Makale

FARKINDA OLUNMAYAN YALAN: HER DUYULANI SÖYLEMEK

FARKINDA OLUNMAYAN YALAN:
HER DUYULANI SÖYLEMEK

Halil KILIÇ
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu

“Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter!”

(Müslim, Mukaddime, 5.)

Abdullah b. Âmir şöyle anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün bizim evdeyken annem, ‘Gel bak sana ne vereceğim.’ diyerek beni çağırdı. Hz. Peygamber ‘Çocuğa ne vereceksin?’ diye sordu. Annem ‘Ona bir hurma vereceğim.’ deyince, Allah Resulü (s.a.s.): ‘Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan, üzerine bir yalan yazılacaktır.’ buyurdu.” (Ebu Davud, Edeb 88.)

Hayatı boyunca bir kez dahi yalan söylememiş ve düşmanları tarafından bile “Muhammedü’l-Emin” olarak nitelenmiş olan Hz. Peygamber (s.a.s.), belki de çoğu kişinin sıradan görüp sıkça yaptığı bir davranışı, bu örnekte de görüldüğü üzere “yalan” olarak nitelemiştir. Yalan söylenilmemesi noktasında çok hassas olan Hz. Peygamber, bu konuda ümmetini sürekli uyarmış, “yalandan kim ölmüş” anlayışını reddetmiş ve yalanın cehenneme götürebileceğini şu şekilde ifade etmiştir:

“Doğruluktan ayrılmayınız. Muhakkak ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğru olanı ararsa Allah katında ‘sıddîk’ (özü sözü bir olan kişi) olarak yazılır. Yalandan sakının! Çünkü yalan kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleyip yalana başvura başvura Allah katında yalancı olarak yazılır.” (Müslim, Birr ve Sıla, 105.)

Nasıl ki bile bile yalan söylemek kişiyi adım adım cehenneme sürükleyen bir günahsa her duyduğunu anlatmak suretiyle farkında olmadan yalanı aktarmak ve yalana aracılık yapmak da aynı şekilde günahtır. İşte bu gerçeğe dikkat çekmek için Hz. Peygamber (s.a.s.) “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan (bir başka rivayette günah) olarak yeter!” buyurmuştur. (Müslim, Mukaddime, 5; Ebu Davud, Edeb, 80.)

Bu hadis, Müslüman birinin kendisine ulaşan bir bilginin doğruluğunu teyit etmeden başkasına aktarmasının günah olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yine bu hadis, Müslümanın yalan bir haberi aktarmak suretiyle “yalancı” konumuna düşmemesi için haberin kaynağını araştırıp soran tahkik ehli bir kimse olmasını da emretmektedir. Bu emri şu ayette daha açık bir şekilde görmek mümkündür:

“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurat, 49/6.)

Ayetin, güvenilmez kimselerin getirdikleri haberleri, doğruluğunu araştırmadan kabul etmenin uygun olmadığı yönündeki manası ve hükmü geneldir, her zaman ve mekânda geçerlidir. Bu talimat, sosyal ve hukuki hayatın düzenli yürümesi, haksızlık ve huzursuzlukların önüne geçilmesi bakımından çok önemlidir. (Kur’an Yolu Tefsiri V, 89-90.)

Ayrıca ayette ifade edilen zarar vermeme hususu İslam’ın genel bir prensibidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İslam’da zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur.” (Muvatta, Akdiye, 31; İbn Mace, Ahkâm, 17.) Yalan ise başkasının onur ve haysiyetine en çok zarar veren davranışlardandır. Kişi doğruluğunu teyit etmeden her duyduğunu başkalarına aktaracak olsa yalana alet olması kaçınılmaz olup bu yalan dolayısıyla hem kendisine hem de başkasına zarar verebilecektir.

“Her duyduğunu söylememe” prensibinin özellikle de sanal/dijital hayatta ihlal edildiğini görmekteyiz. Teknolojik gelişmeleri takip etmekte bile zorlandığımız bu hız çağında dünyamız âdeta küçük bir köy hâline gelmiş; herhangi bir yerde meydana gelen bir olay saniyeler içerisinde dünyanın diğer yerlerine ulaşabilir olmuştur. Bunun olumlu yanları olmakla birlikte bazen kasıtlı bir şekilde bazen de bilgisizce yalan haberler/bilgiler sanal dolaşıma sokulup pek çok kişinin yanlış bilgilenmesine sebep olmaktadır. Ya Hz. Peygamberin hadisi olmayan bir bilgi onun hadisi diye nakledilmekte ya bir şahsı rencide eden, alaya alan, gurur ve onuruyla oynayan paylaşımlar yapılmakta ya da belli kurumları itibarsızlaştırma faaliyetleri yürütülmektedir. Özellikle de kişinin dini yaklaşımını ve dünya görüşünü destekleyen veya karşıt görüşleri eleştiren/çürüten bilgilerin kaynağı konusunda gereken titizlik gösterilmemekte; dolayısıyla insanlık ciddi bir bilgi kirliliğine ve dezenformasyona maruz kalmaktadır. Nice hastalığın ve salgınının üstesinden gelmeyi başarmış insanoğlu bu yanlış bilgi salgını karşısında çoğu kez çaresiz kalmıştır. Çare belli aslında… Çare, Yüce Allah’ın şu buyruklarında:

“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra, 17/36.)

“Sağında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak ağzından çıkan her sözü kayda geçirirler.” (Kaf, 50/17-18.)

Bu ayetleri kendisine rehber edinen bir Müslüman, yaptığı her davranıştan ve söylediği her kelimeden hesaba çekileceğini hatırında tutar ve sahte hesapların arkasına saklanarak “Nasıl olsa beni gören ve bilen yok.” diye düşünmez. Gerçek hayatta yapılması günah olan her şeyin sanal hayatta da günah olduğunu bilir. Dinine, devletine herhangi bir şahsa veya kuruma zarar verebilir endişesiyle doğruluğundan emin olmadığı hiçbir bilgiyi paylaşmaz. “Ben böyle duydum.”, “Bana da başkası gönderdi.” gibi mazeretlerin kendisini mazur kılmayacağının farkında olur. Ayrıca insanları geren, paniğe kapılmalarına sebep olan, toplumda infiale neden olacak paylaşımlarından dolayı da sorumlu olacağının bilincindedir.

Sonuç olarak; Müslüman, eli ve dili temiz olandır; ne bilerek yalan söyler ne de yalana alet olur. Başkalarına zarar verecek hiçbir faaliyette bulunmaz. Her bilgiyi ihtiyatla karşılar. Özellikle de yalan haber ve bilgilerin sıkça görüldüğü bir platform olması nedeniyle “fasık” nitelemesini hak eden sosyal medyaya karşı “güvenmemek daha iyidir” prensibini şiar edinir.

Hadisten öğrendiklerimiz

1. Yalan, uzak durulması gereken bir günahtır.

2. Bilinçli bir Müslümanın kendisine gelen bir bilgiyi araştırarak veya konunun uzmanlarına danışarak nakletmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yalan bataklığına saplanması kaçınılmazdır.

3. Özellikle sosyal medyada yer alan bazı bilgilere kuşkuyla yaklaşmak, doğruluğu teyit edilinceye kadar güvenmemek daha uygun bir tavırdır.