Makale

ÖNCÜ BİR KUR’AN ÂLİMİ MEHMET RÜŞTÜ AŞIKKUTLU

ÖNCÜ BİR KUR’AN ÂLİMİ
MEHMET RÜŞTÜ AŞIKKUTLU

Bünyamin ALBAYRAK

Ahmet ÜNAL

Her hâliyle örnek bir mümin. Hayatı boyunca öğrenmekten ve öğretmekten geri durmayan bir din görevlisi. Yumuşak huylu, şefkatli, yardımsever, misafirperver, cömert, kararlı ve sabırlı, öncü bir âlim, Mehmet Rüştü Aşıkkutlu.

Mehmet Rüştü Aşıkkutlu, 1901 yılında Of ilçesinin Cufaruksa (Uğurlu) beldesinde dünyaya gelir. Babası Ahmet Cemaleddin Efendi, annesi Hanife Hanım’dır. İlk tahsilini kasabanın öğretmeni olan babasında tamamlar. Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i ezberleyerek hafızlığını ikmal eder. Devrin önde gelen üstatlarından yaz kış demeden aralıksız yedi yıl Arapça, tefsir, hadis, usul-i fıkıh, kelam, meânî ve feraiz gibi dersleri okuyarak icazet alır.

Mehmet Rüştü Aşıkkutlu, ilim yolculuğunu devam ettirmek üzere 1930 yılında İstanbul’a gider. Önce Serezli Ahmed Şükrü Efendi’de Kıraat-i Aşere okumaya başlar. Hocasının vefatından sonra Kesikbacak İsmail Efendi diye bilinen Serezli İsmail Hakkı Bayrı’da Aşere okumaya devam eder. Kısa bir sürede Aşere’yi ve Takrîb’i bitirir ve Fatih Camii’nde yapılan icazet merasimi ile icazetini alır.

Mehmet Rüştü Aşıkkutlu, 1932 yılında memleketine geri döner. Kur’an-ı Kerim öğreticiliği için Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde girişimlerde bulunur. 1936 yılında Türkiye’de fahri Kur’an kursu öğreticiliği yapmak üzere resmî izin almayı başaran ilk kişiler arasında yerini alır.

Aşıkkutlu Hoca, Of ilçesinden Türkiye’yi aydınlatan bir kandil olmuştur. Zira o, 70 metrekare alana sahip medresesinde yetiştirdiği talebeleriyle Kur’an’ın meşalesini ülkemizin dört bir köşesine taşımıştır. Medresesine gelen her bir talebeyi evladı gibi görmüş, onların yetişmesi için var gücüyle gayret göstermiştir.

Aşıkkutlu Hoca, yurdun muhtelif bölgelerinden gelen öğrencilerini bir baba şefkatiyle bağrına basar, önce barınma ve geçim ihtiyaçlarını sağlardı. Eğer münasip bir barınma yeri temin edemezse o vakit kendi evinde misafir ederdi. O devirde henüz yatılı kurs veya pansiyon sisteminin bulunmadığı köyünde, Kur’an ve ilim hizmetine gönül veren köylülerin yardımıyla bazen kullanılmayan boş evlere, bazen evlerin kullanılmayan müstakil odalarına, bazen de durumu müsait olan ailelerin yanlarına talebelerini yerleştirir ve her birinin geçimine yardımcı olurdu.

Aşıkkutlu Hoca, bütün bu ilgi ve desteğe rağmen başarıyı gösteremeyen öğrencilerine asla sert davranmazdı. Onlara nasihat eder, yapmaları gerekenleri bir bir anlatırdı. Yine de olumlu sonuç alamazsa velisine bir mektup yazarak talebesini bir müddet memleketine gönderirdi. Bütün bunlardan da sonuç alamazsa öğrencisini karşısına alır ve “Ailen sana daha fazla masraf etmesin; memleketine git, ailenin işlerinde onlara yardım et.” diyerek memleketine geri gönderirdi.

1941 yılına gelindiğinde Aşıkkutlu Hoca, dönemin Diyanet İşleri Reis Vekili Ahmed Hamdi Akseki imzasıyla “aday vaiz” olarak Of Merkez Vaizliğine tayin edilir. Resmî olarak vaizlik, fahri olarak da imam-hatiplik ve Kur’an kursu öğreticiliği olmak üzere aynı anda üç ayrı görevi sürdüren Aşıkkutlu Hoca, görev yaptığı bu süre içinde başta hafızlık ve kıraat olmak üzere, Arapça, tefsir, hadis, akâid, usul, fıkıh ve ferâiz gibi dersler okutmaya devam eder.

Aşıkkutlu Hoca, Kur’an-ı Kerim’in doğru okunmasına önem verdiği kadar onun doğru anlaşılmasına da önem vermiştir. Nitekim bir hac yolculuğunda Mekke’de talebeleri Kamil Şenocak ve Mustafa Kılıç ile birlikte kıraat ilmine ait bir kitabı almak üzere bir kitapçıya girerler. Kitapçı istenilen kitabı müşterilerine doğru uzatırken “Siz Türklere hayret ederim. Gelen giden kıraat kitabı soruyor. Kur’an’ın tilavetiyle uğraştığınız kadar niçin tefsirle meşgul olmazsınız?” der. Bunun üzerine Aşıkkutlu Hoca, “Efendi! Biz kıraat da okuruz tefsir de okuruz.” diye karşılık verir. Kitapçı, “Haydi! Size bir sahife açayım da orayı tefsir edin. Eğer tefsir ederseniz istediğiniz kitap elli riyaldir. Ben onu size otuz riyale vereceğim.” der. Aşıkkutlu Hoca, sadece tefsir etmekle kalmaz, o ayetlerde yer alan birkaç mesele hakkında da geniş izahatlarda bulunur. Kitapçı “Efendim! Siz büyük bir âlimmişsiniz. Söz olsun talebeleriniz de tefsir yaparlarsa bu kitabı on riyale üçünüze de vereceğim.” der. Kitapçının bu sözü üzerine önce Kamil Efendi sonra da Mustafa Efendi hocalarının kaldığı yerden tefsir etmeye devam ederler. Adam hayretler içinde onlara bakar ve söz verdiği gibi kitapları onar riyalden onlara verir.

1968 yılının bahar günleridir. Bu bahar Uğurlu beldesine başka güzelliklerle gelecektir. Aşıkkutlu Hoca, dönemin önde gelen kıraat âlimlerinden olan Ali Haydar Efendi’nin tavsiyesiyle Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerince İstanbul’da açılmak istenen Kur’an-ı Kerim İhtisas Kursu’na öğretici olarak davet edilir. Ancak Aşıkkutlu Hoca, o günlerde annesiyle ilgilenmektedir. Bu sebeple Uğurlu’dan ayrılamayacağı mazeretini yetkililere bildirir ve “Diyanet İşleri Başkanlığımız uygun görürse, seçilecek hafız görevlilerin iaşe ve ibatesi tarafımca karşılanmak üzere Uğurlu beldesinde okutabilirim.” diye teklifte bulunur. Bu teklif kabul görür ve Diyanet İşleri Başkanlığınca ilk defa 24.06-24.10.1968 tarihleri arasında 33 hafız görevlinin katılımıyla Kur’an-ı Kerim İhtisas Kursu, Trabzon Of ilçesi Uğurlu beldesinde icra edilir.

Aşıkkutlu Hoca, resmî olarak ilk defa açılan ihtisas kursunun başarıyla nihayetlenmesi için gece gündüz demeden çalışır. Kursa katılanların bilgi seviyelerine göre, kimine Aşere; Aşere’yi daha önceden okumuş olanlara Takrib ve Tayyibe, kimilerine ise Aşere, Takrib ve Tayyibe’yi birlikte okutmuştur. Dört ay gibi kısa bir sürede talebelerini yetiştiren Aşıkkutlu Hocanın talebelerine dönemin Diyanet İşleri Başkan Vekili Lütfi Doğan’ın da iştirak ettiği törende ihtisas belgeleri verilir.

Aşıkkutlu Hoca, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1974-1975 yılları arasında Ankara’da, 1976-1979 yılları arasında İstanbul Haseki Eğitim Merkezi’nde açılan Aşere-Takrib-Tayyibe İhtisas Kursu’nda hocalık yapar. 1976 yılında ise emekliye ayrılır.

Mehmet Rüştü Aşıkkutlu, belki yaş haddinden emekliye ayrılır ancak o, son nefesine kadar görevini sürdürür. 1976 yılında İstanbul’da Haseki Eğitim Merkezi fiilen açılır. Eğitim merkezinde 1979 yılına kadar üç yıl Mısır tariki üzerine kıraat ilmi okutur. İlk dönem mezunlarını veren eğitim merkezine ikinci dönem kursiyerlerin seçimi yapılır. Tam dersler başlamak üzereyken Hoca rahatsızlanır. İyileşeceği umuduyla derslerin başlangıcı tehir edilir. Ancak hastalığı iyileşmez. 1980 yılının bir Ağustos gününde hastalığının tedavisi için İstanbul’a gitmek üzere Trabzon’dan uçağa binen Aşıkkutlu Hoca, uçaktayken ruhunu Rabbine teslim eder. 31 Ağustos 1980’de Türkiye’nin dört bir yanından gelen on binlerce seveninin katılımıyla doğduğu Uğurlu Köyü Merkez Câmii haziresine defnedilir.

Okumak ve okutmak üzere bir hayatı benimseyen Mehmet Rüştü Aşıkkutlu Hocamıza ve onun nezdinde tüm öncü âlimlere Yüce Rabbim rahmet eylesin. Makamları âli, mekânları cennet olsun.