Makale

YEMEN AH YEMEN!

YEMEN AH YEMEN!

Arap Yarımadası’nın güneyinde yer alan, Antik Yunan ve Romalıların zenginliği sebebiyle Arabia Felix (Mesut Arabistan) diye isimlendirdiği Yemen, altı bin yıllık köklü bir tarihe sahiptir. Maîn, Katabân, Evsân, Sebe, Hadramut, Himyerî krallıkları milattan önce bölgede hüküm süren güçlü ve iz bırakmış büyük devletlerdir. Bunlar arasında Sebe’nin Kur’an’da geçtiği üzere bir melike tarafından yönetilen zengin bir krallık olduğu, evvelce güneşe taptıkları hâlde Hz. Süleyman’ın daveti üzerine Müslüman oldukları bilinir. (Neml 27/20-44.) İnşa ettikleri mühendislik eseri barajlar sayesinde ziraat ve ticarette ileri giden bu müreffeh toplum isyan ve inkâra düşerek Arim seli denilen büyük bir afetle cezalandırılmıştır. (Sebe, 34/15-21.)

Bölgede çok tanrılı dinî inanış hâkimken Kudüs’ün Romalılar tarafından ele geçirilmesinin ardından (M.S. 70.) göçlerle birlikte Yahudilik, miladi dördüncü asırda misyonerlik faaliyetleriyle Hristiyanlık yayılır. Güney Arabistan’da altı buçuk asır hüküm süren güçlü Himyerî krallığının son hükümdarı Zûnüvâs Yahudiliği devletin resmî dini olarak kabul eder. Onun Necranlı Hristiyanların binlercesini ateş çukurlarına atarak katledişi yüz yıl sonra Kur’an ayetlerine de konu olacaktır. (Buruc 85/4-9.) Bu olay Habeşlilerin Bizans ile anlaşarak Himyerî Devleti’ne son vermesi ile sonuçlanır. (525) İşte Yemen’de Sasani hâkimiyetine geçmeden önceki yarım yüzyıllık Habeş idaresi böylelikle başlar. Habeş Valisi Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkmaya niyetlenişi üzerine gerçekleşen Fil Vakası da bu dönemde gerçekleşir.

İslam öncesi dönemde ticaret yahut hac için Mekke’ye gitmelerine ve yeni ortaya çıkmış bir dinden haberdar olmalarına rağmen Yemenlilerin İslamlaşması Medine dönemine denk düşer. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) İran kisrasına davet mektupları göndermesi sonrasında Sasanilerin Yemen valisi Bâzân davete icabet eder. (628-631) Allah Resulü’nün (s.a.s.) Muaz b. Cebel’i Kuzey Yemen’e, Ebu Musa el-Eş’arî’yi de Güney Yemen’e vazifelendirmesi sonrasında İslamiyet Yemen halkı tarafından kısa sürede benimsenir.

Emevî, Abbasî, Eyyübî, Resulî, Tahirî hanedanlarınca idare edildikten sonra Yavuz Selim’in Mısır’ı fethedip Memlükleri tarih sahnesinden silmesiyle Hicaz’la birlikte Osmanlı coğrafyasına dâhil olur Yemen. XVI. yüzyıl başlarında Portekizlerin Kızıldeniz’deki saldırgan faaliyetleri karşısında Hicaz’ı ve hacıları koruma gerekliliği, Hindistan deniz ticaret yolunun öneminin de farkında olan Osmanlı’yı harekete geçirir ve 1539’da Yemen Osmanlı sancağı olur. Zaman içinde bazı beylerbeylerinin kötü yönetimi Zeydî isyanlarına sebep olacak, Yemen toprakları Osmanlı ile Yemenli isyancılar arasında el değiştirecektir.

Akdeniz havzasını Kızıldeniz üzerinden Uzakdoğu’ya bağlayan deniz ticaret yollarının kesiştiği stratejik noktada yer alan Yemen, XIX. yüzyılda başta İngiltere olmak üzere Avrupalı sömürgeci devletlerin çıkarcı faaliyetlerine sahne olur. Osmanlı idaresinin etkili olmadığı bölgelerde Müslüman kılığındaki casusları aracılığıyla kabile şeyhleriyle irtibata geçerek halkı isyana teşvik ederler. Osmanlı’nın 1869’da Yemen’de kurduğu 25.000 kişilik 7. Ordu hem Yemen sahillerini korumuş hem de içerideki isyancılarla mücadele etmiş ve binlerce şehit vermiştir. Son çıkan isyan Zeydî İmam Yahya ile yapılan bir antlaşma ile sonlandırılmış (1911), sağlanan barış I. Dünya Savaşı süresince devam etmiştir.

Osmanlı’nın savaştığı dokuz cepheden birisidir Yemen. Anadolu’dan sevkedilen on binlerce asker sadece düşmanla değil, bulaşıcı hastalık ve açlıkla da savaşmış, çok azı memleketine dönebilmiştir. Yemen’de 1517’de başlayıp kesintilerle devam eden Osmanlı hâkimiyeti Mondros Mütarekesi (1918) ile fiilen, Lozan Antlaşması’yla resmen sona erer. Bu tarihten sonra Kuzey Yemen Zeydî imamların, Güney Yemen İngilizlerin yönetimine geçer. 1962’de Kuzey Yemen’de Yemen Arap Cumhuriyeti, bağımsızlığına kavuşan Güney Yemen’de ise 1967’de komünist Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti kurulur. 1990 yılında Güney ve Kuzey Yemen’in birleşerek Yemen Cumhuriyeti adını almasından yirmi yıl sonra Tunus’ta başlayan “Arap Baharı” Yemen’de de etkili olacak ve otuz üç yıllık Ali Abdullah Salih yönetimi fiilen sona erecektir (2011).

Yemen tarihin başlangıcından bu yana zengin kültürel mirasa sahip bir bölgedir. İçlerinde Hintliler, Pakistanlılar, Somalililer olsa da ağırlıklı nüfus Araplardan oluşur. Erken dönemde İslam’ı kabul etmiş, sahabe valiler tarafından yönetilmiş bölge insanı dinine bağlıdır. Yemen’e yerleşen sahabiler sebebiyledir ki diğer bölgelerden hadis almak üzere gelen tullâbın yetiştiği bir merkez olan San’a’dan zaman içinde çok âlim çıkmıştır. Şia’nın ehlisünnete en yakın kolu olan Zeydîler ve Şafîler Yemen’de yüzyıllardır iç içe yaşayan iki mezhep topluluğudur.

Yemen geleneklerine bağlı bir ülke. Erkek çocuklar sünnet olduğunda cenbiye denilen bir çeşit hançer sahibi olmaya hak kazanıyor. Kabzası altın, gümüş kakmalı, telkarili, değerli taşlarla süslenmiş cenbiyeler erkekler için devamlı bellerinde taşıdıkları bir itibar aracı. Sade ve aza kanaat eden insanlar olmalarına rağmen cenbiye konusunda hassaslar, “İtibarda tasarruf olmaz.” düşüncesindeler.

Zengin tarihi, kültürel dokuya ve tabii güzelliklere sahip olmasına rağmen iç savaşlar ve siyasi kargaşalar sebebiyle Yemen’de turizm gelişmemiş. Ülke ekonomisi büyük ölçüde kömür ve petrole bağlı.

San’a

Yemen’in tarihî başkenti San’a, Arap Yarımadası’nın en eski şehirlerinden ve ticaret merkezlerinden birisi. Yarımada’ya Çin ve Hindistan’dan deniz yoluyla getirilen ticaret malları her dönemde San’a üzerinden karayolu ile kuzeye taşınıyor. Deniz seviyesinden 2200 metre yükseklikte kurulan şehrin havası Yemen’in aşırı sıcak ikliminin aksine ılık.

Üç asır Osmanlı’nın merkez sancağı olan surlarla çevrili eski San’a’ya Bâbu’l-Yemen denilen kapıdan giriliyor. Doğunun bütün renklerini ve tatlarını barındıran renkli çarşılarında çeşit çeşit baharatlar, vaha bitkileri, tropikal meyveler bulunuyor. Şehirde günlük hayat, Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde Sasani valisi iken Müslüman olan Bâzân’ın yaptırdığı ilk mescit yerine inşa edilen Camiu’l-Kebîr çevresinde gelişmiş. Şehrin mimari yapısı etkileyici. Çöl kumundan yapılma çok katlı ve süslemeli binalarıyla eskinin oldukça modern, zamanımızın ise en otantik şehirlerinden biri olarak dikkat çekmiş ve San’a bu özelliğiyle UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmiş (1984).

San’a’da pek çok Osmanlı eseri bulunuyor: Camiler, mescitler, medreseler, saraylar, kasırlar, hanlar, hamamlar, sebiller, su kuyuları. Beylerbeyi Hasan Paşa tarafından yaptırılan Bekiriyye Camii, Yemen’deki Osmanlı eserlerinin en güzellerinden (1597). Yemen mimarisine Osmanlı ile birlikte, geniş pencereler, rengârenk vitraylar ve ahşap unsurlar girmiş. XIX. yüzyılın sonlarında bilhassa San’a’da olmak üzere hastane, eczane, karantinahane, mektep, rüştiye ve idadi gibi kurumsal binalar da yapılmış. San’a’da Hamidiye Sanayi Mektebi (1903) günümüzde askerî müze, 7. Kolordu için yapılan Osmanlı Kışlası, geniş avlusu, camisi ve hamamıyla askerî amaçlı kullanılmakta.

San’a yakınlarında Dâr Vadisi’nde geleneksel Yemen mimarisinin harika eserlerinden biri Darü’l-Hacer görülmeye değer. XVIII. yüzyılda inşa edilen bina İmam Yahya’nın yazlık sarayı olarak biliniyor. Yirmi beş metre yüksekliğindeki yekpare bir kayanın üstündeki beş katlı saray tamamen pişirme topraktan yapılmış, vitraylı pencerelerle renklenen çok sayıda odası ve kayanın içine oyulmuş derin bir su kuyusu ile ilgi çekiyor.

Aden

Kızıldeniz’in girişinde adını taşıyan körfeze uzanan iki yarımadaya kurulmuş şehrin etrafı dağlarla çevrilidir. Stratejik konumu sayesinde tarih boyunca ticaret merkezi olma özelliğini sürdüren Aden’in tabii limanı Hindistan ve Uzakdoğu’dan gelen ticaret gemileri için vazgeçilmez bir konaklama yeri olmuştur.

Kızıldeniz’in kapısı konumundaki bu önemli liman şehri 1538’de Osmanlı tarafından fethedilir ve Portekizliler ile mücadelede önemli bir deniz üssü olur. Yüzyıla yakın Osmanlı idaresinde kaldıktan sonra Zeydî imamların hâkimiyetine geçen Aden, Hindistan’ı sömürgeleştirdikten sonra İngilizlerin de iştahını kabartır. 1839’da ticari bir anlaşma bahanesiyle Aden’e yerleşir İngilizler. 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla şehrin önemi daha da artar ve Aden 1937 yılında İngiltere’ye tabi bir koloni hâline gelir. 1970’de bağımsızlığına kavuşan Güney Yemen’in başşehri olur.

Aden yarımadasının güney sahili boyunca bölgeye adını veren Hadramut vadisi yer alır. Bu vadide bulunan Şibam şehri çamurdan yapılan çok katlı kârgir-kule evleriyle “Çölün Manhatten’ı” diye adlandırılır. Bir katında en fazla iki oda bulunan bu kerpiç binalar 5-7 kat yüksekliğinde ve her birinde birer aile oturuyor. 600-700 yıllık binalar 4-5 yılda bir alçıyla sıvanarak rüzgâra ve yağmura karşı korunuyor. Yüksek ve bitişik nizam binalar doğal klima vazifesi görüyor, baktığı dar sokaklar ve alt katlar çölün sıcağından etkilenmiyor. Bu ıssız vadideki kerpiç kent dünyanın bilinen ilk yüksek katlı mimarili şehri olarak UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde.

Yemen ah Yemen!

Osmanlı’nın, XVI. yüzyılın başında Yemen’de bulunma sebebi Avrupalı sömürgeci devletlerin aksine vatan topraklarını bilhassa Kâbe-i Muazzama’yı muhafaza içindi. Devlet-i Aliyye’nin, Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonraki 45 yıl içinde Yemen’e bir milyon vatan evladını gönderdiği ve bunların çoğunun da geri dönemediği acı bir gerçektir. Dert yüklü türkülerle, ağıtlarla hafızalarımızda yer etmesi bundandır.

Osmanlı himayesinden mahrum kalışından yüz yıl sonra bugün Yemen’de sular durulmuş değil. Mezhep çatışması görünümünde körüklenen son savaş yüzünden Yemen’de dram devam ediyor. 2015’den bu yana oluşturulan çok uluslu bir koalisyon tarafından hava saldırılarıyla vuruluyor Yemen. On binlerce Yemenli can verdi, yüz binlercesi açlık ve yoksullukla boğuşuyor. Ne gelişmiş ülkeler ne de İslam ülkeleri savaşın bitmesi için gayret sar fediyor.

Şair dillendirdiği ağıdı Anadolu’dan giden neferin ağzından mı, onu bekleyen ananın, eşin ağzından mı, acep Yemen’in ağzından mı söylüyor?

“Yüreğimde ateş, hâlâ yanıyor!

Derinlere indi yaram kanıyor!

Bilmeyenler acım bitti sanıyor!”