Makale

RAHMET MÜJDESİ

RAHMET MÜJDESİ

Dr. Fatma Akdokur
Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Macintosh HD:Devam Eden Projeler :diyanet:2020:3. Mart 2020:Links:hadislerle aile mart.psd

Sevgili Peygamberimizin (s.a.s) gençleri şöyle müjdelediği rivayet ediliyor: “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 75)

İnsanın yeryüzü yolculuğu bir acizlik ile başlar; el verilmeye, gözetilmeye muhtaçlık aynı zamanda kendisinin el vermeyi ve gözetmeyi öğrenme süreciyle de iç içedir. Anlamsızlık yoktur; zayıftır, güçsüzdür ama en büyük sevgi ve merhametin kucağına emanettir. Sevmeyi, şefkati, vermeyi ve gözetmeyi bütün bunlara muhtaçken öğrenir.

Gençlik bir bahar letafetiyle sarar ruhunu; yaprağa duran fidanlar gibi başı hep yukarıda ve gözler ötelerdedir. Mağrurdur; güç yetirmekte, kendine yetmekte ama yapıp etmek istedikleriyle yetinmemektedir. Güneşe doğru yönünü çevirip hem onun şuasından hem de ısısından daha bir fazla yararlanmak isteyen bitkiler gibi hep ileri, hep daha uzağa, öteye kurguludur hevesleri.

Yalnızca hevesleri değil, tercihleri de umuda dairdir gençlerin. Onun içindir ki gençlerin savaşta dahi olsa öldürülmelerine gönlü razı olmaz rahmet Peygamberinin. Etrafındakilerin önemli bir kısmının gençlerden oluşması, yaratılışın sorgusu ve anlam arayışında gençliğin elverişliliğinin göstergesidir. Bu elverişliliktir zaten Peygamber’in (s.a.s.) Rahman ve Rahim olana çağrısının, en çok da gençlerden karşılık bulmasını sağlayan.

Gençlik, bütün naifliği ile birlikte “gelecek” demektir. Hem geleceği öngörmek beklenir onlardan hem de iyilik inşasında öncüler olmaları. Bu sebeple bütün diğer insanlar yanında gençler daha bir dikkatindedir Peygamber’in (s.a.s). O, “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et…” (Nahl, 16/125) tavsiyesine uygun olarak sevgi ve şefkat, rahmet ve merhamet merkezli olarak yürütür örnekliğini ve davetini. Yeri gelir terkisinde taşır onları Usâme’de olduğu gibi; yeri gelir “Sen bendensin, ben de senden.” diyerek övgülerle yüreklendirir Hz. Ali’de olduğu gibi ve yine yeri gelir yüreklendirir bir vazife tevdi ettiğinde: “Allah’ım, bunun kalbine hidayet, diline sebat ver!” (İbn Mâce, Ahkâm, 1)

Peygamber’in (s.a.s.) tavsiyelerinde merhamet duygusunu geliştirici öğütler önemli yer tutar. Kendisine çok gençken iman edenlerden biri olan Abdullah b. Amr’ın, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) nispet ederek naklettiği hadis rivayetinde uyarı ve müjde iç içedir: “Merhametliler (var ya!)... Rahmân, işte onlara merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58)

“Yeryüzündekilere merhamet etmek” kuşkusuz bütün bir varlık âlemini içkin bir hâldir. İman ediş, insanın kendisine dair bir merhameti, sevgiyi gösterir bir kuşanmışlıktır. Hemen yanı başında bulunan başta anne ve babası olmak üzere büyüklerine ve küçüklerine, komşularına, dost ve arkadaşlarına, bitki ve hayvanlara ve dolayısıyla bütün bir varlık âlemine sevgi ve merhamet nazarıyla bakabilmek, onlarla ilişkilerini salih kılmak inananların anlam dünyasını bereketlendirir. Bu hâl üzere oluş, onların hayat yolculuklarında karşılaşacakları her türlü güçlükte Rahman’ın sevgi ve rahmetini celbeder. Sebeplere tevessül, arzulanan gayeye ulaşmayı kolaylaştırır: “…Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki gökyüzündeki(ler) de size merhamet etsin.”

Yine genç bir sahabi olan Enes b. Mâlik’in naklettiği üzere Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” müjdesiyle bu defa gençleri muştular. Bu muştu aynı zamanda bir uyarıdır çünkü gençler için her şey yeni, taze ve canlıdır. Etraflarında olup bitene yeterince ilgi ve alâka göstermelerine mâni olucu çok şeyle kuşatılmışlardır. Kendilerine yeterlik duygusuyla hep öyle genç ve canlı kalacakları sanısındadırlar. Oysa bahar nasıl gelip geçiyor ise gençlik de gelir ve geçer. Etrafına dikkat ve rikkat ile bakan genç, gençliğini geride bırakmış, saçları ağarmış, beli bükülmüş ihtiyarlarda geleceğini görmelidir. Her şey yerli yerince ve belli bir ölçü ile seyretmektedir. İnsan yalnızca küçük küçük dokunuşlarla bu oluşta bir rol üstlenmekte, bu rol onun geleceğini de inşa etmektedir: “Merhamet et ki merhamet edilesin; hürmet et ki hürmet edilesin…”

Yüce Allah, “…Allah’ın rahmeti güzel davrananlara (Muhsinlere, her ne yapıyorsa güzel yapan insanlara) yakındır” (A‘râf, 7/56) demektedir. Rahmet, Rahman’ın varlık âlemine yakınlığının tezahürüdür. O rahmet sayesindedir ki, ekilen tohum yeşerir; meradan dönen anne koyunlar yavruları bulur. O rahmet sayesindedir ki, zayıfı, âcizi, yaşlıyı ve hastayı görür gözetir insan. Nasıl ki annelerin namazda dahi evlatları için yürekleri titriyorsa, gençlerin de kendi yanlarında yaşlılığa erişen anne baba ya da büyükleri için aynı hassasiyetle davranmaları beklenir. “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. ‘Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster’ diyerek dua et.” (İsrâ, 17/23-24) Rahmetle büyütülmek büyük bir lütuf; Rabbin rahmetine aracı olmak, çok daha büyük bir lütuf. İşte bu lütuftur evlatları anne-babalarına, gençleri etraflarında bulunan tanıdık tanımadık bütün yaşlılara şefkat ve rahmetle davranıp hürmet gösterebilmeye yönelten.

İnanan insanın şahsiyeti böyle uyarı, öğüt ve müjdelerle biçimlenir. Bütün bu öğüt ve müjdelerden ders alıp her an Allah’ın huzurunda oluşun ulaştıracağı olgunluk, mümini,daima zarafet ve nezaket sahibi diğer bir deyişle rikkat ehli kılar. Rikkat, sevgi ve şefkat, rahmet ve merhametle yoğrulu bir kalbin tezahürüdür. Böyle güzel vasıflarla donanmış şahsiyetlerden oluşan toplumlarda sadece güçlüler değil zayıflar, bir şekilde zayıflığa maruz kalmış hastalar, yaşlılar, ilgi ve alâkaya muhtaçlar da hiçbir zaman yalnızlığa terk edilmez. Zaten korunup gözetilenlerin hürmetine değil midir, rahmete nail olmak (Tirmizî, Cihâd, 24)