Makale

Bi’ Tebessüm

Bi’ Tebessüm

Büşra Küçüksucu

Odasının ahşap penceresinden içeri dolan martı sesleriyle uyanan Şüheda, içinde deniz kenarında olma isteği duydu. Pencerenin demir kolunu çevirerek açtığında uzun bir cadde uzaklığında olsa da çiğ deniz kokusu küçük odasının içine doldu.

Evleri Hüdai yokuşunu tırmanınca tesbihçi amcanın karşısındaki soluk benizli sarı apartmanın dördüncü katındaydı. Taze sabah içinde sahilde yürüyüş yapmaya dair kuvvetli bir istek uyandırdı. Annesi kahvaltıyı hazırlayana kadar gidip gelebilir hatta cadde üzerindeki fırından mis kokulu taze ekmekleri daha dumanı üzerindeyken kahvaltıya yetiştirebilirdi.

Kulaklıklarını taktıktan sonra aynada kendine çekidüzen vererek beyaz spor ayakkabılarını giydi. Tam kapıyı çekip çıkacakken başını içeri doğru uzatarak mutfaktan tıkırtıları gelen annesine seslendi: “Bir saate gelmiş olurum anne.” Annesinin “Tamam kızım” dediğini duymaya vakit kalmayacak bir ivedilikle kapıyı kapattı. Merdivenlerden inerken telefonundan radyoyu açtı. Onlarca müzik uygulaması olsa da Şüheda radyo programlarında çıkan müzikleri, radyo muhabbetlerini dinlemeyi seviyordu. Sabah programını sunan meşhur ses “Unuttuk gülümsemeyi, günaydın demeyi…” dedi. Bu cümle zihninde şok etkisi oluşturmuştu. Kendisine tempo vermesi ve cümlenin şok etkisinden kurtarması amacıyla kanalı değiştirerek hareketli bir şeyler aradı. Biraz sonra istediği tarz müziği bulmuş olmasına rağmen aklında o cümle sürekli tekrarlanıyordu: “Unuttuk gülümsemeyi, günaydın demeyi…” Ne kadar doğruydu… Hatta o kadar unutulmuştu ki unutulduğu bile unutulmuş, eksikliği hissedilmez hâle gelmişti. Sahile inen yol boyu karşılaştığı insanların yüzlerini inceledi. Gencinden ihtiyarına herkesin yüzlerine baktı. Kimisinin yüzünde kaygı, kimisinde düşünceler, kiminde telaş, kiminde duyarsızlık, kiminde öfke vardı ama hiç birinde tebessüm görememişti. Şüheda sahile indiğinde kendi kendine: “Madem unutuldu o hâlde gülümsemeyi ben hatırlatacağım.” diye niyet ederek karşısına çıkan ilk çifte gülümseyerek “Günaydın” dedi. Çift, tebessüm ve selamı üzerlerine alınmayarak önce etrafına bakındı. Kendilerine olduğunu anlayınca mütereddit bir hâlde yarım bir gülümsemeyle: “Size de…” diyerek birbirlerine baktılar. “Acaba nereden tanıyor olabiliriz?” sorusuna cevap bulmaya çalışıyor gibiydiler. Şüheda birkaç adım ileride bankta oturan hanıma yöneltti tebessüm dolu yüzünü: “Günaydın!” dedi. Kadın etrafına bakındıktan sonra başka birine söylediğini düşünerek cevap vermedi. Öyle ya, insan tanımadığı birine neden gülümsesin ki? Şüheda biraz daha yürüdükten sonra denizi ve gökyüzünü seyre dalmış, mütebessim bir hanım gördü. Heyecan içinde ona yaklaşarak: “Günaydın hanımefendi!” dedi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. Kadın yüzündeki güneşin doğuşuna benzeyen muhteşem gülümsemesiyle Şüheda’ya döndü: “Günaydın genç bayan. Ne güzel bir sabah değil mi?” Şüheda: “Aslında çok da güzel olduğundan emin değilim.” diye cevapladı inkisarla. Kadın, sesinde hissedilen samimiyetle: “Neden böyle düşünüyorsun?” diye sordu. Şüheda hiç düşünmeden: “Bu sabah toplum olarak büyük bir yitiğimizin farkına vardım. Tebessüm etmek. Yürümeyi yeni öğrenen çocuklar gibi tebessüm denemeleri yaptım. İnsanlar şaşırıyorlar, bu çok üzücü…” Kadın gülümseyerek Şüheda’ya baktı: “Bana biraz vakit ayırırsan tek başına nasıl tüm dünyaya tebessümü yayabileceğinin sırrını sana verebilirim.” dedi.

Kulağa bir hayal gibi gelse de, düşüncesi bile genç kızın hoşuna gitmişti. İkisi beraber yeni boşalan banka oturdular. Kadın Şüheda’ya yönelerek: “Ayna nöronlarını daha önce duymuş muydun?” diye sordu. Şüheda olumsuz anlamda başını iki yana salladı. Kadın devam etti: “Ayna nöronları beynimizde bulunan muhteşem bir sistemdir. Bir toplumun alışkanlık, gelenek ve öğretilerinin yayılmasını sağlar. Tabii bu olumsuz yönde de olabilir.”

“Nasıl yani? Pek bir şey anlayamadım.”

“Ayna nöronları, ismi gibi karşısındaki kişinin davranış ve duygularını yansıtır ve taklit eder. Hatta düşüncelerini bile… Bu nöronlar sadece insanlarda değil hayvanlarda da vardır hatta onlarda daha fazla gelişmiştir. Bu yüzden kedi ve köpekler karşısındaki insanın duygularını tamamen anlayabilirler. Sana bunu bir koyun sürüsü örneği üzerinden anlatacağım. Büyük bir koyun sürüsünün en başındaki koyun uzakta bir kurt görse, müthiş bir korkuya kapılsa, ayna nöronlar sayesinde bu korku tüm sürüye yayılır ve hepsi aynı anda tedbir alırlar.”

Şüheda araya girdi: “Ama bu muhteşem bir şey!”

“Kesinlikle. Ayna nöronlar aynısını taklit eder. O yüzden başarı filmleri izlemek adaptasyon için çok önemlidir. Nöronlar sayesinde izlediğimiz şeyi yaşıyormuş gibi hissediyor ve taklit etmeye başlıyoruz.”

“Yani bu demek oluyor ki ben gülümsemeye devam ettikçe karşımdaki insan istese de istemese de gülümseyecek öyle mi?”

“Evet, kesinlikle bu şekilde olacak. Senin gülümsediğin biri bunu girdiği başka bir ortamda yapacak, başlangıcı sen olan bu gülücük oradan başka bir yere irtihal edecek, oradan başka bir yere derken tüm dünyaya jsenden doğmuş olan gülücük yayılmış olacak.”

“Bu muhteşem bir şey. Ancak bunun tam tersi de söz konusu öyle değil mi?”

“Maalesef… İşte tam da bu yüzden somurtmaya mahir bir topluluk hâline geldik. Her birimiz farkında olmadan ve istemeden içinde bulunduğumuz duygu, düşünce ve hâlleri birbirimize bulaştırıyoruz. İnsan başkalarını taklit ederek öğrenme eğilimindedir. Ortamda negatif biri varsa negatifi hisseder ve çoğaltırız, pozitif varsa pozitifi… Fizyolojik olarak taklit etmeye programlanmışız çünkü.”

“O pozitif kişi neden ben olmayayım ki?”

Kadın gülümsedi: “Sen bu sabah samimi bir arayışla yola çıktın ve cevabını buldun.”

Şüheda kalbinde derin bir huzurla ayağa kalktı: “Çok teşekkür ederim. Bana muazzam bir ufuk kazandırdınız.”

Kadın gülümsedi. Şüheda saatine baktı, vakit epey geçmişti. Hızlı adımlarla eve yürüdü. Yoldan annesine söz verdiği sıcak ekmek almayı unutmadı. Fırına girdiğinde önünde üç kişi vardı. Fırıncı büyük bir ciddiyetle kaşlarını çatmış, müşterilerin yüzlerine bakmadan şeffaf eldiveniyle ekmekleri poşete koyuyordu. Şüheda’ya sıra geldiğinde genç kız “Günaydın!” dedi neşe dolu bir sesle. Ekmeklerden başını kaldıran fırıncı onun yüzünün her zerresine yayılmış sevgi dolu tebessümü görünce kocaman gülümsedi. Gerilen yüz kasları ve kaşları rahatladı, gözleri ışıl ışıl parladı. Senelerdir gergin görünen bu fırıncının gülümsemesi çok kıymetliydi.

Şüheda fırından çıktıktan sonra da buharı tüten ekmekler gibi sıcak sıcak tebessüm dağıtmayı ihmal etmedi. O, kendine ve tebessümünün gücüne inandıkça gerçekten herkes kendi gibi gülümsemeye başlamıştı. Demek az önce kendisi tereddüt ettiği için insanlar mütereddit bir gülümsemeyle onu cevaplıyorlardı.

Eve geldiğinde kahvaltı sofrası hazırdı. Güneş gibi tebessümü ile sofrada uyuklayan ailesini de tebessüm enerjisiyle aydınlattı. Erkek kardeşini göremeyince: “Ahmet hâlâ uyanmadı mı anne? diye sordu.

Annesi: “Sen belki unutursun diye onu ekmek almaya fırına göndermiştim şimdi gelir.” dedi.

Tam o esnada kapı çaldı. Şüheda kapıyı açtığında kardeşi Ahmet yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ablasına sarıldı: “Abla bu sabah kendimi muhteşem hissediyorum!” dedi.

Şüheda taaccüp içinde sevinçle gülümsedi kardeşine. Ahmet hazır olan sofraya otururken neşeyle konuşmaya başladı: “Az önce fırından ekmek alırken fırıncının yüzünde bahar gibi bir tebessüm vardı. Bana öyle içten gülümsedi ki tüm zerrelerim saadetle uyandı. Âdeta hücrelerimin şükrünü duydum. Meğer sevgi müthiş bir hismiş!”

Annesi: “Bizim cadde üzerindeki fırıncı mı? Ben kaç senedir onun hiç gülümsediğini görmedim.” diyerek şaşırdı.

Şüheda dünyanın bu denli hızlı değişmeye başlamasına şaşırarak mutlulukla: “Tebessümüm bana geri döndü!” dedi.