Dünyanın en sessiz odası “Orfield Laboratuvarı”dır. Amerika’nın Minneapolis eyaletinde bulunan oda “Yankısız Oda” olarak bilinir.
Beynimizin sınırlarını aşan bir sessizliğin hâkim olduğu bu özel mekâna girildiğinde, vücutta dolaşan kan seslerini, kemik seslerini duymanın mümkün olduğunu ifade ediyor bilim insanları. Guinness rekorlar kitabına da giren bu odada, uzun süre kalabilmek imkânsız. Sessizliğine en fazla dayanabilen kişi ise sadece 45 dakika durabilmiş.
“Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (Kamer, 54/49.)
Kâinattaki her şey Allah Teâlâ’nın yarattığı ve yaratırken eşyaya koyduğu bir ölçü ile takdir edilmiştir. Yeryüzünün, gökyüzünün, dünyanın, yıldızların, ülkelerin hep bir sınırı, ölçüsü vardır. Kulağımız 0-140 desibel arası sesleri algılar. 140 desibel ve üzeri sesler, ağrı ve kulak zarında yırtılmalara sebep olur. Kalp atış hızımız normal sınırlarının üzerine çıktığında ya da altına düştüğünde ritim bozuklukları yaşarız. Tansiyonumuz, nabız atışlarımız takdir edilen sınırlar içerisinde kalabildiği sürece sağlıklı yaşam gerçekleşir. Kalbimiz, ciğerlerimiz, midemiz, tüm azalarımız için geçerlidir bu ölçüler.
Her şeyi ölçü ve denge içinde yaratan Allah Teâlâ, evrene, gökyüzüne, yeryüzüne, bedenimize koyduğu ölçüyü, ilişkilerimize de koymuştur. Kutsal kitaplar ve peygamberler, vahiy ve sünnet ile belirlenen bu ölçülerin ahlaki sınırlarını bize bildirir.
Hududullah: Allah’ın bizim için koyduğu sınırlar
Allah insan için sınırlar koyar. ’’Hududullah” kelimesi, Allah’ın koyduğu hükümleri, sınırları ve ölçüyü ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de aile hukuku, miras ve eşler arası ilişkiler gibi aile ve toplum hayatında en çok ihlal edilen ve gerekli hassasiyetin gösterilmesinde zorlanılan alanlarda Hududullah kelimesinin çok sık zikredilmesi, şüphesiz bu konuların önemi ve önceliğini göstermektedir. Bu sınırlara riayet etmek teslimiyetin, imanın gereğidir.
İnsan ilişkilerinde de merkezî kavramlar arasında yer alır sınırlar. Sınırlarımızı bilmek ölçülü ve dengeli davranışların ortaya çıkmasını sağlar. İlişkilerimizde yaşadığımız problemler sınırlarımızın net ve belirgin olmamasından kaynaklanır. Sınırlar kim olduğumuzu, nerede duracağımızı, nasıl davranacağımızı ve sorumluluklarımızı belirler.
Ölçü ve sınırı tanımak, denge içinde yaşamak imanın gereğidir.
Bakara suresinin 143. ayetinde Allah Teâlâ, Müslümanların vasat bir ümmet olduğunu dile getirir. Vasat ümmet, inancında, ahlakında, her türlü tutum ve davranışlarında doğruluk, dürüstlük ve adalet çizgisinde kalmayı başaran dengeli, sağduyulu, ölçülü bir toplumdur. Maddi ve manevi bedensel tutkuların esiri olmadan sınırlarını koruyabilen insanlar bu toplumun üyesi olabilirler.
Bir sınır yoksa hiç sınır yoktur.
Nur suresinin 27 ve 28. ayetleri insan ilişkileri açısından çok önemli bir kuralı hatırlatır bize: “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin... Eğer size, ’Geri dönün.’ denirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha nezih bir davranıştır...”
Evin özel alanımız olduğunu, bu özel alana biz izin vermeden girilmemesi gerektiğini, sınırlarımızı korumak için “Hayır, kabul edemiyoruz.” kelimelerinin gerektiğinde açık ve net ifade edilmesini tavsiye eder bu ayetler. Aynı zamanda “Hayır.” kelimesi ile sınırlarını çizenlere karşı nasıl bir davranış sergilememiz gerektiği hususunda da bir tavsiyede bulunur: “Israr etmeyin, doğru olan nezih davranış budur çünkü.”
“Hayır” diyemeyen “Evet” de diyemez
En temel sınır belirleyici kelimelerimizden biridir “hayır” kelimesi. Bize zarar verecek kişilere, mahremiyetimizin ihlal edilmesine yol açacak davranışlara hayır diyemezsek varlığımızı koruyamayız.
Hayır kelimesi bize seçim yapabilme imkânı vererek istemediğimiz, yanlış bulduğumuz olaylara sınır çizmeyi öğretir. Sağlıklı sınırlar koyamamak, başkalarını kırmamak, üzmemek adına hayır diyememek ömür boyu taşımak zorunda kalacağımız engellerle yaşamak demektir. Sınırları net olmayan ve her şeye evet diyenler başkalarının istek ve ihtiyaçları içerisinde kaybolup giderler. Bu kişiler çok fedakâr, yumuşak başlı insanlar olarak kabul görse de başkalarının yönlendirmesiyle kaybolup giden kişilerdir. Arkadaşlarıyla iyi geçinmek, herkes tarafından sevilmek için fiziksel, duygusal, ruhsal ölçüleri bozulmuş, sınırlarını koruyacak yeteneklerini kaybetmişlerdir.
Sağlıklı sınırlar için dikkat etmemiz gerekenler
Hangi davranışların kabul edilebilir olduğunu, hangi davranışların rahatsızlık vereceğini belirlemek sağlıklı sınırlar koyma sürecinde ilk adımdır. Fiziksel yaşamda sınırları fark etmek kolaydır. Sahip olduğumuz mülkiyetlerde, kanunlarda, trafikte, resmi yazılarda belirtilmiş olan sınırlardır bunlar. Fakat kişisel sınırlarımızı belirlemek ve bunlara uyulmasına riayet etmek o kadar kolay değildir.
Kişisel alanlarımız yüz yüze ilişkilerimizde birbirimizle olan uzaklık ve konumlarımızı ifade etmek için kullanılır. Kişisel alan, bizi çevreleyen ve varlığımızı koruyan ilk sınırımızdır. Bu konu üzerinde çalışan araştırmacılar, kişiler arası mesafeleri dört sınıfa ayırır: 45 cm’ye kadar olan mesafe yakın ilişki mesafesidir. Bu mesafe aynı zamanda mahrem alan olduğu için sadece yakınlarımızın dahil olabileceği aralığı ifade eder. “45 cm ile 125 cm” kişisel mesafe olarak tanımlanır. Bu mesafe yakın arkadaş ilişkilerinin olduğu mesafedir. “125 cm ile 370 cm” arası ise sosyal mesafedir ve daha çok tanımadığımız kişiler ile kurduğumuz ilişkilerde geçerlidir. Bu alanların günlük hayatımızda ihlal edilmesi, sosyal mesafeden, kişisel alana izinsiz girilmesi ilişkilerimize zarar vererek, ruhsal yorgunluklara sebep olur.
Sınırlarımızı öğreneceğimiz ilk yer: Aile
Kişisel alanlarımızı öğrenebileceğimiz ilk yer aile ortamıdır. Anne ve babanın evde sağlıklı sınırlar koyması ve uygulaması sınırların fark edilmesini, benimsenip modellenmesini sağlar. Ebeveynin odasına izin isteyerek girmesi gerektiğini öğrenen çocuklar, kendi odalarına anne ve babalarının da izin alarak girdiğini görürlerse sınırlara uyma konusunda bir problem yaşamazlar. Çocuklarının sınırlarını gözetmeyerek kişisel alanlarına riayet etmeyen, elinden zorla eşyasını alan, zorla yemek yediren ebeveyn, sınır tanımayan, arkadaşlarının eşyasını zorla alan ve özel alanlarına izinsiz girmeyi normal kabul eden çocuklar yetiştirir.
Sınırlarımızı belirlemek, başkalarının bu sınırlara hemen uyacağı ve saygı göstereceği anlamına gelmez elbette. Ancak sınırlarımızı önemsediğimizi fark ettirir ve net davranışlar sergilersek, zamanla etrafımızdaki kişiler de bizi dikkate almaya başlar ve sınırlarımıza saygı duyar.
Unutmayalım
Sınırlar içerisinde yaşamak, katı ve anlamsız bir kurallar zinciri içinde yaşadığımız, esnek olmadığımız anlamına gelmez. Katı sınırlar bizi yalnızlaştırır ama sınırsızlık da bizi köleleştirir. Sınırlarımız net ama özel durumlarda aşılabilir olursa sağlıklı ilişkiler kurabilir, ruhsal açıdan daha dingin oluruz.
Doğru sınırlara sahip olmak hayatımızı daha dengeli, anlamlı ve huzurlu yaşamamızı kolaylaştırır.