Makale

İnsan Kâbe’de Niye Selfie Çeker ki!

İnsan Kâbe’de
Niye Selfie Çeker ki!

Ekrem Özdemir

Niçin Sosyal Medyadayız?

Bu soruya birçok cevap veriliyor: “Sosyalleşmek için”, “İletişim kurmak için”, “Bilgi edinmek için”, Eğlenmek için”, “Yalnızlığımızı gidermek için”… Benim en hoşuma giden cevap Levent Erden’e ait ve şöyle: “Yalnızlığımızı azaltmak için.” Yaşadığımız günler, bize ait zamanı çalan online fırsatlarla dolu. Netflix CEO’sunun sözünü unutmayalım: “En büyük rakibimiz; uyku.”

Sebep ne olursa olsun, dijital mecralar birçok sorunu beraberinde getirdi. Bilgi kirliliği, denetim, kul hakkı, güven problemi, veri mülkiyeti, mahremiyet ihlali ve buna benzer birçok sorunumuz var. Bunlara "sorun" mu demek lazım, yoksa "zamanın ruhu" mu, doğrusu bunu söylemek için erken.

Alev Alatlı ile şehir ve modernleşme üzerine bir söyleşi yapmış ve “Apartmanda cenaze kalkıyor, haberimiz olmuyor, şeklindeki serzenişlere katılıyor musunuz? Gerçekten bu kadar koptuk mu komşularımızdan?” diye sormuştum. Şöyle bir cevap vermişti: “Bence, hayır. “Komşu” çokça da mesafe ile, fiziki yakınlık ile ilintili bir kavram. Ulaşımın zor olduğu, zaman aldığı yıllardan kalma bir ilişki biçimi olarak nostaljik bir niteliği var. Apartmandan kalkan cenazeyi görmemiş olabilirsiniz ama ülkenin bir ucunda vefat eden eşinizin dostunuzun haberini anında aldığınız, gerekeni yapabildiğiniz de bir vakıa. Ölen düştüğü yerde kalmıyor artık.”

Yalnız Olmadığımı Bilmek Zorundayım

Bir şeyleri ön yargılarımız veya mesafeli duruşumuz yüzünden es geçiyor olabilir miyiz? İletişim kurma metotlarımız değişiyor ve biz bunu ön yargılarımız nedeniyle anlayamıyor olabilir miyiz? Dünyada sosyal medyayı en çok kullanan toplumlardan biriyiz. Neden acaba? Bunun cevabı, kadim sohbet geleneğimiz ve sözlü kültürümüz olabilir mi? Ya da şöyle soralım: “Bir Müslüman Kâbe’ye el sürerken selfie çekip bunu niye sosyal medyada yayınlar?” Bir Müslüman, hayatının en özel, manevi açıdan en kıymetli anını neden başkalarına göstermek ister? Hani gerçek mutluluk paylaşılmazdı? Üstelik bu anı doyasıya yaşamak varken... Neden insan gerçeğin tadını almak varken suni sosyal paylaşım ağlarında görünmek için kredi kartına taksitler öder? Yalnızlığını azaltmak için olmasın? Kabul etmesek de ip bir yerde koptu ve biz ucunu bulamıyoruz.

Görmek yerine görünmek, kendini göstermek ve ilgi görmek yeni bir istek değil. Bu hep vardı, bugün imkân çeşitliliği var, hepsi bu. Eskiden hacdan dönen hacılarımızın evine gider, günlerce, haftalarca, aylarca sürecek hac anılarını dinlerdik. Şimdi hacdan canlı yayın yapıyoruz. Bir şeyler değişti, biz de değiştik, sohbet etme biçimlerimiz de değişti evet ama bu kadar masum değil. Büyük verinin bir parçasıyız ve bize sunulan bu imkânlar karşılığında bütün bilgilerimizi gönüllü olarak büyük veri analiz şirketlerine sunuyoruz.

İnsanların mahremini aşırı merak etme duygumuzu kadim gelenek, “tecessüs” kavramıyla izah ediyor. Başkalarının hayatı çeker bizi ve üstelik “Başkalarının yaşadığı acı, bize gizli, derin bir haz verir.” diyor Dostoyevski, “hele bu başkası yakınımızdaki biriyse aldığımız haz artar.” Ben mutsuzsam senin de mutsuz olduğunu görmeye ihtiyaç duyuyorum. Yalnız olmadığımı bilmek zorundayım…

Yüzleşme Zamanı

Yaşadığımız hızlı hayata yetişme zorunluluğu bizi yalnızlığa itiyor. Dostlarımıza, ailemize, sevdiklerimize gereken zamanı ayıramıyoruz. Ve bu yalnızlığı azaltmak için de sosyal medyada daha hızlı ve kolay ama suni bir iletişim yolunu seçiyoruz.

İtiraf edelim, dijital mecraların sunduğu imkânlar bize daha cazip geliyor. Bu yüzden de “bir şeyleri kaçırıyor olabilirim.” telaşıyla arkadaşımızın, dostumuzun, eşimizin yanındayken bile elimiz telefona uzanıyor.

Biraz garip gelebilir ama ben dijital medyayı insanın kendi gerçekleriyle yüzleşmesi için ciddi bir imkân olarak görüyorum. Elinizde bir telefon, ekranda milyonlarca seçenek ve nefsinizle baş başa bir hâl içindesiniz. İnançlarınızın, diğer insanlara gösterdiğiniz kişiliğin ne kadar sahici olduğunu görme imkânı buluyorsunuz. Belki de siz bildiğimiz kişi değilsiniz. Bırakın bizi kendinizi de kandırıyor olabilirsiniz. Yüzleşme zamanı.

Burada bir sıkıntımız var; inancımız bize günaha giden yolları kapamayı öneriyor. Oysa dijital medyada hiçbir sınırlama yok. Hatta sahte hesaplarla istediğiniz kişi bile olup nefsinizin talep ettiği her şeyi yapabiliyorsunuz. Kimse bilmeden. Bir Allah biliyor, bir de yazılımlar. Bizim de istediğimiz bu değil mi? Ben yapayım ama bedel ödemeyeyim.

Zayıf insanların tabiatı, nefsiyle baş başa kaldığında daha çok günaha meyleder. Bu yüzden günaha giden kapıları açmamak, günaha yaklaşmamak tavsiye edilir. Oysa dijital medyada bütün yollar açık ve günaha giden milyonlarca seçenek ekranda bize bakıyor. Herhâlde insanoğlu iyiliğe ve kötülüğe giden bu kadar çok ve kolay bir imkânla ilk kez karşılaşıyordur. Şaşkınlığımız da bu yüzden. Hazırlıklı değildik ve kontrol bizde değil.

Herkes bilir ki teknoloji, onu ortaya çıkaran bilgiden muaf değildir. Ve o bilgiyi kullanan kişinin düşünce dünyası o teknolojiye sızar. Bu bilgiye, o bilgiyi kullanan kişinin felsefi arka planına ve yaşam tarzına hâkim değilseniz karşı çıkmak, mesafeli durmak, sakıncalarını veya zararlarını konuşmaktan başka yol bulamıyorsunuz. İşte bu aşamada, nostaljik özlemler, (Ah eskiden ne güzel sohbetler ederdik.), arkaik önyargılar (Teknoloji maneviyatımızı öldürüyor.), edebî çözümlemeler (Yalnızlaşan bireyin ruhu çürüyor.), kültürel itirazlar (Artık komşularımızla görüşemez olduk.), bilimsel analizler (Big Data yeni panoptikonumuz) vb. savunma mekanizmalarımız ortaya çıkıyor.

Özümüze Özçekim

Bana öyle geliyor ki öz güven sorunu olanlar daha çok selfie yapıyor. Kendi olamayan, kendine yetemeyen, kendiyle yetinemeyen kişi başkası olmak, başkasına göstermek, başkalarının ilgisine mazhar olmak ister hatta başkaları için yaşar. Sosyal medya, özellikle de selfie bunun için biçilmiş kaftan. Dijital mecralar, bizi başka biri olmaya ve yeni yaşam şekillerine ya da hep sakladığımız ve artık yaşamak istediğimiz gerçek kişiliğimize bürünmeye zorluyor.

Künhüne varamadığımız bilgi teknolojilerinin zararlarını konuşmaktan vazgeçmeli, muhatap olduğumuz yaşam tarzını derinlikli analiz etmeliyiz. Henüz selfienin felsefesini yapan sahih bir doktora tezimiz bile yok. Kâbe’ye el sürerken fotosunu çekip paylaşan Müslüman, bizim için artık yaralı bir bilinçtir. Bunun bile farkında değiliz.