Makale

AÇILIŞININ 100. YILI İLK BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN OLUŞTURDUĞU DİNÎ YAYIN KURULU: TETKİKAT VE TELİFAT-I İSLAMİYE HEYETİ VE YAYIN FAALİYETLERİ – 1

AÇILIŞININ 100. YILI
İLK BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN OLUŞTURDUĞU DİNÎ YAYIN KURULU: TETKİKAT VE TELİFAT-I İSLAMİYE HEYETİ VE YAYIN FAALİYETLERİ – 1

Dr. Mehmet BULUT
DİB Başkanlık Müşaviri

İlk Büyük Millet Meclisi, Millî Mücadele’nin çetin günlerinde sadece din hizmetleri ve dinî eğitim alanlarında çağın ihtiyaçlarına cevap verecek hamleler yapmakla yetinmedi; halkın dinî irşadı için olmazsa olmaz bir vasıta kabul edilen dinî yayın konusunda da bir seferberlik başlattı. Bu amaçla Şer’iyye Vekâleti bünyesinde “Tetkikat ve Telifat-ı İslamiye Heyeti” adıyla bir yayın kurulunun oluşmasına onay verdi. Açılımını “İslam Araştırmaları ve Yayın Kurulu” olarak yapabileceğimiz bu heyet, vekâletin ana hizmet birimlerinden birini oluşturmaktaydı. En son söylemem gereken şey ancak hemen burada belirteyim ki meselenin önemini müdrik bir kısım zevat, bu tecrübeden hareketle daha kuruluş yıllarında Diyanet İşleri Reisliği bünyesinde de benzer bir kurul oluşturmak için çaba sarf etmiş ancak bir sonuç alınamamıştı.

Oluşturulan heyet ve heyetin yayın faaliyetleri yanında, bu işe ön ayak olan dönemin bazı mebuslarının konuya ilişkin görüşleri de günümüzde dahi önemini muhafaza eden özgün fikirlerdir. Hâl böyle olunca, önce dinî yayına neden ihtiyaç duymuşlardı, neden böyle bir teşkilatı gerekli görmüşlerdi sorularına cevaplarını, söz konusu zevatın bu vesileyle Meclis’te yaptıkları konuşmalardan bulmaya çalışalım.

Tetkikat ve Telifat-ı İslamiye Heyeti, Şer’iyye Vekâletinin 1922 yılı bütçesi çerçevesinde kuruldu. Muvazene-i Umumiye, yani genel bütçe kanunlarının her biri birer yasal düzenlemedir. Dolayısıyla diğer yasal düzenlemeler gibi bu bütçe için de bir layiha hazırlanmış ve bu layihanın ağırlıklı kısmını, kurulması öngörülen heyet çerçevesinde dinî yayın meselesi teşkil etmişti. Dönemin Şer’iyye Vekili Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi tarafından Meclis kürsüsünde okunan bu layihada, dinî yayına olan ihtiyaç veciz bir şekilde dile getirilmişti.

Şer’iyye Vekâletinin Müslümanların dinî mercii olduğu hatırlatılarak başlayan Esbab-ı Mucibe Layihasında, yirminci yüzyılın ilk çeyreği itibarıyla dünyadaki fikrî gelişmelere, buhranlara, toplumlardaki altüst oluşlara, sarsıntı ve çalkantılara, şiddet hadiselerine ve bu menfi hadiselerin ülkemizdeki etkilerine atıfta bulunularak bu ahval karşısında dinî yayın faaliyetlerinin taşıdığı önem, özetle şu çarpıcı ifadelerle ortaya konmuştu: “Ülkemizin her tarafını saran savaş ve bunun doğurduğu felâketler, kıtlıklar, bozulan dinî eğitim, aksayan din hizmetleri sonucu insanımız bir maneviyat boşluğuna sürüklenmiştir. Diğer taraftan bu süreçte bütün dünyayı kasıp kavuran dinsizlik cereyanları Türkiye’yi de etkisi altına almaya başlamıştır. Toplumda dinî duygular zayıflamıştır; bu vaziyette halkı dinî yönden aydınlatmak hususunda gösterilecek ihmal korkunç bir felaket olacaktır. O hâlde, vakit kaybetmeden gerek vaaz ve irşat yoluyla ve gerekse yazılacak dinî, ilmî ve ahlaki eserlerle İslam asli safiyeti içerisinde halka anlatılmalı; İslami duygular yeniden canlandırılmalı, kalplere sokulan şüphe ve tereddütler sökülüp atılmalıdır. İslam medeniyetinin yeniden canlandırılıp geliştirilmesi; dinî hakikatlerin, İslam’ın yüce prensiplerinin yaygınlaştırılması asırlarca İslam’ın bayraktarlığını yapmış bir millet için mühim bir vecibe, kendi insanına karşı da bir borçtur. Bütün bir beşeriyet için yegâne kurtuluş yolu İslam olduğuna göre hazırlanacak ciddi eserlerle bu dinin güzellikleri hem kendi ülke halkına hem de bütün insanlık âlemine anlatılmalı, çağın problemlerine İslam’ın çözüm reçeteleri sunulmalıdır. Bu görev, bu necip milleti topyekûn ortadan kaldırmayı hedefleyen Batı emperyalizmine karşı Anadolu’nun bağrından çıkıp düşmana başkaldıran Müslüman Türk halkının temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun teşkil ettiği Meclis Hükümeti’nin Şer’iyye Vekâleti tarafından yapılmalıdır. Ancak bu hizmet, ilim ve ihtisası gerektiren bir hizmettir. Binaenaleyh bu iş tek tek şahıslar değil, ancak İslami bilimlere ve çağdaş felsefi akımlara vakıf, Doğu ve Batıyı bilen bilim adamlarından oluşacak bir heyet maharetiyle yapılabilir ve yaptırılabilir. Bu ihtiyaca binaen, Şer’iyye Vekâleti bünyesinde dinî yayın faaliyetlerinde bulunacak bir heyet oluşturulmalıdır.”

Gerekçe metninin okunmasını müteakip konunun mebuslarca müzakeresine geçilmişti. Meseleye ilişkin en dikkat çekici görüşler Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey (Ulaş) tarafından serdedildi. Konuşmasında şu sözler de yer alıyordu: “Dünya ve ahiret saadetimizi tekeffül eden İslam dini hakkında Türk dilinde yeterli telif esere sahip değiliz. Bugün çocuklarımıza bir inanç ve felsefe olarak sunabileceğimiz kaynak eserlerimiz bulunmuyor. Hâlbuki halkın güvenilir dinî yayınlara ihtiyacı vardır. Bugün İslam hakkında İngiliz dilinde bizden daha fazla kitap bulunmaktadır. Ancak Batı’da yazılan eserlerin çoğunda İslami konular ve İslam tarihi kasıtlı olarak tahrif edilmiştir. Halkın ihtiyacını karşılayacak, ayrıca çağın bilim ve medeniyet anlayışını sorgulayıp Batı felsefesiyle hesaplaşacak nitelikte kitaplara ihtiyacımız bulunuyor. Bizi Batı’dan müstağni kılacak eserlerimiz olmalıdır. Bu olmadığı müddetçe insanımız Batı’nın felsefesini kesbetmeye, Batı medeniyetine özenmeye devam edecektir. İnsanımızı Garbın etkisinden kurtarmak ancak onun kültürel ihtiyacına kendi kaynaklarından cevap vermekle mümkün olur. Araştırma ve yayın meselesi en mühim ve muazzam derdimizdir. Yapacağımız yayın faaliyetleriyle İslamiyet’te aydınlığın olduğunu göstermemiz, ‘Yok.’ diyenlere karşı onu ispat etmemiz lazımdır. Cihadın manası budur. Milleti bu hâlde bırakmamak boynunuzun borcudur. O da lâfla değil hüner ve marifetle, hikmet ve felsefeyle olur. Bunun dışındaki sözleri kimse dinlemez ve akar gider. Bunun vebali boynumuzda kalır. Bugüne kadar yapılmamış olan bu mühim görevin, şu anda bir heyet kurularak yapılmaya çalışılması, şükredilmesi gereken bir durumdur. Çünkü asırlar boyu bu alan ihmal edilmiştir.”

Büyük bir iştiyakla kurulması arzu edilen bu heyet için yüklenen misyonlardan biri de dinimizin beşeriyetin ihtiyacını bütün zamanlarda karşılamaya kâfi geleceğini ortaya koymak ve bu noktada yayın yoluyla Batı karşısında İslam’ı müdafaa etmektir. Bu hususta Sivas Mebusu Mustafa Tâki Efendi’nin görüşleri dikkat çekicidir. Birkaç cümlesine aynen yer vermek istiyorum:

“Dinimizin aleyhinde güya yeni hikmetlerle, yeni nazariyelerle, yeni yeni felsefelerle hücum etmek isteyenlere karşı bunları ilzam edecek berahin ve delâil-i akliyye ve nakliyyeyi cem edebilecek bir heyetin bizim içimizde bulunması lazımdır. Bu yalnız bize değil bütün Âlem-i İslam’a ve belki bütün beşeriyete aittir. Bütün beşeriyetin terakkiyatını ve evc-i saadete urûcunu ve kâffe-i hakayıkı halka bildirmeye bizim dinimiz kâfildir. Fakat biz, dinimizin bu kifayetini, maatteessüf şimdiye kadar bilfiil ispat ve irâe edemedik. Bundan yalnız birinci ve ikinci asırları istisna edebiliriz. Ondan sonra bilfiil ispat edemedik. Bizim dinimiz her bir ulviyeti câmidir. Nasıl câmidir? Yani nazari ve amelî şümulü itibarıyla değil, belki aynı meseleleri o kavaidden istihraç edebilecek mahiyettedir.

Batı’ya karşı İslam’ı yayın yoluyla müdafaa ve onu doğru anlatmak noktasında geçmişte yaşanmış şu acı gerçek de hatırlatılmıştı: 1918’de Anglikan Kilisesi, İslam hakkında hazırladığı dört sorunun cevaplandırılması için Şeyhülislamlığa müracaat etmiş, Meşihat makamı uzun süre bu talebe cevap verememişti. İslam hakkında sorulan o dört sorunun cevaplarının o güne kadar hazırlanmamış olması, mahcubiyeti mucip bir hâl olarak telakki edilmiş ve bu cevapların artık Şer’iyye Vekâletinde oluşturulmasına karar verilen Tetkikat ve Telifat-ı İslamiye Heyeti aracılığıyla verilmesi talep edilmişti.

Yapılan diğer bazı konuşmalarda, Şer’iyye Vekâleti bünyesinde oluşturulması kararlaştırılan Tetkikat ve Telifat-ı İslamiye Heyetinin, sadece bir yayın kurulu olarak değil, genel anlamda ilmî bir heyet olarak düşünüldüğü, bu heyetin faaliyet kapsamında da sadece Türkiye değil, bütün bir İslam coğrafyasının olduğu ifade edilmişti. Heyet, özellikle günlük hayatta Müslümanların karşılaştıkları sorunlara dinî ve ilmî esaslara uygun çözüm arayacaktı.

İkinci Meşrutiyet sonrası oluşturulan ve sivil yönleri ağır basan Darülhikme’de olduğu gibi Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti bünyesinde oluşturulan bu heyet için de belirlenen hedeflerin başında, orijinal ifadesiyle “meâli-i İslam’ın” anlatılması gelmektedir.

Kurulacak heyetten beklenen çalışmalar üzerine serdedilen görüşleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, ilk Millî Meclis mebuslarının kısa ve uzun vadede yapılacak dinî yayın faaliyetlerinden çok büyük beklentilerinin olduğunu, en kısa zamanda sonuçlarını büyük bir heyecanla beklediklerini görüyoruz.

Şer’iyye Vekâletinin 1922 yıl bütçesi, müzakerelerden sonra mebusların kahir ekseriyetinin oylarıyla kabul edilmiş ve hâliyle Vekâlet bünyesinde, önceki yazılarda sözünü ettiğim diğer birimler yanında Tetkikat ve Telifat-ı İslamiye Heyeti de resmen teşekkül etmiştir. Buna göre heyet, bir reis, 8 aza ve bir başkâtip olmak üzere toplam 10 kişiden oluşacaktı.

Kabulünden sonra Şer’iyye Vekâletinin, heyeti oluşturup hemen faaliyete geçirmek için yoğun bir çalışma içine girdiğini görüyoruz. Zira karara destek veren mebuslar, bütün imkânsızlıklara rağmen bu heyetin yapacağı çalışmalar için hatırı sayılır bir bütçe ayrıldığını, bunu bir tahdisi nimet olarak kabul edip zaman kaybetmeksizin iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini üzerlerine yüklenmiş önemli bir vecibe saymışlardı. Binaenaleyh bir an önce heyet oluşturulup yayın faaliyetine hemen başlanmalıydı. Bir gerçek daha vardı ki Meclis kararının yerine getirilmiş, ayrılan ödeneğin usulünce değerlendirilmiş olması ancak birtakım eserlerin bizzat basımının gerçekleştirilmesiyle sabit olabilirdi. Yayınlanacak eserler de dikkate değer ve göz dolduracak nitelikte olmalıydı. Bu noktada herhangi bir mazeretin arkasına sığınmak da kabul edilemezdi. Buna göre, resmen kurulmuş olan bu heyetin önündeki ilk iş, heyet için bir yönerge hazırlayıp heyetin başkan ve üyelerini tespit ederek faaliyete başlamaktı. Nitekim Heyetin çalışmalarını, heyete alınacak azanın evsafını, reis ve azanın görevlerini düzenlemek üzere hazırlanan ve “Tetkikat ve Te’lifat-ı İslamiye Heyeti Talimatnâmesi” adını taşıyan düzenleme kısa sürede hazırlanmış ve İcra Vekilleri Heyeti ile Meclis Reisi M. Kemal’in imzalarıyla 12 Kasım 1922 tarihinde yürürlüğe konmuştur.

Heyet için hazırlanan söz konusu talimatname ve nihayet Heyetin yayınladığı eserlerden de inşallah bir sonraki yazımızda söz edelim. “Açılışının 100. Yılı” üst başlığıyla kaleme aldığım yazılarımı da böylece tamamlamış olacağım.