Makale

DAMARLARDA AKAN SÜT

DAMARLARDA AKAN SÜT

Gülsüm Soydan
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzman Yardımcısı

Anne sütü, hastalıklara ve güvensizliğe karşı aşıdır.

Çocuğun o gün neye ihtiyacı varsa odur. Anne sütü, seni seviyorum, demektir.

Düğme kadar bir kalbi ancak anne sütü ha­yata ilikleyebilir. Anne sütü, ipeksi bir ekmek­tir, sudur, ilaçtır. Süt organından bebeğin ağzına aracısız ulaşan ve her daim taze üretilen bir gıdadır; kap kacak, ocak gerek­tirmez. Anne sütü, hastalıklara ve güvensizliğe karşı aşıdır. Ço­cuğun o gün neye ihtiyacı varsa odur. Anne sütü, seni seviyorum, demektir. Bebeğin öfkesini sa­kinleştirici, uykusuna vasıtadır. Anne sütüyle beslenmeyen ço­cukların ölüm oranı, diğerleri­ne göre çok daha fazladır. Anne sütü, hayattır bebek için.

Peki, anne için nedir anne sütü? Gülümseyerek katlanılan bo­yun ve sırt ağrısıdır, uykusuz gecelerdir. Ten tene yapışık iki candır. Ağzı dolu olan bebeğin,

burnunu da tıkayıp nefesini kesmeden onu doyurabilmek için binbir endişedir. Çatlayan bir cilttir ve kabuk bağlamasına fırsat kalmadan hep tazelenen yaralardır. Kollarında her geçen gün artan bir yük taşımaktır, yü­künü kendi sütüyle artırmak ve bundan hoşnut olmaktır. Bebe­ğini emzirmek için ayrıntılarda gizlenmektir. Anne sütü, bebek emmezse, yükselen ateştir. Acil şifadır annenin rahmine. Onu ölümcül hastalıklardan koru­yandır. Moraldir. Şükredildikçe artan nimetler gibi emzirdikçe artar anne sütü.

Musa peygamberin annesine “Onu emzir...” (Kasas, 28/7) buyu­rulur Kur’an-ı Kerimde. Çünkü birazdan sandık içerisinde, su üzerindeki zorlu hayat yolcuğu başlayacaktır. Hz. Hacer’in Safa

ile Merve arasındaki telaşının sebebi de oğlu İsmail’i emzire­bilmek için su aramaktır (Buhâri, Enbiya, 9). Çünkü anne sütü, be­beğin rızkıdır. Hesapsız rızıklan- dıran Yüce Allah’ın, kullarına bir vaadi vardır: “Yoksulluk korku­suyla sakın çocuklarınızın canı­na kıymayın! Biz onların da sizin de rızkınızı veririz.” (İsrâ, 17/31)

Zina iftirasının pençesinde, se­çilmiş olduğu yüce vazifenin de teselli edemediği Hz. Meryem, dağlarda tek başına geçirdiği hamilelik sürecinin ardından doğum sancıları başlayınca kuru bir hurma ağacının altına usul­ca uzanmış ve “.Keşke bundan önce ölseydim de unutulup git­miş olsaydım.” demişti (Meryem, 19/23). Üzgün ve yorgun bu seçil­miş anneye Cenab-ı Hak tarafın­dan şu ilahi mesaj gönderildi:

“Ey Meryem, üzülme! Rabbin se­nin alt tarafında bir su kaynağı yaratmıştır. Hurma ağacını da kendine doğru silkele ki üzerine taze, olgun hurmalar dökülsün. Ye iç, gözün aydın olsun!” (Mer­yem, 19/24-26). Böylece yeni doğum yapan kadınlara moral vermek, onların yeme-içmelerine dikkat etmek bizlere de vahiyle öğretil­miş oldu. Şüphesiz bunun da en önemli sebebi, bebeğin rızkı yani anne sütüdür.

Bazen toplumun örfü gereği bazen de sağlık sorunları ya da vefatı sebebiyle anne, bebeğini

emziremez, emzirmez. Bebek de kabul etmeyebilir bazen anne­nin sütünü. Bu durumda kendi annesinin sütü gibi olmasa da bebek için en uygun gıda, yine başka bir annenin sütüdür.

Süt Bağı

Anne, karnındayken kanıyla bes­lediği yavrusunu, doğduktan sonra yine canından bir parçayla, sütüyle besler; o süt bir bebeğin en hızlı geliştiği ilk iki yılında onun kanı, canı, eti, kemiği hâli­ne dönüşür. Anne üzgünse, süt de üzülür, bebek de. Anne mut­luysa, süt de gülümser, bebek de.

İşte bu sebeplerle, kendilerinin dünyaya getirmediği bebekleri emziren kadınlar, yani sütanne­ler, sadece bir karın doyurucu değildir. Sütanneyle, emzirdiği bebek arasında bir nevi akraba­lık kurulur.

İnsan, üç çeşit bağ ile kardeş olur: Kan (nesep) bağı, süt bağı, din bağı. Bu kardeşliklerin, benzer sevgi, saygı ve merhamet temel­leri üzerine kurulacağı aşikârdır. Fakat sonuçları açısından birbi­rinden ayrılırlar. Yüce dinimiz, mevcut örfte bulunan sütannelik müessesesini onaylamış ve diğer dinlerde olmayan bir şekilde ona yeni bir kimlik kazandırmıştır.

Bir kadın ve çocuk arasında süt bağı oluştuğunda bazı evlilik yasakları da oluşur. Nitekim Kur’an-ı Kerimde: “...Sizi emziren anneleriniz ve süt kız kardeşleri­nizle evlenmek. Size haram kı­lındı.” (Nisâ, 4/23) buyurul muştur. Amcası ve aynı zamanda sütkar­deşi olan Hz. Hamza’nın kızıyla evlenmesi teklif edilen Hz. Pey­gamber (s.a.s.), kan bağı sebebiy­le kimlerle evlenilemiyorsa süt bağı sebebiyle de evlenemeye­ceğini söyleyerek bu teklifi kabul etmemiş, yine sütannesi olan Ümmü Seleme’nin kızıyla evlen­mesi teklifini de aynı gerekçeyle geri çevirmiştir (Buhârî, Nikâh, 21). Hz. Aişe, kendisini ziyaret etmek isteyen süt amcasından çekinin­ce Hz. Peygamber: “O senin am­candır, ona izin ver.” buyurmuş­tur (Buhârî, Şehâdât, 7).

Süt akrabalığı sebebiyle oluşan evlilik yasakları, bir engel olma­nın ötesinde aslında aynı aileden olmayı ifade eder. Fakat süt bağı, kan bağı kadar da güçlü değil­dir elbette. Nesep, miras, nafaka gibi kan bağıyla oluşan hak ve sorumluluklar, süt bağında söz konusu olmaz. Bununla birlikte Kur’an-ı Kerim, hamilelik süre­cini ve emzirmeyi, Allah’a şükre- dilmesi ve anne babaya minnet duyulması gereken zorlu süreç­ler olarak anlatmaktadır (Lokmân, 31/14; Ahkâf 46/15).

İlk iki yaşı içerisinde bebeğin, an­nesinden başka bir kadın tarafın­dan az miktarda da olsa emziril­mesi hâlinde Hanefi mezhebine göre süt akrabalığı, dolayısıyla evlilik engelleri oluşmaktadır.

Süt bağı dolayısıyla şu kimselerle evlenilmesi caiz değildir:

1. Sütanne, onun eşi ve bu çif­tin anne babalarıyla

2. Süt emen çocuk ve onun da çocuklarıyla

3. Aynı sütanneden beslenen tüm çocuklar ve bu çocukla­rın çocuklarıyla

4. Sütannenin eşinin, sütanne­den başka bir kadınla evlen­mesi durumunda, bu evlilik­ten olan çocuklarla

5. Sütanne-babanın anne ba­basının çocuklarıyla (süt amca / süt hala / süt dayı / süt teyze)

6. Eşin sütanne-babası ve onla­rın da anne-babalarıyla

7. Eşin süt çocuğu ve onun da çocuklarıyla

8. Sütanne-babanın eşleri ve sütanne-babanın anne-ba­basının eşleriyle

9. Süt çocukların eşleri ve süt çocukların çocuklarının eş­leriyle

Hz. Peygamber’in Süt Akraba­ları:

Süveybe: Her zahmetin yanında bir rahmet yaratan Cenab-ı Hak, Allah Resulü’nün amcası olması­na rağmen hayatı boyunca O’na ve İslam’a düşmanlık eden Ebu Leheb gibi bir zahmetin yanında, Ebu Leheb’in cariyesi olan ve Hz. Peygamber’i emziren Süveybe gibi bir rahmet yaratmıştır. Mes- ruh isminde bir oğlu bulunan Süveybe, ayrıca Ebu Seleme’yi, Abdullah b. Cahş’ı ve Hz. Pey­gamber’in amcası olan Hz. Ham- za’yı da emzirmiştir.

Halime: Sütanne geleneği oldu­ğu için Hz. Peygamber, kendisine iki yıl sütannelik yapan Halime annemizin evinde dört yıl boyun­ca, Abdullah, Şeyma ve Üneyse is­mindeki süt kardeşleriyle birlikte yaşamıştır.

Ümmü Eymen: Azatlısı Ümmü Eymen de Hz. Peygamber’i em­zirmiştir. Allah Resulü, “Annem­den sonra annem kadar sevdiğim kadın” olarak nitelediği Ümmü Eymen hakkında “Cennet ehlin­den bir kadınla evlenmek isteyen Ümmü Eymen’le evlensin.” buyur­muştur. Bunun üzerine Zeyd b. Hârise, Ümmü Eymen’le evlenmiş ve Üsâme b. Zeyd, bu evlilikten dünyaya gelmiştir. Hz. Peygam­ber (s.a.s.) süt akrabalarıyla dai­ma yakından ilgilenmiş, kendisini ziyarete geldiklerinde hırkasını çıkarıp yere sererek onları yanına oturtmuş, maddi manevi ihtiyaç­larını gözetmiştir (Hadislerle İslam, Süt Akrabalığı, 4/201).

Sütanneliğin Sorumlulukları

Günümüzde sütannelik, sorum­luluğu ağır olduğu zannedilerek bazı annelerin kaçındığı, bazıları­nın ise ihtiyaç yokken ve gelişigü­zel, üzerine düşeni bilip öğrenme­den uyguladığı bir hâle gelmiştir. Önemli olan, gerektiğinde sütan­nelikten kaçınmamak, kaçınılmadığında da gerekeni yapmaktır. Duruma göre sütannenin, çocu­ğun kendi anne babasının ya da babanın mirasçılarının, süt bağını ilgili kişilere söylemesi dinî bir va­zifedir. Süt akrabalarına karşı İh­san ve ikramlarda bulunmak, süt evladın sorumluluğudur. Bu süt bağından dolayı meydana gelen evlilik engeline, süt akrabaların hepsi riayet etmelidir.