Makale

ZAMANIN İPİNDE TESPİH TANELERİ

ZAMANIN İPİNDE TESPİH TANELERİ

Süreyya Meriç

İnsanlık tarihine baktığımızda ipe dizili boncukların hem bir süs eşyası hem de şans getiren ve çeşitli hastalıklardan koruyan tılsımlı bir aksesuar olarak kullanıldığını görürüz. Üstelik sadece bununla da kalmaz. İnsanlar bin yıllardır bir şeyleri saymak için çakıl taşından boncuğa, meyve çekirdeklerinden ipe attıkları düğümlere kadar çeşitli enstrümanları da kullanmışlardır. Bu enstrümanlar sosyal hayatın içinde, alışverişlerde olduğu kadar dinî hayatın da vazgeçilmez bir ögesi durumundadır. Antik medeniyetlerden Hitit, Fenike, Roma ve Bizans devirlerinde cam ve seramikten imal edilmiş boncuklardan tespihler yapılmıştır. Bilhassa 3. yüzyılda Hristiyan keşişler, günlük yüz elli mezmur okumaları yaparken bu tespihlere başvurmuşlardır.

Belirli sayıdaki boncuğun bir ipe dizilmesiyle oluşan tespihler, Hinduizmden Hristiyanlığa pek çok dinde boy gösterir. Dua ederken yahut zikir çekerken çeşitli sayı ve ebattaki tespihler kullanılır. Hindular “Şiva’nın gözü” adını verdikleri sırıma dizilmiş tespihleri, Budistlerin gül tespihi de dedikleri japamalaları, Hristiyan keşişlerin ayinlerde özel kıyafetlerinin âdeta vazgeçilmez bir aksesuarı olan tespihleri, her biri hem dinî bir enstruman hem de yapımından işlemelerine nadide birer zanaatkârlık örneğidir.

Dolayısıyla tespihin sadece İslamiyet’te değil diğer inanç sistemlerinde de yaygın olarak kullanılan bir kültür ögesi olduğunu söyleyebiliriz. Yine de tespih ve tespihçilik denildiğinde Müslümanların kullandıkları tespihin ve Müslüman zanaatkârların elinden çıkan tespih sanatının ayrı bir yeri vardır.

İslamiyet açısından baktığımızda tespihin kavram olarak çok özel bir yeri olduğunu görürüz. Arapça “sebh” kökünden gelen tespih, “Cenab-ı Hakk’ı uluhiyyetle bağdaşmayan her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih etmeyi ifade eder. Tespih, tevhid inancını pekiştiren bir kavramdır, tenzih ve takdis de aynı mahiyettedir.” (TDV İslam Ansiklopedisi, Tespih,40/529-532) Bu kökten gelen sübhanallah terkibi ise tespihle aynı anlama gelir ve Yüce Allah’tan başkasına nispet edilmez. Yine Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde evrenin dağlar, taşlar, kuşlar vs. tekmil olarak Allah’ı tespih ettiğine vurgu yapılır. Bu sebepledir ki diğer dinlerde çoğunlukla birer zikir vasıtası olarak kullanılan tespih, Müslümanların elinde birer sanat eserine dönüşmüştür. Türkler, inanç dünyalarına ait bütün yapılarda ve enstrümanlarda olduğu gibi tespihlerde de hünerli ellerini konuşturmuş; zevkli, eşsiz eserler vermişlerdir.

İslamiyet’in ilk yıllarında hurma çekirdeklerinden ve düğüm atılmış iplerden müteşekkil tespihler dua ederken kullanılagelmiştir. 3. ve 4. yüzyıldan itibaren kutsal addedilen yerlerin özellikle Kerbela, Kudüs ve Kâbe topraklarından imal edilen tespihler vücuda getirilmiştir. “Türbat” adı verilen bu tespihlerin kullanımı o dönemde oldukça yaygındır.

Otuz üç, doksan dokuz ve özellikle tekkelerde kullanılagelen beş yüz ve binlik tespihler mevcuttur. Hatta kimi tespih tanelerinin ceviz büyüklüğünde olduğu bilinmektedir. Dünyanın en güzel tespihleri ise İstanbul’da üretilmiş, Osmanlı döneminde payitahtta maharetli ustaların elinden çıkan kuka, kehribar, balık dişinden mamul tespihler, Irak, Lübnan, Ürdün gibi orta doğu ülkelerinde rağbet görmüştür. Tespihlerin gümüş ustalarının tel kırma yöntemiyle işledikleri imameleri ise âdeta birer zarafet göstergesidir. Türk töresinde önemli bir yeri olan hediyeleşme kültüründe manevi değeri olan Kur’an-ı Kerim yanında, keçe üzerine el işi seccadeler ve tespihler yer alır. Şehzadelerden valide sultanlara, sadrazamdan paşalara kadar devlet erkânı, ramazanda ve bilhassa Kadir Gecesi’nde hem halka hem diğer devlet büyüklerine tespih hediye ederler. Yemen fatihi Vezir-i Azam Sinan Paşa vefat ettiğinde terekesinde çok kıymetli on beş adet inci tespihin olduğu kayıtlara geçmiştir. Devlet erkanına hediye olarak sunulan tespihler az bulunan kıymetli madenlerden seçilir. Padişah tespihleri, vüzera tespihleri, vükela tespihleri, tespihleri kullanan kişilere nisbetle verilen adlardır.

Bir rivayete göre Sultan I. Ahmet, payitahtın göz bebeği Sultanahmet Camii ibadete açıldığında ilk cuma namaz kılmak için gelen Müslümanlara öd ağacından mamul tespih hediye eder. Bir yandan camiye gelenlerin gönüllerini fethederken diğer yandan da tıklım tıklım dolan camiye 86 bin müminin sığabildiğini öğrenmiş olur. Cami boşalırken de bu defa her bir mümine kalenbeki tespih hediye edilir.

Nişane:

Doksan dokuzluk tespihlerde imameden sonra gelen ve her otuz üç adet boncuktan sonra yer alan yassı bir parça eklenir ki buna “durak” yahut “nişane” adı verilir. Yine tekkelerde ayrıca imameden sonra on birinci yahut yedinci boncuktan sonra “pul” adı verilen ve diğer nişanelere nazaran daha ufak bir nişane daha bulunur.

Tespih Bakımı:

Tespihin yapımı kadar bakımı da büyük emek ister. Fildişi tespihler ışık altında çatlayabildiğinden korunması en zor tespihlerdir. Ayrıca kehribar tespihler hem çok kıymetli hem de herhangi bir düşme, kırılma riskine karşı özenle saklanması gereken tespihler arasındadır.

Zenne Tespihler:

Kadınlar genellikle küçük taneli tespihleri tercih ederler. Bu sebeple boncukları diğer tespihlere kıyasla daha ufak taneli olan tespihlere “zenne” ya da “hanım tespihi” adı verilir.

Haşebî Tespihler:

Sert ve kendine has rahiyası olan ağaçlardan yapılan tespihlerdir. Bu tespihlerin durak ve imamelerinde ahşap işçiliğinin nadide örnekleri görülür.