Makale

HATAYI HASLETE DÖNÜŞTÜREN NEBEVİ ÖĞÜTLER

HATAYI HASLETE DÖNÜŞTÜREN

NEBEVİ ÖĞÜTLER

Halil KILIÇ

“Faziletlerin en üstünü, seninle akrabalık bağlarını kesenle ilişkini sürdürmen, sana vermeyene vermen ve kötü söz söyleyeni (kötülük edeni) bağışlamandır.”

(İbn Hanbel, XXIV, 383.)

Peygamberimiz’in müezzinlerinden biri olan Ebu Mahzure, “Peygamberin müezzini” vasfını nasıl kazandığını şöyle anlatmaktadır: “Hz. Peygamber (s.a.s.), Huneyn savaşından dönerken biz de bir grup arkadaşla Huneyn’e doğru gidiyorduk; yolda karşılaştık. Namaz vakti olunca sahabilerden biri ezan okumaya başladı. Müezzinin sesini işitince, alaylı bir şekilde ezanın sözlerini tekrar etmeye başladık. Hz. Peygamber (s.a.s.) sesimizi işitince bizi yanına çağırttı. Huzuruna varınca ‘Sesini duyduğum hanginizdi?’ diye sordu. Arkadaşlarım beni gösterdiler. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.s.) bana ‘Kalk ve ezan oku!’ dedi. O ana kadar hem Hz. Peygamber’den (s.a.s.) hem de okumamı istediği ezandan hoşlanmıyordum. Ben ezan okumaya başlayınca o (s.a.s.), neyi nasıl okumam gerektiğini bana izah etti. Ezan bitince bana bir miktar gümüş para verdi. Elini başımdan aşağı doğru sıvazladı, ‘Allah seni mübarek kılsın!’ diye dua etti ve Mekke’de de ezan okumamı istedi. Artık ona ve ezana karşı hoşnutsuzluğumdan hiçbir eser kalmamıştı. (Nesai, Ezan, 5-6; İbn Mace, Ezan, 2.)

Ezanla alay eden Ebu Mahzure’ye Peygamberimizin bu yaklaşımı, onun yolunu (sünnetini) takip etmekle mükellef olan Müslümanlara, yanlış tutum karşısında nasıl davranacaklarını gösteren canlı bir örnektir. Cahiliye karanlığını İslam’ın nuruyla aydınlatan ve yaşadığı dönemin “asrısaadet” olmasını sağlayan, Allah Resulü’nün bu örnek davranışlarıydı. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu eşsiz örneklikleri, insani değerlerin yerle bir edildiği; şiddet, kin ve nefretin her geçen gün biraz daha arttığı şu modern çağdaki maddi ve manevi pek çok hastalığın en önemli devası olacaktır.

İşte insanlık için abıhayat olan ve “kişinin kendisine yakışanı yapması” noktasında çok önemli mesajlar veren yukarıdaki hadiste Müslümanlara şu tavsiyelerde bulunulmaktadır:

Gelmeyene git…

Kan bağı veya evlilik yoluyla oluşan akrabalık bağlarının gözetilmesi, akrabaların birbirini ziyaret etmesi sıla-i rahim olarak nitelendirilmektedir. Konuyla ilgili ayetlere bakıldığında sıla-i rahimin, Allah hakkıyla birlikte zikredildiği (Nisa, 4/1.), Allah’ın korunmasını emrettiği bir bağ olarak nitelendirildiği (Rad, 13/25.), akıl ve iman sahibi kişilerin bu bağı gözettikleri (Rad, 13/21.), imandan ve ilahi irşattan mahrum olanların ise bu bağı kopardıkları görülecektir. (Muhammed, 47/22.)

Peygamberimiz (s.a.s.) de, “Kim akrabasına ilgi gösterirse Allah da ona ilgi gösterir.” (Buhari, Edeb, 13.); “Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin.” (Buhari, Edeb, 12.) gibi tavsiyelerle sıla-i rahim konusuna dikkat çekmiş; bunun kişiyi cennete ulaştıracak bir amel olduğunu söylemiştir. (Buhari, Zekât, 1.)

Yapılması pek çok fazileti içeren, terki de ağır sorumluluklar gerektiren böylesine salih bir amelden hangi gerekçeyle olursa olsun geri durmamak önem arz etmektedir. Ayrıca “Hep ben ziyaret ediyorum, hep ben arıyorum; o ne arıyor ne de soruyor.” gibi mazeretlere sığınmamak ve Rahman ile bağı koparmamak için rahim (akraba) ile irtibatı kesmemek gerekmektedir.

Vermeyene ver…

Kur’an-ı Kerim’de övülen vasıflardan biri de Allah yolunda harcamak yani vermektir. Bu vasfın, erdemli müminlerin bir özelliği olduğu şu şekilde ifade edilmiştir: “…Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır.” (Bakara, 2/177.)

Hadisimizde zikri geçen “vermek” ile kastedilen her ne kadar maldan vermek olsa da pek çok iyiliği bu kapsamda değerlendirmek yanlış olmayacaktır. Nitekim mümin kardeşine güler yüz göstermek, yolunu kaybetmiş birine rehberlik etmek, insanlara eziyet veren şeyleri yoldan kaldırıp kenara koymak gibi mali nitelik taşımayan birtakım hasletler, Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından sadaka olarak değerlendirilmiştir. Buradan hareketle; sıkıntılı hâllerimizde bizden yüz çevirenlere dara düştüklerinde el uzatmak, selam vermeden yanımızdan geçip gidenlere selam vermek, bize karşı somurtkan olanlara güler yüz göstermek; kısaca, kötülük yapanlara bile iyilik ile mukabelede bulunmak yukarıdaki hadis kapsamında en faziletli amellerden sayılmaktadır.

Kötülük edeni affet…

İnsanın sahip olabileceği en ulvi hasletlerden biri olan affetmek, yapılan kötülüğü/hatayı normal görmek değil; her insanın hata edebileceğini kabul ederek erdemli bir tavır ortaya koymaktır. Affetmek, kötülüğü teşvik değil; kötü eylemde bulunan kişinin yaşayacağı mahcubiyetle benzer bir hatayı yapmamasını sağlamaktır. Affetmemek, başkalarının hataları dolayısıyla kızgınlık, kırgınlık, kin, nefret, stres gibi olumsuz duygularla ruha ve bedene prangalar takmak iken; affetmek, her türlü olumsuz duygu ve düşünceyi elinin tersiyle itip kuşlar misali özgür olmaktır. Affetmemek, “Yaptığı yanına kâr mı kalacak?” diyerek kötülüğe kötülükle karşılık vermek iken; affetmek, “Kötülüğü en güzel bir şekilde sav.” (Fussilet, 41/34.) ayetine uygun bir tavır sergilemek ve affetmeyi seven Yüce Yaratıcı’nın rızasını gözetip salih bir kul olarak kalmaya çalışmaktır.

Öyleyse Hz. Peygamber’i (s.a.s.) gerçek manada örnek almak isteyen bir mümin, yukarıdaki hadiste zikri geçen hasletlere sarılmalı; “İyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik er kişinin kârıdır.” sözünü kendisine rehber edinmeli; her durumda kendisine yakışan tavrı sergilemeli; bu dünyada bağını keseceği, gönül vermeyeceği ve düşman olarak belleyeceği tek varlığın şeytan olduğunu bilmelidir.

Hadisten öğrendiklerimiz

1. Mümin, “sû-i emsal misal olmaz” sözünden hareketle kendisine yakışanı yaparak gelmeyene giden, vermeyene veren ve kötülük edeni affeden kimsedir.

2. Mümin, yanlış tutum ve davranışları, en güzel şekilde savuşturan; hataları, güzel hasletlere tebdil edecek yöntemleri uygulayandır.