Makale

HAKİKAT ÜZERE YÜRÜMEK

HAKİKAT ÜZERE YÜRÜMEK

Selvigül Kandoğmuş Şahin

“Sözümüz eksik, hayatlarımız yarım, kalbimiz sallanıyor içimizde, direnmeye hazır hayatlar ver bize Rabbim!” (Nuri Pakdil)

Baharların vardır, sonbaharın, ilkbaharın, kışın ve dahi yakan kavuran yazın vardır. Mevsimler dönüşüp dururken ve yıllar devrilirken; kanın deli deli akarken damarlarında, birden dizlerinin dermanı kesilir, saçlarına aklar düşmeye başlar, dinmeyen sızılarla ürperten acılar odağında azalarında bir yoklama başlar ansızın. Ansızın gözlerine bir perde iner sanki. Böyledir ey yolcu, doludizgin koştuğun yollarda bir gün yorulacağın aşikârdır. Bir gün apansız yağan ilkyaz yağmurları değil de yüzünü okşayan sonbahar meltemi daha bir yakın gelir sana. Sen artık yola revan olmuşsundur, dermanın yoktur ama yol vardır önünde yürünecek, menzile varılacak ve sefer başlayacak.

Kirli bir zamandır akan avuçlarında. Bu senin içine doğduğun zamandır, yaşaman gereken bir hayat, yürümen gereken bir yol vardır. Seni bekleyen menziller bir bir dizilmiştir önüne. Ama durmaksızın tüm kirliliği ve fesada varan bozgun zamanları ile akar ahir zaman avuçlarına ve dahi tüm yollarına.

Sen ey yolcu, arınma zamanlarına doğru yola revan olduğunda başlar her şey. Değil mi ki Efendimiz de risaletten önce kutlu bir yolda, bir kutlu yürüyüşe hazırlanıyordu. Tükeniş duraklarındaki insanlığa taşımak zorunda olduğu kutlu bir yükü vardı. Onun mübarek azalarını titreten, kırk yaşının erdem ve onurlu zamanlarında, tertemiz yaşantısının nişanesi gibi yüreğine yürüyen bir temiz emanet ırmaktı vahiy…

Yürüyüş başlayacaktı; kirlenmiş, onursuz yaşantılara doğru. Cahiliyenin en azılı zamanlarında, putlarla işgal olmuş mekânlara, zihinlere ve dahi hayatlara doğru bir kutlu yolculuk başlayacaktı.

“Ey örtülere bürünen kalk!”

Senin için artık mübarek olan, mukaddes olan, kutlu sefer başladı. Sen artık tüm dünyalıklardan, tüm zalimlerden, tüm haksızlıklardan ve tüm azgınlıklardan beri olarak bu kutlu yürüyüşe adım aldın.

Efendimizin Mekke’si vardı. Bizim modern zaman sokaklarımıza, cahiliye zamanlarımıza eş, nice sancılı, acılı hâlleri kuşanmış zamanlardı Mekke’nin zamanları.

Senin Mekke’n neresi ey yolcu? Medine’n var mı? Seni bekliyor mu? Yürek ülkenin kuşlarını uçurmak ister misin bir gün Medine’nin serin, sıcak, soğuk rüzgârlarına.

Asırlar öncesinde mübarek yüreği, yanan, kurumuş çöller gibi kavrulan yüreklere emaneti abıhayat gibi akıttığında çıkmıştı yola Kutlu Nebi.

Dârülerkam’da yol arkadaşlarını bir bir seçecek, onları eğitecek, yürek kilitlerini çözecek, yine yüreklerini bu davanın sönmeyecek zamanlarına ateşleyecekti. Sonra biliyordu, bilenen yürekler, Dârünnedve’nin karanlık ruhuna karşı hep savaşacaklar, hep direneceklerdi.

Artık kıyamete kadar sürecek bir yolculuk başlamıştı ve öncüler yerlerini bir bir aldılar ey yolcu. Kutlu zamanlardan ahir zamanlara doğru, dünyanın göklerinde parlayan ay ve güneş gibi, sönmeyen yıldızlar gibi bir bir dizildiler ahir zaman ümmetinin önüne…

Senin zamanların da yaşanmış geçmiş her zaman gibi kirli, bulanık sularla yıkanır ey yolcu. Senin de yolunun üzerine dizilmiş zamane ayartanların vardır. Kirlenmiş, kinlenmiş bir güruh durmaksızın akıp durur önünde. Mekke’nin çileli günleri vardır ya işte modern zaman girdabında senin de çileli zamanların vardır. Ruhun sıkışır, acıların ayyuka çıkar. Daralırsın kirlenmiş saatleri kuşanmış bu zamandan. Bazen bakarsın her şey sanki ruhunu tarumar etmek için, senin temiz ve arı tüm anlarına saldırıya geçer.

İsmet Özel ne diyordu “Yola inananlarla çıkılır, ikna edilmişlerle değil.” Senin gerçekten teslim olmuş, gönülden inanmış yoldaşların var mı ey yolcu, bak bir çevrene. Dostlarına, akrabalarına, arkadaşlarına, yarenlerine, evlatlarına. Nerede kiminle berabersen bir bak yanındaki yoldaşına.

Yoldaşınla, arkadaşınla, dosdoğru yolu da beraber yürüyebilecek misin? Senin dosdoğru yolunun üzerine dizilmişlere dön ve bak. Sonra anlamlı bir soru yönelt: “Bu yükü, bu ağır yükü ben kiminle taşıyacağım?”

Senin yolculuğun ezelden ebede bir seyr-u süluk ve sen bu yola revan olduğunda umut ve korku arasında bir eşsiz denge kurmalısın yürek coğrafyana ki ibren şaşmasın. Yaşam yolculuğunda dönüşerek, direnerek yola revan olacaksın. Çağın tüm kirliliklerine arkanı dönerek yürüyeceksin hakikat üzere. Usta Nuri Pakdil: “Gerçek iman: Dönüştürücüdür, tüm yeryüzünü; Hak’ka doğru.” diyor ya. İşte o zaman tıpkı ustanın dediği gibi, bir inkılap duyarlılığı ile hayra, güzelliğe, istikamete attığın her adım seni yaşaman gereken gerçek seferlere taşıyacak ey yolcu unutma!

Umudu ve sabrı kuşandığın zaman yollar açılır bilesin. Umutsuzluğa yenik düşenler, yeis içinde olanlardır unutma. Senin zamanlarında yollarına çıkan her olumsuzluğa karşı sen azmi kuşanacaksın. Her yeis hâlinde yeniden sarılacaksın çare olan, deva olan ayetlere. Umut ve azim ve dahi istikamet üzere çıktığın yollar seni menziline taşıyacak unutma.

Her kirlenmiş vakit, her kinlenmiş zaman, her körelmiş bozguna uğramış umut, her sönmüş ocak ve yurt inadına seni umuda taşıyacak. Sen sabrı kuşandığında anlayacaksın bu yola gerçekten inanmışlarla çıkılır. Bu yola azmetmiş yiğitlerle çıkılır. Aceleci kalabalıklar kesecek önünü, acizliği kuşanmışlar olacak, hile ve nice ayartan hâlleri ile dünya öylece duracak karşında. Sen umuda, sen çarelerin çaresine yönelecek ve yükün ağırlaşsa da sabrı kuşanacaksın. Omuzların çökse de dizlerinde derman kalmasa da yine direnecek ve sabırla duayla yöneleceksin Rabbine. Bekleyeceğin duraklar olacak, sonra durmaksızın koşacağın ve yürüyeceğin hayat durakları. Ama nerede, nasıl ve ne şekilde beklemesini, yürümesini bilmezsen yolunu şaşırırsın ey yolcu. Beklemen gereken yerde beklemesini bilmeli, beklememen gereken yerde de yola revan olmalısın.

“(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et…” (Nahl, 16/125)

Yürümen gereken yolda öyle bir yürü ki ey yolcu, her hâlin ve tavrın örnek olsun insanlığa. Söylemlerini bırak, sözlerini unut, tavsiyeleri bir kenara koy, sen şimdi yaşa ve yaşat. Sen şimdi insanlığın hayatına akan, sancılara, yokluklara, yaralara, yangınlara merhem olan âdemsin. Sen şifasın, dermansın, dertlere ortak, yolların en has yolcusu. Şu kararmış göklerde, kana batmış yeryüzünde tüm bozgunlara rağmen ayartanlara ve bozulmuş çağa karşı göğsünü siper etmelisin.

Şimdi yolun dik, yolun dar, yolun çıkmazlara varıyor olsa da sen duaya dur ey yolcu. İstiâze ve istiâne ile sen en yüce olan Rabbine iltica et ki, yalnız olmadığını anlayasın. Bu kutlu yolculukta seni Rabbine taşıyan yegâne azığın, yolun, dermanın, şifan duadır unutma.

Dar ve çıkmaz vakitlerde, yangınlarda, çaresiz kaldığın, hastalıklara düçar olduğun zor zamanlarda Rabbine nasıl gönülden yöneldinse ey yolcu; nimetler, ödüller, evlatlar, has dostlar etrafını sardığında, bollukta, ferahta da Rabbine yönelecek, O’na yalvaracaksın.

Yol uzun ve meşakkatli olsa da bu yürüyüş hep sürecek unutma. Dünya kabuğu kalındır, yükü ağırdır, omuzlarına çöker, içine derinden derine çöreklenir seni hep karanlığa ve umutsuzluğa çağırır. Oysa sen dünya kabuğunu kırmalısın. Dünyanın tüm kir ve pisliklerinden arınarak, korkularından sıyrılıp yürümelisin hakikat üzere. Yürüyerek yenileneceksin. İşte o zaman tüm körelmiş umutlar üzere yola çıktığında, tükenişlere karşı bir direnişle bilendiğinde, yollar sana açılacak, dualar ırmak ırmak çölleşen ruhuna yürüyerek seni hakikat ırmağında yıkayacak. O zaman anlayacaksın, yola ikna edilmişlerle değil yola gerçekten inanmışlarla çıkılacağını ve dahi, yolu terketmemek gerektiğini. Her daim yolda, olmak gerektiğini anlayacaksın. Çünkü unutma; yürümek teslim olmak, yürümek direnmek, yürümek arınmak ve yürümek hiçbir zaman alanı terk etmemektir.

Yüce Rabbimin yarattığı kâinatta her şey hareket üzere. Her şey yol alıyor, dönüşüyor, değişiyor, doluyor, boşalıyor, çürüyor, tamama eriyor, temizleniyor, kirleniyor ama sürekli hareket hâlinde. Unutma, durmak çürümektir. Durgun sular içilmez, çünkü bakteri üretir, bozulur. Akan su kir tutmaz. Sen de akmalısın ey yolcu, hayatın damarlarında. Çünkü sen eşref-i mahlûkatsın. Etrafın kuşatılmış da olsa, dünyalıklar ve ayartanlar her köşe başında seni çağırsa da sen bu istikamet üzere revan olduğun yoldan ayrılma ey yolcu. Unutma bu yolculuğun sonu büyük kurtuluş koşusuna taşıyacak seni Rabbinin müjdelediği gibi:

“Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” (Âl-i İmrân, 3/133)