Makale

KUTSAL YOLCULUKTA GÖNÜL GÖZÜNE ŞAHİTLİK ETMEK

KUTSAL YOLCULUKTA
GÖNÜL GÖZÜNE ŞAHİTLİK ETMEK
Ahmet Fuat ÇANDIR
Bursa Harmancık Müftüsü

Her hayır başka bir hay­rın habercisidir. Rabbimiz sevdiği kullarını hayırlara vesile kılar. Onların eliyle başka kullarını da gayrete getirip hayır işlerine yönlendirir, görevlendirir. Yurt dışı görevimiz sırasında yaşa­dığımız bir hadise bizlere bunu canlı olarak öğretti. Diyanet İş­leri Başkanlığının Türkiye’den engelli kardeşlerimizi umreye götürdüğünü televizyon kanal­larından gören seksen yaşın­daki Hacer Teyze, kendisinin de bir engelli kardeşimizi umreye gönderebileceğini düşünüp Ataşeliğimize gelerek bu tale­bini bize iletmişti. Bunun üze­rine Diyanet İşleri Başkanlığını aradığımızda, önceden böyle bir projenin uygulandığı ancak tekrar edilip edilmeyeceğinin henüz belli olmadığı bize bil­dirilmiş, dolayısıyla teyzemize olumsuz cevap vermek duru­munda kalmıştık. Emekli ve yal­nız yaşayan Hacer Teyze, yine ümidini kesmeyip konuyla ilgili olarak ziyaretimize geldiğinde tekrar Başkanlığımızı aradık ve Türkiye geneli bir yarışma ya­pılacağı, her ilden birinci olan­ların umre ile ödüllendirilecek­leri bilgisini aldık. Ömrünün emeğini iyiliğe adayan Hacer Teyzenin sevinci görülmeye de­ğerdi. Kasım ayı sonunda aldı­ğımız sevindirici bir haberi he­men onunla paylaştık: Umreye gitmeyi çok arzulayan görme engelli bir kardeşimiz yarış­mada ikinci olduğu için umre ödülünü kazanamayınca çok üzülmüş. Bu kardeşimizin derin hüznüne yakinen şahit olup et­kilenen bir görevli arkadaşımız bu üzücü durumu Başkanlığa bildirmiş. Haberi verdiğimizde kardeşimizin umre masrafları­nı karşılayabileceği müjdesini alan Hacer Teyze o yaşlı hâliyle ve elinde iki koltuk değneği ile heyecanla kalkıp ataşeliğimize kadar geldi. Tevafuka bakın ki Uluslararası Engelliler günün­de bu hayırlı niyetine kavuş­muştu. Teyzemizin bir de talebi vardı: “Hocam umreye gidecek olan engelli kardeşimizin sadece adını öğrenmek istiyorum.” Adının Zahide olduğunu ve Osmaniye’den katıldığını ken­disine söyledik. Yılbaşı umre organizasyonunda bize de gö­rev verilince gitmek nasip oldu. Medine’ye ulaştığımızda yetki­lilerden engelli grubun da um­reye geldiğini ve bulunduğu­muz yerin karşısındaki otelde kaldıklarını öğrenince bir başka heyecan sarmıştı içimi. Hemen belirtilen otele gittiğimde ye­mekhanede olduğunu öğrendi­ğim grubun yanına geçtim. İlk rastladığım kadına Zahide is­minde umreye gelen engelli bir kardeşimizi aradığımı söyledim. Yanındaki kızın Zahide olduğu­nu, kendisinin de yengesi oldu­ğunu söylediğinde heyecanım bir kat daha arttı. Ona dönüp “Siz misiniz Zahide hanım?” dedim, olumlu cevap alınca ona “Zahide sen Rabbimize nasıl bir dua ettin ki seksen yaşında, yürümekte zorlanan bir teyzeyi seni umreye göndermesi için görevlendirdi Allah?” dedim. Bu sözüme karşılık mahcup bir eda ile tebessüm etti sa­dece. Ona Almanya’dan hedi­ye olarak getirdiğim çikolatayı takdim ettim. Masaya oturduk. Zahide’nin hikâyesini dinledim. Zahide görme engelli doğmuş. Sekiz yaşındayken annesi ile birlikte camiye gitmeye başla­mış, annesi onu yanından hiç ayırmazmış. Osmaniye’de en­gelli kardeşlerimizle ilgilenen bir hoca hanımla tanışmışlar. Zahide on yaşına geldiğinde annesi vefat etmiş. Babası, iki küçük çocuk ve engelli kızını terk edip gitmiş. Amcaları onla­ra sahip çıkmak istemiş ancak maddi durumu buna müsait değilmiş. Hâl böyle olunca gö­revlimiz hoca hanımın girişim­leriyle çocuklar esirgeme kurumuna yerleştirilmiş. Bir müddet sonra iki küçük kardeş koruyucu ai­leye verilmiş. Zahi­de ise daha sonra Kahramanmaraş’ta yatılı olarak eği­tim veren görme engelliler okulu­na yerleştirilmiş ancak öğrenci ye­tersizliği ve çeşitli sebeblerden dolayı yurt kapanmış. Zahide tekrar çocuk esirgeme kurumuna dönmüş.

Hoca hanımın Zahide ile irti­batı hiç kesilmemiş, Zahide’yi takip etmiş yardımcı olmuş, Allah ondan razı olsun. Görme engelliler arasında yarışma ya­pılacağını ve her ilden birinci olanlara ödül olarak onların umreye gönderileceğini duyan Zahide çok sevinmiş ve sıkı bir çalışmaya koyulmuş um­reye gidebilmek için. Ancak yapılan yarışma sonucunda ikinci olduğunu öğrenince çok üzülmüş Zahide. Bunun üzeri­ne Hocamız, Zahide’nin hayat yolculuğunda çektiği çileleri de düşünürek Başkanlığımı­zı aramış ve bu üzücü durumu anlatmış. Oysa Allah Teâlâ’nın Zahide’nin duasını bir sene ön­ceden kabul edip vesileleri bir bir hazırladığından habersizdir herkes. Kendi maddi durumu zayıf olmasına rağmen, engelli bir kardeşini umreye gönder­me gibi hayırlı bir niyetle farklı kereler ataşeliğimize gelerek talebini yineleyen Hacer Tey­zemizi yüce Mevla (c.c.) Zahide’nin duasının tecellisi olarak çıkarıyordu karşımıza. Aliya İzzetbegoviç’in de ifade ettiği gibi “Yeryüzünün öğretmeni olabil­mek için önce gökyüzünün öğ­rencisi olmak gerekir.” Zahide kardeşimiz önce Kur’an’ın tale­besi sonra da bize hayatın öğ­retmeni olmuştu. Allah’ın sev­diği, duasını kabul ettiği bir kulu vardı karşımızda. Artık kalkma zamanı gelmişti, ortam hiç de öyle sohbete devam edilecek gibi değildi. Kalkarken “Zahide senin sahibin Allah sen ondan ne istersen o sana onu verecek bize de dua et olur mu?” dedi­ğimde bana: “Hocam beni um­reye gönderen teyzenin adını söyler misiniz? Biz tavafa gide­ceğiz ona Kâbe’de dua etmek istiyorum.” dedi.

Allah’ım! camilerde vaazlarda anlattığımız sahabe kıssaları gibi güzellikleri yaşatıyor­sun bize. Zahide’nin yaşamını düşünüp gözyaşı dökerken birden aklıma “Zahide senin sahibin Allah.” cümlesi ve göz­lerimin önüne Zahide’nin nur­lu, hiç çile çek­memiş gibi gö­rünen yüzü geldi. Kendi kendime “Sen kendini annen baban var, akrabala­rın var, işin ailen çocuk­ların var sanarak güçlü mü hissediyorsun? Oysa dünyanın en zengini, en güçlüsü, koru­yucusu Allah olan kimsedir, keşke onun gibi duası makbul kullardan olabilsem.” diye dü­şündüm.

Rabbimiz kullarının koruyu­cusudur. Bizler de Rabbimize kulluk görevimizi yerine geti­rebilme hususunda ve bunun yanında engelli kardeşlerimize yönelik muamelelerimizde im­tihana tabi tutuluyoruz. Rab- bim bizleri bu imtihanlardan başarıyla çıkan kullarından ey­lesin. Amin.