Makale

Uzmanına Sorduk

Uzmanına Sorduk

Diyanet Aile Dergisi olarak bu ay gündemimize “Konformizm Kıskacında İnsan”ı taşıdık. Konformizmin anlamını, insanı ve toplumu etkileyen yönlerini Psikolog Doktor Esra Ceylan’a sorduk.

Konformizm genel kullanımından çok daha derin bir anlama ve insanı kıskıvrak yakalayan bir güce sahip. İnsan toplumsal bir varlık olması sebebiyle içinde yaşadığı sosyal çevre ile uyum içinde hayatını sürdürmeye gayret gösterirken kimi zaman bu uyum bireyin aleyhine bir görünüm arz edebiliyor ve toplumda birtakım olumsuz uygulamaların sürdürülebilmesini kolaylaştırıyor. Konformizm bağlamında birey ve toplum ilişkisi üzerine neler söylemek istersiniz?

Konformizm yani sosyal uydumculuk sosyal psikolojinin inceleme alanına girmektedir. Bu teoriye göre insanlar kendilerini topluma uyma zorunluluğunda hissediyor. Bu konuda Solomon Ash’in meşhur deneyi bize şaşırtıcı gerçekleri gösterir. Bu deneyde deneklere yan yana üç çubuktan uzun olanın hangisi olduğu sorulmaktadır. Denek uzun çubuğun ne olduğunu çok net bir şekilde bilmesine rağmen kendisinden önce soruyu cevaplayan kişilerin tamamının yanlış cevap vermesi üzerine, kendisinden emin olmasına rağmen, gruba uyup o da yanlış cevabı vermektedir. Bu durum deneklerin %35’inde görülüyor. Bu güzel bir haber. Bizlere düşen geriye kalan %65’lik kısma girebilmektir. Doğruyu söyleyebilmek sadece kendimize karşı değil, topluma karşı da sorumluluğumuzdur. Ash’in deneyinin bir başka versiyonunda bunu görmekteyiz. Doğru cevabı bir kişi dahi verse deneklerin gerçeği söyleme cesareti artmaktadır. Dolayısıyla hakkı savunan ilk kişi olmak, düşündüğümüzden daha etkili sonuçlara vesile olacaktır.

20. yüzyılda dünya hiç olmadığı kadar belirgin bir değişim dönüşüm yaşadı. Hız bu değişimin temel unsuru hâline geldi ve hayatı kolaylaştırırken insanları da belli kalıpların içine girmeye zorladı. Yaşamın hızla aktığı günümüzde durup düşünmek, eylemlerimizi sorgulamak, zihnimizi yeniden inşa etmek büyük çaba istiyor. Bu çağın insanlarına soluklanmaları, bir yandan hayatın akışına ayak uydururken diğer yandan kendilerine dayatılan kalıpları zorlamaları noktasında neler önerirsiniz?

İçinde bulunduğu sosyal grup ile ortak hareket eden ve uyum gösteren birey kendisini güvende hisseder. İçinde bulunduğu gruba uygun olmayan bir düşünce ya da tavır sergilediğinde yaşayacağı güvensizlik duygusundan korkar ve sessiz kalmayı yeğleyebilir. Tarihten bugüne bireysel ve toplumsal nice tavır ve düşünce, sadece bu güven hissinin zedelenmemesi için ortaya çıkmıştır. Bu hızlı yaşamın içerisinde kendi duygu ve düşüncelerimizi, acılarımızı, yaslarımızı göz ardı ediyoruz. Çocukluk dönemi ile anne babası tarafından eleştiri veya aşırı kontrolcülükle aileye uyumu sağlanmış, bu nedenle yetişkin olduğunda da hayır diyemeyen, her zaman onay almak isteyen bireylerde bunu daha çok görüyoruz. Oysaki bağımsız düşünebilen bireyler olabilmek için başta kendi içimize dönüp kendi acılarımızla yüzleşmemiz, bu vesile ile başkalarının acılarını anlayabilmemiz gerekir.

Özerk düşünebilen ve hareket edebilen bireylerin bir başka özelliği de her an bilinç seviyesinde olmalarıdır. Bu kişiler hür düşünebilen, düşüncelerini cesaretle ifade edebilen kişilerdir. Bizlere düşen kendi onay mekanizmamızı geliştirebilmek. Yani öz şefkat. Kendi kendisini onaylamayı öğrenen birey bir haksızlık karşısında çoğunluğa rağmen yanlışa dur diyebilecektir. Yanlışa dur diyebilen bireyler yetiştirmek istiyorsak çocuklarımızın “hayır” demelerine izin vermeli ve saygı göstermeliyiz. Çünkü konformist anlayış maalesef ailede başlar.

Yaşadığımız pandemi sebebiyle yeni bir toplumsal değişimin kapısı aralanmış görünüyor. Evlerimizde kaldığımız şu günlerde, bizi bir anafor gibi kuşatan hız çağı karşısında zihnimizi nasıl arındırmalı, düşünce dünyamızı geliştirmek, yaşamı daha anlamlı kılmak için ne tür faaliyetlerde bulunmalıyız?

Pandemi nedeniyle aslında hepimiz ne kadar hızlı ve malayani şeylerle vakit geçirdiğimizi fark ettik. Nice önemsiz meşgalelere hızla düşünmeden gidiyorduk ama yanı başımızdaki sevdiklerimizle vakit geçirmiyorduk mesela. Bir varoluşsal anlamlandırma yolu önümüze açıldı. Önceliklerimizin ne olduğu ortaya çıktı, özümüze dönme imkânı doğdu hepimize. Bu pandemi sürecini fırsata çevirip başta kendi acılarımızla, zaaf ve güzel yanlarımızla yüzleşebiliriz. Çünkü kendi özüne dönemeyen ve yaralarını iyileştiremeyen kişi yaşamın anlamını bulmada ve başkalarına rehberlik etmede yetersiz kalır. Tefekkür hâli ve içsel bir muhasebe ile toplum içindeki yerimizi sorgulayabiliriz. Fikirleriyle var olabilen, konforundan vazgeçen bilge bireyler olabilmek için bol okuma ve araştırma yapmak ve düşünmek güzel olacaktır. Çünkü konformist anlayışa direnen bireyin hayat görüşü net ve gelişime açık olmalıdır. Kim olduğunu, yaşam amacını bilemeyen, her modaya, her döneme uyum sağlayacak; her duyduğu fikri tartmadan onaylayacaktır. Yine anda kalma egzersizleri ile yaşam kalitemizi artırabiliriz. Öz şefkat diye tanımladığımız kendimize şefkat sunmak da başkalarının onay ihtiyacını daha az aramamıza yardımcı olacaktır.

Unutmayalım ki kendi rahatımız bozulmasın diye sustuğumuz veya uyum sağladığımız her durum, bir diğer birey ve kendimiz üzerinde haktır, toplumumuza ve gelecek nesillere açılan en büyük yaradır.