Makale

GİTMEK

GİTMEK

Hatice Kübra Savaş

Mutlaka bahsetmişimdir. Hep bahsederim. Gidelim derim. Gidelim buradan. Bugün yine dedim. Tarık Tufan’ın şehre giren adamı anlatan kitabından bir alıntıyla söyledim:

“Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.”

Sonra düşündüm. Gitmekle ilgili derdim ne bilmiyorum. Sanırım herhangi bir yere ait hissetmeyince alıp başını ait olabileceği yerlere gidesi geliyor insanın. Benim yerim burası değil diyor kendi kendine. Oysa bugün İrlandalıya gidelim dedikten bir vakit sonra düşünürken anladım ki, benim derdim kalmak. Kalamadıkça gitmek istemekten yorulduğumu fark ettim. Ben gitmek değil kalmak istiyorum. Ben artık yerleşmek istiyormuşum. Bir yerde uzun vadeli kalmak nicedir doyurulmamış bir özlemmiş içimde. Gidelim deyip durmam kenarda kalsın, kalbim hep kalmaktan yanaymış. Bir yerlerde kalıp bir soluk dinlenmek istiyorum. Kalmak, dağınık ruhuma bir düzen. Belki de ortalığa biraz çekidüzen vermenin vakti gelmiştir. Kalmak, dağınık kalbime bir anne. Belki anne sözü dinlemenin vaktidir ve kalmak, bedenim ile ruhuma dağılmış yorgunlukları toparlayabileceğim bir çekmecedir. Bütün gitmeleri, göçtüğüm bütün yerleri, göçmek istediğim bütün zamanları, soluğuma çöken bütün yorgunlukları o çekmeceye doldurayım artık.

Ömrü boyunca sevgisini gösteremeyen insanlardan sakınmak zor, belki de dünyadaki en zor şey bu. Söz edilmemiş sevgilerin sıkıntısı basıyor kalpleri. Sonsuza dek sırlanan hislerin dışa vuramamışlığı yakıyor insanlığı ve ben ömür boyunca bundan sakınmaktan yoruldum. Günün bir vaktinde karşıma dikildi bütün yorgunluğum. Hayatın telaşesinden sırtım ağrıyor. Artık dik duramıyorum. Bunca seneyi sırtıma vurmak, yordu beni. Artık dinlenmek istiyorum.

Elma bahçesinin anılarımda kalan kokusunu içime çekmek istiyorum. Dile gelmemiş hatıralarda, o hatıraları zihnime mıh gibi çakan kokularda kalmak istiyorum. Öylece kalıp ağlamak istiyorum. Bütün kötülükleri önüme katıp sel olası bir hevesle ağlamak istiyorum. O zaman da sırf yorgunluğum yüzünden ağlamak da benim içimde kalıyor. Yüz yirmi metrekareye çarpıp yine bana yaslanıyor içli ağıtlarım.

Çam ağaçlarındaki boyumdan büyük salıncakla yükselen dağlara doğru salınmayı severdim. Yorgunluk nedir bilmeyen bir çocuktum. Şimdilerde yorgunluk sırtımı ağrıtıyor ve artık sırtımı yayla evlerinin taş duvarlarına yaslamak istiyorum. Kâbuslarımdaki canavar, yaşlı dut ağacının etrafında çok kovaladı beni. Yoruldum. Köyün girişindeki köprüden düşmemeye çalışmak sırtıma bindi. Ben artık renkli hırkamdan tutulup asıldığım yüksek askılarda kalmak istiyorum.

Dönüp büyümeye gidiyorken koltuk altıma sıkıştırdığım çocukluk hatıralarından birine sarılmak yegâne kurtuluşmuş gibi geliyor şimdi. Sarılsam bir oyuncağa, sarılsam bozkır kokan bir tülbende, sarılsam kendi kendime dinlenecek gibi oluyorum, dinlenemiyorum. Durulmak da mı bu kadar zor diye soruyorum bu kez tüm hüznümle. Bu toprağın mayası hüzündendir diye okumuştum bir yerlerde. Bu toprakta çocuk olduğum için hep hüzün duyuyorum toprağımın bağrında kabuk tutarken kararan yaralardan. Hem de hep özlüyorum. Hüznü izi sürülesi bir oyuncak sanan o dinç çocuğu hep özlüyorum. Sonra büyüyorum. Bu kez de söylenmemiş sevgilerin, yüzüne bakılmamış duyguların, gülüp geçilen hikâyelerin öfkesine; anlatılamamış, dil dönmemiş hislerin yorgunluğuna kurban ediyorum kendimi. Şimdi bunlardan uzak zihin sarayımda çocuk kalmak, dedemin beni beklediğini düşündüğüm bulutlarda kalmak istiyorum.

Bunları söylemedim İrlandalıya. Ben ona kitaplardan görme edebiyatımla “Gidelim.” deyip kalmaya karar verdiğim zaman o kızıl saçlarını örüyordu. Önceleri onunla aynı şehrin bir ucundan diğer ucuna mektuplaşırdık. Kalmak istediğimi anladığım bugün ona artık mektup yazmayacağımı söyledim. Bugün değil, bir gün anlatmak gerekecek. Bambaşka şehirlere düştüğümüzde, bambaşka şehirlerde düştüğümüzde anlatmak isteyeceğim tüm bunları yeşil elbiseli kızıl saçlı arkadaşıma. Dünden kalan ve yarınlardan taşan hevesimle anlatmak isteyeceğim.

O zaman da anlatacağım şeyleri unutmuş olmaktan korkuyorum. Belki anlatmak istediğim onca şey yerinde bile olmayacak. Kafam karışacak. Annemin mandalları saçıma toka yaptığı yokluk zamanlarından bu yana saçlarımın beyazlamasına içerleyeceğim. Yorgunluk ve ağrı, sırtımdan saçlarıma çıkacak. Ağlamak isteyeceğim beni yorgunluğa terk edenlerin ardından. Yine ağlayamayacağım. Örtbas edilen tüm sevgiler, susulan tüm seviler gibi yine içimde büyüteceğim selimi. Anlatacaklarımı unuttuğum için susacağım. Susup bir tek fotoğraflara bakacağım. Fotoğraflara bakıp hayıflanacağım tüm güzel ve mutlu anılara. Ben kaldım işte diyeceğim içten içe, ben kaldım siz neden kalmadınız diye hesap soracağım anılardan. Leylekler gider olup bir daha dönmeyecek, yağlı çiçekler nisanda eteklerini toplayıp gidecek, kardeş hasretiyle geçen yılların üzerinden kardeş kokusu da esip geçecek… Kimse kalmayacak, ben kalacağım. Sonra benim yerime de ağlayan yağmurlar yağacak. Ben rahmet diyeceğim, rahmet dileyeceğim.