Makale

MEHMET ZAHİT KOTKU

MEHMET ZAHİT KOTKU

Bünyamin ALBAYRAK

Ahmet ÜNAL

İnsan eğitimini esas almış bir din görevlisi. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) hayatını yaşamaya ve yaşatmaya gayret gösteren kâmil bir insan. Ülkemizin ekonomik, kültürel ve sosyal yönden kalkınmasına öncülük etmiş bir dava adamı. Kurduğu eğitim ve yardımlaşma vakıflarıyla binlerce insanın yetişmesine vesile olmuş öncü bir âlim, Mehmet Zahit Kotku.

Ailesi, 1880 yılında Dağıstan’dan Anadolu’ya göç etmiş ve Bursa’ya yerleşmiş olan Mehmet Zahit Kotku, 1897 yılında Bursa Pınarbaşı’nda doğar. Babası İbrahim Efendi, annesi Sabire Hanım’dır.

Mehmet Zahit, ilk tahsilini Oruç Bey Mahalle Mektebi’nde yapar. Maksem Mahallesi’ndeki ortaokulunu tamamladıktan sonra Bursa Sanat Mektebi’ne kaydolur. Burada eğitimini sürdürürken I. Dünya Savaşı başlar ve 18 yaşındayken orduya alınır. Yıllarca Suriye cephesinde savaşır. Aylarca hastalıkla boğuşur. Osmanlı Devleti’nin Suriye’den çekilmesinin ardından zor ve ıstıraplı bir yolculukla İstanbul’a döner ve Temmuz 1919’dan itibaren askerlik şubesinde yazıcılık yaparak askerlik görevini tamamlar.

Mehmet Zahit, İstanbul’a geldiğinde bir taraftan yazıcı olarak askerlik vazifesini sürdürürken diğer taraftan da gönül dünyasını zenginleştirecek bir mürşid-i kâmil arar. İstanbul’un çeşitli yerlerinde yapılan vaaz ve nasihatlere katılır. Bir cuma günü yolu Ayasofya camisine düşer. Orada vaaz dinler, cuma namazını kılar. Namazdan sonra kendi kendine karar verir: Daha önceden adını sıkça duyduğu Ömer Ziyaeddin Dağıstanî ile tanışmak üzere Gümüşhaneli Tekkesi’ne gider.

Ömer Ziyaeddin Efendi, Mehmet Zahit’i kabul eder ve hakka yürüyünceye kadar yanından hiç ayırmaz. Bir gün arkadaşlarıyla yemekteyken Mehmet Zahit’in zayıf ve incecik vücudu tekkenin yemeklerini yapan aşçı Hafız Emin’in dikkatini çeker. Mehmet Zahit’in önüne etleri fazla koymaya başlar. Mehmet Zahit, önünde etlerin fazla olduğunu görünce yüzü kızarır, siniyi şöyle bir çevirir ve önündekilerin başkalarının önüne gitmesini sağlar. Bunu gören aşçı Hafız Emin, genç Mehmet’e dönerek, “Yahu Mehmet Efendi! Bak, et yiyesin, biraz kilo alasın diye senin tarafına etleri ben özel olarak koyuyorum. Neden yemiyorsun?” der. Bunun üzerine genç Mehmet Zahit başını önüne eğer ve aşçıya şöyle cevap verir: “Herkes hakkını alsın! Ben adaletsiz olamam. Benim rızkım Allah’a aittir. Hafız Emin Efendi’ye değil.”

Mehmet Zahit, hocasının vefatından sonra Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi’nin yanında gönül dünyasını zenginleştirmeye ve ilim öğrenmeye devam eder. Râmûzü’l-ehâdîs, Hizb-i A’zam ve Delâilu’l-hayrât icazetnameleri alır. Ayrıca Beyazıt, Fatih ve Ayasofya Camii medreselerine de devam eder.

Öncü âlimlerin bir özelliği de yorulma nedir bilmemeleridir. 27 yaşında gönül dünyasını zenginleştirmiş, ilmî birikim elde etmiş Mehmet Zahit’i hocası bir gün, “Gel bakalım Hafız Muhammed!” diye çağırır. Hocasının kendisine hafız diye seslenişinden etkilenir ve kendi kendine “Hocam benim hafız olmamı işaret etti.” diyerek hafızlığa başlar. Elde ettiği ilmî birikimini hafızlıkla taçlandırır.

Mehmet Zahit Kotku, 1929 yılına gelindiğinde vefat eden babasının yerine imam hatiplik görevini sürdürmek üzere Bursa İzvat köyüne gider. Buradaki görevinin ardından Bursa merkezde bulunan Üftade Camii imam hatipliği görevini sürdürür. Günlerden bir gün caminin müştemilatında abdest alırken çekingen ve aceleci bir edayla yanına bir genç yaklaşır. Mehmet Zahit Kotku’nun abdestinin bitmesini beklemeden ona, “Hocam! Evliya-i kiram, asfiya-i izam, mürşid-i kâmil’den bahsediyorlar. Ben de böyle bir zat arıyorum. Beni sana gönderdiler. Sorularımın cevabı sizdedir dediler. Hocam! Ben bunları nasıl tanıyacağım, nereden bulacağım?” diye sorar. Mehmet Zahit Kotku abdestini tamamlar, başucunda bekleyen gence bakar, “Evladım! O sorduğun kişilerin en önemli özelliği Sevgili Peygamberimizin sünnetine gönülden bağlanıp ona muhalif hiçbir davranış sergilememeleridir.” diye cevap verir.

Mehmet Zahit Kotku, 1952 yılında yirmi üç yıl aradan sonra İstanbul’a tekrar döner. İstanbul Fatih’te Ümmü Gülsüm Mescidi’nde imam hatip olarak görev alır. Ümmü Gülsüm Camii’nde altı yıl görev yaptıktan sonra 1958 yılında İskenderpaşa Camii’ne imam hatip olarak atanır ve emekliye ayrılıncaya kadar bu camide görevine devam eder. Hocamızın gelişiyle İskenderpaşa Camii âdeta görünmeyen bir üniversite hâline dönüşür.

Mehmet Zahit Kotku, cami merkezli din hizmeti sunan öncü bir âlimdir. O, gençlerin, özellikle de üniversite öğrencilerinin manevi hayatlarının zenginleşmesi için çaba göstermiş, onlarla yakından ilgilenmiştir. Nitekim hocamızın ilgilendiği yüzlerce genç, ülkemizin ilim, fikir, bilim ve devlet yönetimine katkı sağlamış ve mühim görevler ifa etmişlerdir.

Hocamızın görev yaptığı Ümmü Gülsüm ve İskenderpaşa camilerinde hiç aksatmadığı bir âdeti vardı. Her iki camide de görev yaparken sabah namazından sonra esma-i hüsna okur, Allah’ı güzel isimleriyle zikrederdi. Pazar günleri ikindi namazını müteakip ise Ahmet Ziyâüddîn Gümüşhânevî hazretlerinin kaleme aldığı Râmûzü’l-ehâdîs isimli hadis-i şerif kitabını okuyup açıklardı. Bu sohbetleri dinlemek üzere sadece İstanbul’dan değil, diğer illerden hatta yurt dışından gelenler olurdu.

Mehmet Zahit Kotku, toplumun derdiyle dertlenen ve milletin manevi rehberliğini önemseyen öncü bir âlimdir. O, insanlara manevi rehberlik etmiştir. Bir sohbeti esnasında söylediği şu sözler onun davet anlayışını en güzel şekilde özetlemektedir: “Evlatlarım! Bizim derdimiz cemaatimizin sayısını çoğaltmak değildir. Bizim derdimiz cemiyete adam yetiştirmektir. Şeyhlik de boş müritlik de; zenginlik de boş makam mevki de. Bütün mesele Allah’ın sevdiği ve O’nun razı olduğu bir kul olabilmekte.”

Mehmet Zahit Kotku, ihtiyaç sahiplerini daima gözetir, onlara destek olmayı kendisine bir görev olarak kabul ederdi. Nitekim bir kış gününde Mehmet Zahit Kotku Hoca’ya bir havale gelir. Hocayı tanıyan posta memuru, “Hocam zahmet buyurmasın, ben havaleyi alıp evine götüreyim.” diyerek yola çıkar. Hava soğuktur. Postacının zihninde ise kendi evi vardır. Zira evinde kömür bitmiş, kömür alacak parası da kalmamıştır. Ailesi soğukta evde oturmaktadır. Mehmet Zahit Kotku’nun yanına varıp gelen postacı ücreti ona uzatır. Mehmet Zahit Kotku, kendisine dönerek mütebessim bir çehre ile “Evladım! Gel bu parayı seninle ikiye bölelim ve paylaşalım!” der ve gelen paranın yarısını postacıya verir. Postacı bu durumdan çok hoşnut kalır ve yaşadığı bu hadiseyi çevresindekilere şöyle anlatır: “Hocamın bana verdiği para ne bir kuruş fazla, ne bir kuruş eksikti. İhtiyacım olan kömür parası kadardı.”

Mehmet Zahit Kotku, 13 Kasım 1980 tarihinde, perşembe günü, okunan Yasinler, getirilen tekbirler ve tehliller, yapılan dualar eşliğinde ruhunu Rabbine teslim eder. Ertesi gün cumadır; binlerce seveninin iştirakiyle Süleymaniye Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Kanuni Sultan Süleyman Türbesi haziresine defnedilir.

Bu vesileyle başta Mehmet Zahit Kotku Hocamıza, onun nezdinde Din-i Mübin-i İslam’ı nesilden nesile, gönülden gönüle aktarıp da Hakk’a yürüyen din görevlilerimize ve irfan yolunun yolcularına Cenab-ı Hakk’tan rahmet diliyoruz.