Makale

“Eyâ Gafil Aç Gözünü”

“Eyâ Gafil Aç Gözünü”

“Eyâ gâfil aç gözünü bir bak bu dünya hâline
Hiç kimse geldi mi bunda düşmedi ecel eline.”

Mustafa Özçelik

Eşrefoğlu Rumî, Anadolu sahasında Yunus Emre’den sonra sufî şiirin en büyük temsilcilerinden biri kabul edilir. Tasavvuf kültürüne derin müktesebatı ve tıpkı Yunus gibi yalın söyleyişleriyle, bu edebiyata çok büyük bir zenginlik katmıştır. Denilebilir ki Yunus Emre geleneği hem söyleyiş hem de muhteva olarak onda devam etmiştir.

Ünlü mutasavvıf Hacı Bayram Velî’nin yetiştirdiği maneviyat erlerinden biri olan Eşrefoğlu, bütün şiirlerinde diğer sufî şairler gibi temel mesele olarak insan konusunu ele alır. İnsanın Yaratıcı ile münasebetleri, aşk, ölüm, dünya, güzel ahlâk….şiirinin en önemli temalarıdır. Şüphesiz mutasavvıf bir şairin asıl meselesi yalnızca şiir söylemek değildir. Şiir, bu tür şairler için sadece bir tebliğ, telkin vasıtasıdır. Asıl amaç, insanı gaflet hâlinden kurtarıp bilinç katına yükseltmek, böylece bu dünyada onu olgun bir kimse hâline getirmektir.

Eşrefoğlu da tasavvuf düşüncesinin genel kabulleri çerçevesinde dünyayı bir imtihan yurdu olarak görür. Dünya, onca alımlı yönleriyle insanı kendine çeker. Dünyaya yönelmek ise ahireti unutmak anlamına gelir. Bu durum, tam bir gaflet hâlidir. Bu halde olan birine söylenecek olan söz, gözlerini açması dünyaya başka bir gözle, içerden değil dışardan bakmasıdır. Çünkü dünya, dışardan bakıldığında geçici bir âlemdir. Buraya gelen her canlı er geç ecel eline düşer.

Gaflet hâlinden kurtulabilmek için olup bitenlere ibret nazarıyla bakmak gerekir. Nice sultanlar, zenginler, güçlüler, şan ve şöhret sahibi insanlar vakit tamam olunca, sahip olduklarını sandıkları gücü, malı, mülkü, şanı şöhreti burada bırakıp, dünyadan ayrılmak durumunda kalmışlardır.

“Niceleri sultan edip tahta çıkardı bir zaman
Âhir yere vurdu anı irgürmedi visâline”
İnsanı dünya karşısında bekleyen en büyük tehlike, dünyayı ve dünyalık olan şeyleri ebedî olarak kendisinin sanması vehmidir. İnsan bu vehimle dünyaya bel bağlar. Onu her şeyden değerli görür, ama dünya onun sonunda değirmenin buğdayı öğüttüğü gibi öğütür, un ufak eder. Durum madem ki böyledir. Öyleyse:

“Bu fenaya aldanmagıl ol bekânın kaydın görgil
İşbu geçer dünya için girme halkın vebaline.”
Dünya sevgisi, onun yalancı nimetlerine ulaşma arzusu insanı öylesine kendinden geçirir ki kişi, bunlara sahip olma arzusuyla helâl-haram sınırlarının dışına çıkar. Ne hak gözetir ne hukuk…Her şey kendisinin olsun ister. Bu uğurda zulmetmekten, kötülükten çekinmez yani “halkın vebali”ne girer.

Tasavvuf, bu haldeki insan için iki kavramı sürekli hatırlatır. Bunlardan biri ölüm, diğeri ise kıyamettir. Çünkü bu iki kavram, kişiyi eğer bilinç hâlini kuşanmışsa fanilikten ebediliğin sınırlarına çeker. Öte dünyanın kapılarını açar. Orada mahşer vardır. Sorgu vardır. Bu dünyada yapılanların hesabının görülmesi sözkonusudur.

“An şol günü yer devrile, gökler çatlayıp yarıla
Mahluk bir yere devrile, İsrafil suru çağrıla.”
İşte tam bu noktada insanın hiç unutmaması gereken bir gerçek vardır. Nasıl topraktan gelmişse yine toprağa yani aslına dönecektir. Bu dönüşün bilincinde olan kimseler ise âriflerdir, âkillerdir.
“Ârif olan baktı gördü bunun mekr ü hilelerin
Bir parmağın da banmadı bunun ağulu balına
Buna gönül verenlerin âhır mağbunluktur işi
Âkil olan aldanmadı bunun yanlış hayaline.”

Burada yanlış anlama konusunda da bir ikaz vardır. O da tasavvufun aşkla birlikte akla da önem veren bir anlayış olması meselesidir. Çünkü aklı olmayan nasıl dinî emirlere muhatap değilse, aklını işletmeyen de hakikate ulaşma noktasında ciddî bir problemle karşı karşıya demektir. Akıl ve aşk…Önemli olan birini diğerine tercih değil, ikisi arasında denge kurmaktır. Hatta denilebilir ki, akıl bu noktada aşktan bile üstündür. Çünkü sevgi hem iyiye hem kötüye yöneltilebilecek bir duygudur. Akıl ise iman ışığında kullanılması hâlinde sadece tek istikameti yani hakikati gösterir.

“Eşrefoğlu Rumî sen de âhir toprak olısarsın
Toprak olmadan toprak ol aldanma anın hâline.”
“Toprak olmak…” aczi idraktir. Kişinin en büyük gücü budur aslında. Zira aczi idrak, kudret önünde eğilmek ve dünyaya değil hakikate râm olmaktır.

“Toprak olmak…
aczi idraktir. Kişinin en büyük
gücü budur aslında. Zira aczi
idrak, kudret önünde eğilmek ve dünyaya değil hakikate râm
olmaktır.”