Makale

NACİYE SUBAŞI İLE TEZHİP SANATI ÜZERİNE

Söyleşi: Mahir Kılınç

NACİYE SUBAŞI İLE TEZHİP SANATI ÜZERİNE…

1960 yılında İstanbul’da doğdu. Sanat çalışmalarına 1980 yılında İstanbul’da Kubbealtı Akademisi Tezhib Nakışhanesi’nde başladı. Burada Prof. Dr. Çiçek Derman’ın derslerine devam etti. 1984 yılında Kültür Bakanlığı’nın Topkapı Sarayı’nda açtığı Nakışhane’den mezun oldu. Türk tezhip ve kalem işi sanatlarında Osmanlı klasik üslubunu yeni bir anlayışla yorumlayıp günümüze taşımaya çalışan sanatçı, hat sanatçısı olan eşi Prof. Dr. Hüsrev Subaşı ile birlikte Kahire, Dubai, Tunus, Cidde, Berlin, İstanbul, Tahran ve Tokyo’da kişisel sergiler açtı. Ayrıca Geleneksel Türk Sanatları alanında Türkiye’de düzenlenen devlet sergileri de dâhil 40’a yakın karma sergiye iştirak etti.

Naciye Subaşı, Uluslararası Al-Burda Yarışmasında üçüncülük (2008); Peygamber sevgisi konulu Uluslararası Al Mahabba Awards yarışmasında hilye çalışması ile Grafik Art dalında birincilik (2008); Muscat Festivalinde tezhip dalında kültür, sanat ve yaratıcılık (2012); Dubai’de düzenlenen Global Art Awards yarışmasında Dijital Art Award ödülü (2017) aldı.

Klasik malzemeyi çağdaş bir anlayışla günümüze aktaran sanatçı, renk ve motif anlayışı yanında tasarım düşüncesine getirdiği yorumlarla da dikkat çekmektedir.

Sanata farklı bir pencereden baktığınızı “Sanat bir hobi değil, bir yaşam ve disiplin işidir.” sözünüzden anlıyoruz. Bize sanat anlayışınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?

Sanat yolculuğu hiç de öyle sanıldığı gibi kolay değil. Hele hele tezhip, çok ince ve sabır isteyen bir sanat dalı. Ciddi anlamda emek, yoğun bir çalışma gerektiriyor. Bu sanatla yıllarca iştigal eden biri olarak gördüm ki bu iş, bir aşk ve gönül işi. Bu alana gönül vermeyen ya da hayattaki bazı sorumluluklarından fedakârlık yapamayan insanlar bu sanatı sürdüremezler. Tezhip, bir düzen, ahenk ve disiplin gerektiriyor. Günde en az altı saat çalışıyorum. Hatta bazen çalışmalarımın on-on iki saati bulduğu oluyor. Çünkü bu sanatta kazanılacak olan ivme, zamanla elde ediliyor. Sevgi ve azimle çaba göstermek, imkânsız birçok şeyi mümkün kılıyor. Ben tezhip sanatına Kubbealtı’nda başladım ki o zamanlar sadece orası böyle bir eğitim veriyordu, burada Çiçek Derman Hanım hocamızdı. Üç sene kadar oraya devam ettim, sonrasında Cahide Keskin Hanım’ın önderliğinde Kültür Bakanlığı organizasyonunda Topkapı Sarayı’nda aldığım iki yıllık eğitimin ardından klasik tezhip anlayışında eserlerle çalışmalarımı sürdürdüm.

Yeni bir şeyler üretme arzusu ile üç boyutlu süslemeler denemeye başladım. Yıllar içinde bu tarzı klasik tezhip çalışmalarımın içinde de kullanmaya başladım. Eskiden matbaa yoktu. Eserler, hattatlar tarafından elle yazılır ve müzehhipler tarafından sayfalarının kenarına tezhipler yapılırdı. Böyle eserler özel olarak saklanır veya müzelerde camekân içinde teşhir edilirdi. “Daha görünür bir eser nasıl oluşturabilirim?” düşüncesiyle hazırladığım kabartma çalışmalar buna imkân verir mahiyetteydi. Biraz da albenili, ya da yer yer dekorasyona yatkın bir tarz oluyor. Bu şekilde devam ediyorum.

İslam medeniyetinde Kur’an-ı Kerim’e gösterilen saygının sonucu hattın yanı sıra onu en güzel şekilde bezeme isteği ve heyecanıyla ortaya çıkan tezhip, İslam coğrafyasında farklı sanatçılar ve ekolleri ile çeşitlilik kazandı. Sizi tezhip sanatı ile buluşturan şey neydi? Sanat anlayışınızda hangi sanatçı ve ekoller belirleyici oldu?

Tezhiple Hüsrev Bey’le nişanlandıktan sonra tanıştım. “O, hat yazıyor; ben de acaba tezhipleyebilir miyim?” düşüncesiyle başladım. Hayat felsefem tüketerek değil, üreterek yaşamaktı. El işlerine yatkınlığım çoktu. Ortaokul ve lise yıllarımda defterlerimin kenarlarına amatörce zencirekler çizer, süslemeler yapardım. Şimdi onlara bakıyorum da şu an tezhipte kullandığımız zencirekler ama o dönemde onları henüz adlarını bilmeden çiziyordum. O zamandan sanata yatkınlığım varmış ve o yönde yürüyecekmişim demek. Allah vergisi bir şey bu.

Kubbealtı ağırlıklı olmak kaydıyla Topkapı Sarayı ekolü, sanat anlayışımda etkindir diyebilirim. Klasik tezhipten ayrılmadan yıllar içinde kendi tekniğimle oluşturduğum mücevher tezhip tarzı eserler üretiyorum. Yeni açılımlar ve yeni arayışlar, hem sanat hem de sanatçı için gereklidir. Aynı tarzlar insanları da sanatçıyı da sıkıyor, herkes yeni şeyler görmek istiyor.

Tezhip sanatına yeni bir perspektif kazandıran üç boyutlu çalışmanızla Dubai’de 800 küsur aday arasından Global Art Awards yarışmasında birincilik ödülünü alarak göğsümüzü kabarttınız. Sizce eserinizi ön plana taşıyan unsurlar nelerdi ve ödülü aldığınızda neler hissettiniz?

The Global Art, on beş kategoride eserlerin değerlendirildiği bir yarışmaydı. Ben o yarışmaya “Digital Art” dalında katıldım. Ödül kazanan eserim, kâğıt üzerine çini tarzında, nazar boncuğu şeklinde, lacivert ve beyaz renklerin hâkim olduğu mücevher tezhip çeşidi ile oluşturduğum bir çalışmaydı. Dijital ortamda ses ve görüntü efektleri ile zenginleştirilerek yarışmada aday oldu. Tabii ki ödül almak güzel bir duygu. Ülkem adına çok mutlu oldum ve gurur duydum. Biz kendi şahsımıza bir pay biçmiyoruz ama böylesi ödüller, sanatçıyı onurlandırıyor ve motive ediyor. Ödüller aslında işimizi ve sorumluluğumuzu azaltmıyor, aksine çoğaltıyor. Dolayısıyla daha çok çalışmak zorunda kalıyorsunuz.

Hiç şüphesiz sanat ve ruh birbirlerine nüfuz ederek gelişen iki unsur. “Tezhip sanatı ruhi yolculuğumu aydınlatan bir ışık oldu.” sözünüzden hareketle sanat ve ruh arasındaki ilişki hakkında neler söylemek istersiniz?

Sanat, insan yaşamına yalnızca estetik, etik değerler getirmekle kalmaz aynı zamanda ona derinlik ve anlam da katar. Sanat, insan ruhunu, dolayısıyla insanı terbiye eder. İster resim olsun ister şiir ya da müzik, sanatın amacı, bizi hakikate götüren yolun kapısını aralamaktır. Sanatçı, varlıkların derinliklerinde en büyük sanatkârın izlerini arayarak kaybettiği değerlerin peşine düşer. Ürettiği eserler de o minvalde olur. Sanatçının amacı iyiyi, güzeli, doğruyu bulmak değil mi? O zaman önce kendi ruhunu geliştirecek, ondan sonra faydalı eserler üretecektir. Sanat, kişinin estetik anlayışından zuhur eder. İnsan ruhunu inceltir ve insanın güzele meyletmesini, güzellikleri keşfetmesini sağlar. İnsan ruhu zaten güzel yaratılmıştır. Etrafındaki güzellikleri gördükçe ruh da tekâmül eder. Ruh geliştikçe, güzelleştikçe bu güzellikleri çeşitli formlarda birer sanat eseri olarak ortaya koyar. Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen insanın kendisine ve topluma bakışı da pozitif yönde olur.

Tezyinî sanatların temelinde deseni oluşturan motifler, tezhip ustasının seçtiği bir modelin gerçek görünüşünden hareketle tasavvur derinliği içinde yeni bir yorum kazanır. Bu derinliğin neşet etmesinde hangi amiller rol oynar?

İlahi aşkın basamağıdır sanat. İslam sanatçısı önce tefekkür ediyor. Evrendeki bunca güzelliğin, tecellinin arkasında tevhit var. Bu birliği ifade, terennüm anlamında ne üretebilirim duygusuyla yolculuğa çıkılıyor. Allah, kâinatı en güzel şekilde yaratmış. Sanatçı da yaratılmış olan her şeyden esinlenerek ve bunları soyutlayarak motiflerini ortaya koyuyor. Yaratmanın ancak Allah’ın eliyle olabileceği düşüncesinden sıyrılmadan tasarımlarını oluşturuyor.

Tasavvur derinliğinin oluşmasında da en önemli etken, yaşadığınız toplum. İslam toplumu zaten size o ruhu veriyor. İslam sanatı “En güzelini yakalayabilmek nasıl olur?” düşüncesiyle çıkmış, tekâmül ede ede böyle bir noktaya gelmiş. Sanatçılar, İslam’ın ruhuna uygun bir şekilde onu geliştirmeye çalışmışlar. 16. yy. sanat açısından en görkemli zamanlarını yaşamış; ne kadar teşvik söz konusu olursa o kadar ilerleme kaydetmiş. Belki de bundan sonra en parlak devrini yaşayacak. Her devir kendi sanatını oluşturur diye düşünüyorum. Yeni açılımlar eskilerini tüketemez. Eskiyi tekrar etmek de sanatı ileriye götüremez. Eskiyi yok sayamazsın ama yeniye de kapalı olmamak gerekiyor. Eskinin üzerine bir şeyler bina ede ede belki önümüzdeki yüzyıllarda çok daha farklı ekollerde bir şeyler çıkacak. Aslında bu da sizin tasavvur derinliğinizi oluşturan bir unsur. Yeter ki toplum, kültürel kodlarının çizdiği yolda yürüsün.

Son yıllarda toplumun ve bilhassa gençlerin Klasik Türk İslam sanatlarına daha fazla teveccüh gösterdiği gözlemleniyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Genelde Klasik Türk İslam sanatlarına, özelde ise tezhip sanatına ilgi duyanlara ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

Bu sanat dalıyla uğraşmak isteyenler, öncelikle bu işe hobi olarak yaklaşmamalılar. Gerçekten inanarak, severek, fedakârlık ederek yapacaklarsa bu işe yönelmeliler. Tezhip sanatının ciddi bir disiplinle yapılacağını bilmeliler. Öyle vakit geçireyim düşüncesiyle icra edileceğini zannetmek bu sanata haksızlık olur. İşin muhteremliğini önemseyerek çalışmaları ve sebat etmeleri, usta terbiyesinden de geçmeleri gerekiyor. Çünkü kişi ustasından sadece sanatı öğrenmiyor, onun yanı sıra o usulü, adabı, ahlakı da öğrenmiş oluyor.

Ayrıca bu sanat için çalışmak, özverili olmak, araştırma yapmak, belirli bir bilgi birikimine sahip olmak, kütüphanelere gitmek, sergilere katılmak, sanatla ilgili çeşitli etkinlikleri takip etmek gerekiyor. Biz bir motif için günde kaç tane cami gezerdik. Şimdiki gençler bu anlamda çok şanslı. Ellerinde, her türlü imkân var. Bir tuşla tüm müzelere, kütüphanelere ulaşabiliyor, her şeye erişebiliyorlar. Basılı, görsel yayınlar da gençler için büyük bir nimet. Onlara tüm bunları düşünerek ve zorlukları göze alarak Tezhip sanatına başlamalarını öneririm.