Makale

HER İNSAN SINANIR

HER İNSAN SINANIR

Dr. Lamia LEVENT ABUL
DIB Diyanet İşleri Uzmanı

İnsanoğlu sıkıntı ve musi­betler karşısında “Ne­den başıma geldi?” demeden önce her insanın sınanmak üze­re yaratıldığı ve yer­yüzüne gönderildiği hakikatini hatırlama­lıdır. Hz. Âdem ve Hz. Havva yaratıldıktan hemen sonra yerleş­tirildikleri cennette im­tihana tabi tutulmadılar mı? Onların yeryüzü imti­hanları da cennetteki imti­hanlarından sonra başlamadı mı? İnsan boş yere yaratılma­dığını ve asıl yurduna dönüşü­nün de sınamalar neticesinde olacağını yeniden hatırlamalıdır. Sonsuz rahmet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz, yeryüzü mace­ramızda nasıl sınamalara maruz kalacağımızı daha önce sınanan peygamberler ve toplumlar üze­rinden bizlere tüm teferruatla­rıyla anlatır. Hak Teâlâ nisyanla malul insanoğlunu uyarır, tekrar ve tekrar bu hakikate dikkat çe­ker: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek dene­riz. Sabredenleri müjdele.” (Ba­kara, 2/155.)

Peki, neden sınar bizi Yaratan, neden musibet ve sıkıntılarla dener kullarını? Yüce Rabbimiz kullarının kendisini bilmesini ve iman etmesini ister ve imanlarındaki samimiyetinin ortaya çıkması için de imtihana tabi tutar. O, türlü zorluk ve sıkın­tılara rağmen imanında sebat eden, isyan ve inkâr etmeyen kullarını ayırt etmek ister. Her durum ve şartta sarsılmaz bir imanla kendisine yönelenleri kulluğuna kabul eder: “İnsan­lar, ‘inandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun, biz on­lardan öncekileri de imtihan et­miştik. Allah, doğru söyleyenle­ri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.” (Ankebut, 29/2-3.)

Dünya insan için bir imtihan yurdudur. Bu hakikati idrak edenler imtihan yurdunda kar­şılaştıkları zorluklardan dolayı “neden, niçin” diyerek vahlanmak yerine bunun Rablerinden gelen bir sınama olduğunu kabul eder ve tevekkülle karşılarlar. Yapılması ge­rekenleri yapar, alınması gereken tedbirleri alır, üzerlerine düşen vazifeyi ifa ederler. Bilirler ki önceki toplumların başına da benzer musibetler gel­mişti, hatta öyle sıkıntılarla karşılaşmışlardı ki Peygam­ber ve beraberinde bulunan­lar “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demişlerdi. Allah’ın yardımı inananlara elbette çok yakındır. (Bakara, 2/214.)

İnanan insanın bir musibetle karşılaştığında göstermesi ge­reken ilk tavır sabırdır. Hz. Pey­gamber (s.a.s.) “Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.” (Buhari, Cenâiz, 32.) buyuruyor. Kul, musibetin isabet ettiği ilk anda sabır ve metanet gösterirse Cenab-ı Hak onu bu sıkıntılı za­manda hem daha mukavemetli yapacak hem de ilahi yardıma mazhar olacaktır. Zira Rabbimiz sabredenlerle beraberdir (Bakara, 2/153.) ve sabredenleri övmekte, sabırlarına karşılık müjdelemektedir. Sabır, ya­şanan zorluk karşısında pasif kalmak, beklemek olarak an­laşılmamalıdır. Aksine dirayetli davranmak ve umutsuzluğa düşmemek anlamına gelir. İn­san ancak dirayetli olduğunda tedbiri elden bırakmaz ve akılcı çözümler geliştirebilir. Sabır, ki­şiyi sıkıntılar karşısında güçlü kı­lan aktif ve dinamik bir süreçtir.

Yüce Allah musibete sabır ve sebat gösteren kullarına büyük mükâfatlar vadetmektedir ki bu zorluk karşısında korkmamak, panik olmamak, üzüntüye gark olmamak anlamına geldiği gibi musibeti kulunun hayrına ola­cak şekilde neticelendirmesi olarak da anlaşılabilir. “Kim sabrederse, Allah ona dayan­ma gücü verir. Kimseye sabır­dan daha hayırlı ve daha geniş bir ikram verilmemiştir.” (Müslim, Zekât, 124.) buyuran Sevgili Pey­gamberimiz, sabrın kulu güçlü kıldığına ve bunun ne büyük ni­met olduğuna dikkat çekmiştir.

Yüce Allah’ın kulunu imtihan etmesi, onun kemalat yolculu­ğunda manen olgunlaşmasına vesile olan bir durumdur. İn­san sabır ve temkini kuşandığı zaman olgunlaşır. Meselelere temkinli yaklaşan kişinin her işi hayırla neticelenir. Başına bir sıkıntı geldiğinde sabreder bu onun için hayır olur. Sevinçli bir hâl yaşarsa buna şükreder, bu da onun için hayır olur. (Riyâzü’s-sâlihin, I/54.) İnsan sıkıntı ve zorluklarla sınandığında hayata, olaylara ve kişilere farklı açı­lardan bakma becerisi kazanır. Daha hoşgörülü, daha merha­metli daha sabırlı bir insan olma fırsatını yakalar. Başka insanla­rın acılarını anlar, dertlerine or­tak olur. Mahlûkata merhamet nazarıyla bakar, yardım etme duyguları harekete geçer. Yara­tılanı Yaratandan ötürü sever.

Yüce Allah’ın her işi hikmet üze­re cereyan eder. Bizim şer ola­rak gördüğümüz nice hadisenin hayırlara vesile olduğu pek ço­ğumuzun yaşadığı bir hakikat­tir. Musibetleri sadece görünen yönleriyle anlamaya çalışmak sathi bir bakış olur. Musibeti Al­lah’ın bir ayeti olarak görmek, görünenin ardındakine, işaret ettiğine bakmak gerekir. İnsan, musibeti doğru okuduğunda onunla mücadele etmek için doğru stratejiler geliştirebilir. Bu da sadece sonuçlar üzerin­de değil, onu meydana getiren sebepler üzerinde etraflıca düşünmekle olur. Musibetten dersler çıkarmanın yolu böylesi tefekkürî bir yaklaşımdır. İnsa­noğlu karşılaştığı zorluğu yen­mek ve salimen ondan çıkmak için maddi ve manevi tüm güç ve yeteneklerini seferber eder. Bu da beraberinde hayırlı deği­şimleri ve yeni açılımları getirir.

Musibetler Rabbimize yakın­laşmaya ve arınmaya da vesile olur. İnsan, fıtratı gereği bir sı­kıntıyla karşılaştığında ve ona bir zarar dokunduğunda hemen Rabbine yalvarır ve dua eder. (Rum, 30/33.) İnsan ne kadar aciz ve zayıf bir varlık olduğu­nu böyle zamanlarda daha iyi idrak eder. Rabbine yönelir ve O’ndan medet umar: “Birinizin başına bir musibet/acı bir şey geldiğinde ’Biz Allah’a aitiz ve biz O’na döneceğiz. Allah’ım başıma gelen musibetin/acının mükâfatını senden bekliyorum. Bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlı­sıyla değiştir.’ desin.” (Ebu Davud, Cenaiz 17-18.) Zira mümin kulun başına gelen her musibet onun için bir arınma vesilesidir.

“Dert ve sıkıntıya düşmek, Al­lah’ı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya ma­lından üstündür. Dertsiz dua soğuktur. Dertli dua ve yalvar­ma, gönülden, aşktan gelir.” di­yen Hz. Mevlana dert ve sıkıntıyı Yaratanı hatırlatma vesilesi sa­yarak baş tacı eder. Kul başına gelene karşı Rabbine iltica edip sığındığında karşılığında O’nun yardım ve desteğini bulur. Yüce Rabbimiz inananların sadece kendisine dayanıp güvenme­lerini buyuruyor. (Teğabûn, 64/13.) Allah’tan yardım isteyenler yine en büyük dost ve yardımcı ola­rak Rablerini bulacaklardır. (En- fal, 8/40.)

Yüce Allah inananlarla beraber­dir. Kendisine tevekkül edenle­re mutlaka sıkıntıdan çıkış yolu gösterir. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır buyuruyor Cenab-ı Hak İnşirah suresin­de. Bu ayet-i celileyi iki kez tekrarlayan Yüce Rabbimiz, biz insanoğlunun sıkıntı ve musi­betlerdeki ibret ve hikmetleri idrak ederek inşiraha ereceğine işaret eder. Büyük mutasav­vıf Cüneyd-i Bağdadi, bela ve musibeti ariflerin yolunu aydın­latan bir meşale ve uyanış ve­silesi olduğunu söyler. Öyleyse aradığımız kolaylığın zorluğun içinde saklı olduğunu zorluk ve sıkıntı olarak gördüklerimizin bizim için nasıl hayırlar taşıdığı­nı tefekkür edelim. Rabbim tüm musibetlere sabır göstermeyi ve hikmet nazarıyla okumayı nasip eylesin.