Her hayır başka bir hayrın habercisidir. Rabbimiz sevdiği kullarını hayırlara vesile kılar. Onların eliyle başka kullarını da gayrete getirip hayır işlerine yönlendirir, görevlendirir. Yurt dışı görevimiz sırasında yaşadığımız bir hadise bizlere bunu canlı olarak öğretti. Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye’den engelli kardeşlerimizi umreye götürdüğünü televizyon kanallarından gören seksen yaşındaki Hacer Teyze, kendisinin de bir engelli kardeşimizi umreye gönderebileceğini düşünüp Ataşeliğimize gelerek bu talebini bize iletmişti. Bunun üzerine Diyanet İşleri Başkanlığını aradığımızda, önceden böyle bir projenin uygulandığı ancak tekrar edilip edilmeyeceğinin henüz belli olmadığı bize bildirilmiş, dolayısıyla teyzemize olumsuz cevap vermek durumunda kalmıştık. Emekli ve yalnız yaşayan Hacer Teyze, yine ümidini kesmeyip konuyla ilgili olarak ziyaretimize geldiğinde tekrar Başkanlığımızı aradık ve Türkiye geneli bir yarışma yapılacağı, her ilden birinci olanların umre ile ödüllendirilecekleri bilgisini aldık. Ömrünün emeğini iyiliğe adayan Hacer Teyzenin sevinci görülmeye değerdi. Kasım ayı sonunda aldığımız sevindirici bir haberi hemen onunla paylaştık: Umreye gitmeyi çok arzulayan görme engelli bir kardeşimiz yarışmada ikinci olduğu için umre ödülünü kazanamayınca çok üzülmüş. Bu kardeşimizin derin hüznüne yakinen şahit olup etkilenen bir görevli arkadaşımız bu üzücü durumu Başkanlığa bildirmiş. Haberi verdiğimizde kardeşimizin umre masraflarını karşılayabileceği müjdesini alan Hacer Teyze o yaşlı hâliyle ve elinde iki koltuk değneği ile heyecanla kalkıp ataşeliğimize kadar geldi. Tevafuka bakın ki Uluslararası Engelliler gününde bu hayırlı niyetine kavuşmuştu. Teyzemizin bir de talebi vardı: “Hocam umreye gidecek olan engelli kardeşimizin sadece adını öğrenmek istiyorum.” Adının Zahide olduğunu ve Osmaniye’den katıldığını kendisine söyledik. Yılbaşı umre organizasyonunda bize de görev verilince gitmek nasip oldu. Medine’ye ulaştığımızda yetkililerden engelli grubun da umreye geldiğini ve bulunduğumuz yerin karşısındaki otelde kaldıklarını öğrenince bir başka heyecan sarmıştı içimi. Hemen belirtilen otele gittiğimde yemekhanede olduğunu öğrendiğim grubun yanına geçtim. İlk rastladığım kadına Zahide isminde umreye gelen engelli bir kardeşimizi aradığımı söyledim. Yanındaki kızın Zahide olduğunu, kendisinin de yengesi olduğunu söylediğinde heyecanım bir kat daha arttı. Ona dönüp “Siz misiniz Zahide hanım?” dedim, olumlu cevap alınca ona “Zahide sen Rabbimize nasıl bir dua ettin ki seksen yaşında, yürümekte zorlanan bir teyzeyi seni umreye göndermesi için görevlendirdi Allah?” dedim. Bu sözüme karşılık mahcup bir eda ile tebessüm etti sadece. Ona Almanya’dan hediye olarak getirdiğim çikolatayı takdim ettim. Masaya oturduk. Zahide’nin hikâyesini dinledim. Zahide görme engelli doğmuş. Sekiz yaşındayken annesi ile birlikte camiye gitmeye başlamış, annesi onu yanından hiç ayırmazmış. Osmaniye’de engelli kardeşlerimizle ilgilenen bir hoca hanımla tanışmışlar. Zahide on yaşına geldiğinde annesi vefat etmiş. Babası, iki küçük çocuk ve engelli kızını terk edip gitmiş. Amcaları onlara sahip çıkmak istemiş ancak maddi durumu buna müsait değilmiş. Hâl böyle olunca görevlimiz hoca hanımın girişimleriyle çocuklar esirgeme kurumuna yerleştirilmiş. Bir müddet sonra iki küçük kardeş koruyucu aileye verilmiş. Zahide ise daha sonra Kahramanmaraş’ta yatılı olarak eğitim veren görme engelliler okuluna yerleştirilmiş ancak öğrenci yetersizliği ve çeşitli sebeblerden dolayı yurt kapanmış. Zahide tekrar çocuk esirgeme kurumuna dönmüş.
Hoca hanımın Zahide ile irtibatı hiç kesilmemiş, Zahide’yi takip etmiş yardımcı olmuş, Allah ondan razı olsun. Görme engelliler arasında yarışma yapılacağını ve her ilden birinci olanlara ödül olarak onların umreye gönderileceğini duyan Zahide çok sevinmiş ve sıkı bir çalışmaya koyulmuş umreye gidebilmek için. Ancak yapılan yarışma sonucunda ikinci olduğunu öğrenince çok üzülmüş Zahide. Bunun üzerine Hocamız, Zahide’nin hayat yolculuğunda çektiği çileleri de düşünürek Başkanlığımızı aramış ve bu üzücü durumu anlatmış. Oysa Allah Teâlâ’nın Zahide’nin duasını bir sene önceden kabul edip vesileleri bir bir hazırladığından habersizdir herkes. Kendi maddi durumu zayıf olmasına rağmen, engelli bir kardeşini umreye gönderme gibi hayırlı bir niyetle farklı kereler ataşeliğimize gelerek talebini yineleyen Hacer Teyzemizi yüce Mevla (c.c.) Zahide’nin duasının tecellisi olarak çıkarıyordu karşımıza. Aliya İzzetbegoviç’in de ifade ettiği gibi “Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için önce gökyüzünün öğrencisi olmak gerekir.” Zahide kardeşimiz önce Kur’an’ın talebesi sonra da bize hayatın öğretmeni olmuştu. Allah’ın sevdiği, duasını kabul ettiği bir kulu vardı karşımızda. Artık kalkma zamanı gelmişti, ortam hiç de öyle sohbete devam edilecek gibi değildi. Kalkarken “Zahide senin sahibin Allah sen ondan ne istersen o sana onu verecek bize de dua et olur mu?” dediğimde bana: “Hocam beni umreye gönderen teyzenin adını söyler misiniz? Biz tavafa gideceğiz ona Kâbe’de dua etmek istiyorum.” dedi.
Allah’ım! camilerde vaazlarda anlattığımız sahabe kıssaları gibi güzellikleri yaşatıyorsun bize. Zahide’nin yaşamını düşünüp gözyaşı dökerken birden aklıma “Zahide senin sahibin Allah.” cümlesi ve gözlerimin önüne Zahide’nin nurlu, hiç çile çekmemiş gibi görünen yüzü geldi. Kendi kendime “Sen kendini annen baban var, akrabaların var, işin ailen çocukların var sanarak güçlü mü hissediyorsun? Oysa dünyanın en zengini, en güçlüsü, koruyucusu Allah olan kimsedir, keşke onun gibi duası makbul kullardan olabilsem.” diye düşündüm.
Rabbimiz kullarının koruyucusudur. Bizler de Rabbimize kulluk görevimizi yerine getirebilme hususunda ve bunun yanında engelli kardeşlerimize yönelik muamelelerimizde imtihana tabi tutuluyoruz. Rab- bim bizleri bu imtihanlardan başarıyla çıkan kullarından eylesin. Amin.