Makale

HAKİKAT! ALLAH HER ŞEY İÇİN BİR ÖLÇÜ TAKDİR ETMİŞTİR

HAKİKAT!
ALLAH HER ŞEY İÇİN BİR ÖLÇÜ TAKDİR ETMİŞTİR
Ayşe Nur ÖZKAN
İstanbul Kadıköy Vaizi

Dünyanın en sessiz odası “Orfield Laboratuvarı”dır. Amerika’nın Minneapolis eyaletinde bulunan oda “Yankısız Oda” olarak bilinir.

Beynimizin sınırlarını aşan bir sessizliğin hâkim olduğu bu özel mekâna giril­diğinde, vücutta dolaşan kan ses­lerini, kemik ses­lerini duymanın mümkün olduğunu ifade ediyor bilim insanları. Guinness rekorlar kitabına da giren bu oda­da, uzun süre ka­labilmek imkânsız. Sessizliğine en faz­la dayanabilen kişi ise sadece 45 da­kika durabilmiş.

“Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (Kamer, 54/49.)

Kâinattaki her şey Allah Teâlâ’nın yarattığı ve yaratırken eşyaya koyduğu bir ölçü ile tak­dir edilmiştir. Yeryüzünün, gök­yüzünün, dünyanın, yıldızların, ülkelerin hep bir sınırı, ölçüsü vardır. Kulağımız 0-140 desi­bel arası sesleri algılar. 140 de­sibel ve üzeri sesler, ağrı ve ku­lak zarında yırtılmalara sebep olur. Kalp atış hızımız normal sınırlarının üzerine çıktığında ya da altına düştüğünde ritim bozuklukları yaşarız. Tansiyo­numuz, nabız atışlarımız takdir edilen sınırlar içerisinde kala­bildiği sürece sağlıklı yaşam gerçekleşir. Kalbimiz, ciğerle­rimiz, midemiz, tüm azalarımız için geçerlidir bu ölçüler.

Her şeyi ölçü ve denge içinde yaratan Allah Teâlâ, evrene, gökyüzüne, yeryüzüne, bede­nimize koyduğu ölçüyü, ilişki­lerimize de koymuştur. Kutsal kitaplar ve peygamberler, va­hiy ve sünnet ile belirlenen bu ölçülerin ahlaki sınırlarını bize bildirir.

Hududullah: Allah’ın bizim için koyduğu sınırlar

Allah insan için sınırlar koyar. ’’Hududullah” kelimesi, Allah’ın koyduğu hükümleri, sınırları ve ölçüyü ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de aile hukuku, miras ve eşler arası ilişkiler gibi aile ve toplum hayatında en çok ihlal edilen ve gerekli hassasiye­tin gösterilmesinde zorlanılan alanlarda Hududullah kelimesi­nin çok sık zikredilmesi, şüphe­siz bu konuların önemi ve önce­liğini göstermektedir. Bu sınırlara riayet etmek teslimiyetin, imanın gereğidir.

İnsan ilişkilerinde de merkezî kavram­lar arasında yer alır sınırlar. Sınırlarımı­zı bilmek ölçülü ve dengeli davranışların ortaya çıkmasını sağ­lar. İlişkilerimizde ya­şadığımız problemler sınırlarımızın net ve belirgin olmamasın­dan kaynaklanır. Sınırlar kim olduğumuzu, nerede duracağımızı, nasıl davrana­cağımızı ve sorumluluklarımızı belirler.

Ölçü ve sınırı tanımak, denge içinde yaşamak imanın gere­ğidir.

Bakara suresinin 143. ayetin­de Allah Teâlâ, Müslümanların vasat bir ümmet olduğunu dile getirir. Vasat ümmet, inancın­da, ahlakında, her türlü tutum ve davranışlarında doğruluk, dürüstlük ve adalet çizgisinde kalmayı başaran dengeli, sağ­duyulu, ölçülü bir toplumdur. Maddi ve manevi bedensel tutkuların esiri olmadan sınırlarını koruyabilen insanlar bu toplu­mun üyesi olabilirler.

Bir sınır yoksa hiç sınır yoktur.

Nur suresinin 27 ve 28. ayetle­ri insan ilişkileri açısından çok önemli bir kuralı hatırlatır bize: “Ey iman edenler! Kendi evleri­nizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahip­lerine selam vermeden girme­yin... Eğer size, ’Geri dönün.’ denirse hemen dönün. Çünkü bu sizin için daha nezih bir dav­ranıştır...”

Evin özel alanımız olduğunu, bu özel alana biz izin vermeden girilmemesi gerektiğini, sınır­larımızı korumak için “Hayır, kabul edemiyoruz.” kelimeleri­nin gerektiğinde açık ve net ifa­de edilmesini tavsiye eder bu ayetler. Aynı zamanda “Hayır.” kelimesi ile sınırlarını çizenlere karşı nasıl bir davranış sergile­memiz gerektiği hususunda da bir tavsiyede bulunur: “Israr et­meyin, doğru olan nezih davra­nış budur çünkü.”

“Hayır” diyemeyen “Evet” de diyemez

En temel sınır belirleyici keli­melerimizden biridir “hayır” kelimesi. Bize zarar verecek ki­şilere, mahremiyetimizin ihlal edilmesine yol açacak davra­nışlara hayır diyemezsek varlı­ğımızı koruyamayız.

Hayır kelimesi bize seçim ya­pabilme imkânı vererek iste­mediğimiz, yanlış bulduğumuz olaylara sınır çizmeyi öğretir. Sağlıklı sınırlar koyamamak, başkalarını kırmamak, üzme­mek adına hayır diyememek ömür boyu taşımak zorunda ka­lacağımız engellerle yaşamak demektir. Sınırları net olmayan ve her şeye evet diyenler baş­kalarının istek ve ihtiyaçları içerisinde kaybolup giderler. Bu ki­şiler çok fedakâr, yumuşak başlı insanlar olarak kabul görse de başkalarının yönlendirmesiyle kaybolup giden kişilerdir. Arka­daşlarıyla iyi geçinmek, herkes tarafından sevilmek için fizik­sel, duygusal, ruhsal ölçüleri bozulmuş, sınırlarını koruyacak yeteneklerini kaybetmişlerdir.

Sağlıklı sınırlar için dikkat et­memiz gerekenler

Hangi davranışların kabul edi­lebilir olduğunu, hangi davra­nışların rahatsızlık vereceğini belirlemek sağlıklı sınırlar koy­ma sürecinde ilk adımdır. Fizik­sel yaşamda sınırları fark etmek kolaydır. Sahip olduğumuz mül­kiyetlerde, kanunlarda, trafikte, resmi yazılarda belirtilmiş olan sınırlardır bunlar. Fakat kişisel sınırlarımızı belirlemek ve bun­lara uyulmasına riayet etmek o kadar kolay değildir.

Kişisel alanlarımız yüz yüze ilişkilerimizde birbirimizle olan uzaklık ve konumlarımızı ifa­de etmek için kullanılır. Kişisel alan, bizi çevreleyen ve varlığı­mızı koruyan ilk sınırımızdır. Bu konu üzerinde çalışan araştır­macılar, kişiler arası mesafe­leri dört sınıfa ayırır: 45 cm’ye kadar olan mesafe yakın ilişki mesafesidir. Bu mesafe aynı zamanda mahrem alan olduğu için sadece yakınlarımızın dahil olabileceği aralığı ifade eder. “45 cm ile 125 cm” kişisel me­safe olarak tanımlanır. Bu me­safe yakın arkadaş ilişkilerinin olduğu mesafedir. “125 cm ile 370 cm” arası ise sosyal mesa­fedir ve daha çok tanımadığımız kişiler ile kurduğumuz ilişkiler­de geçerlidir. Bu alanların gün­lük hayatımızda ihlal edilmesi, sosyal mesafeden, kişisel alana izinsiz girilmesi ilişkilerimize zarar vererek, ruhsal yorgun­luklara sebep olur.

Sınırlarımızı öğreneceğimiz ilk yer: Aile

Kişisel alanlarımızı öğrenebi­leceğimiz ilk yer aile ortamıdır. Anne ve babanın evde sağlıklı sınırlar koyması ve uygulama­sı sınırların fark edilmesini, benimsenip modellenmesini sağlar. Ebeveynin odasına izin isteyerek girmesi gerektiğini öğrenen çocuklar, kendi oda­larına anne ve babalarının da izin alarak girdiğini görürlerse sınırlara uyma konusunda bir problem yaşamazlar. Çocukla­rının sınırlarını gözetmeyerek kişisel alanlarına riayet etme­yen, elinden zorla eşyasını alan, zorla yemek yediren ebeveyn, sınır tanımayan, arkadaşlarının eşyasını zorla alan ve özel alan­larına izinsiz girmeyi normal ka­bul eden çocuklar yetiştirir.

Sınırlarımızı belirlemek, baş­kalarının bu sınırlara hemen uyacağı ve saygı göstereceği anlamına gelmez elbette. An­cak sınırlarımızı önemsediğimi­zi fark ettirir ve net davranışlar sergilersek, zamanla etrafımız­daki kişiler de bizi dikkate al­maya başlar ve sınırlarımıza saygı duyar.

Unutmayalım

Sınırlar içerisinde yaşamak, katı ve anlamsız bir kurallar zinciri içinde yaşadığımız, esnek ol­madığımız anlamına gelmez. Katı sınırlar bizi yalnızlaştırır ama sınırsızlık da bizi köleleş­tirir. Sınırlarımız net ama özel durumlarda aşılabilir olursa sağlıklı ilişkiler kurabilir, ruhsal açıdan daha dingin oluruz.

Doğru sınırlara sahip olmak ha­yatımızı daha dengeli, anlamlı ve huzurlu yaşamamızı kolay­laştırır.