.) Bu ayetten anlaşılan, verilen cezayı inkârcıların adaletsiz bulmayacakları. Aksine onlar, peygambere değil birtakım saptırıcılara uydukları için pişmanlık duyacaklar ve o saptırıcılara iki kat ceza verilmesini isteyecekler. (Ahzab, 33/64-68.)

Demek ki inkârcılar ve suçlular adaleti gördüklerinde itiraz etmek bir yana hak ettiklerini anlayacaklar.

Tam da dediğin gibi. Onları zaten aldatan dünyadaki olgu ve olayları sınırlı ve tek yanlı değerlendirmeleri. Nitekim dünyada katiller kendi açısından cezayı haksız ve fazla bulurken ölenin yakınları tam aksine yetersiz bulur. Çünkü eksiksiz cezalandırma ve mağduriyetleri bütünüyle giderme burada her zaman mümkün olmaz. Yüce Allah, adaletiyle hem suça denk ceza verir hem de mağduriyetleri fazlasıyla giderecek ödül: “Kim bir iyilik yaparsa ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.” (Enam, 6/160.)