Makale

HİLAL-İ AHMER KADINLAR CEMİYETİ

HİLAL-İ AHMER

KADINLAR CEMİYETİ

Nermin TAYLAN

Cephede bazen bir hemşire, bazen bir hasta bakıcı, bazen şefkatli bir anne bazen de merhametli bir aile bireyi olarak gece gündüz çalışan melekler ordusu... Hilal-i Ahmer Kadınlar Cemiyeti.

Cephe gerisinde askerlerin yaralarını tedavi eden, giyecek ihtiyaçlarını gideren, elleriyle ilmek ilmek işlediklerini ihsan ve inayetle sinelerinde harmanlayarak vatanı korumakla görevli erlerin yardımına koşan, Balkan Savaşlarından Çanakkale’ye, Kut’ül Amare’den Milli Mücadele’ye durmadan, yılmadan, bıkmadan vatanı müdafaada üzerlerine düşen görevi yerine getiren “Hilal-i Ahmer Hanımlar Cemiyeti ve Darussınaa” üyeleri...

Birliklerini tamamlamaya çalışan ülkelerin varlık savaşları, aynı ırktan bazen aynı dinden milletlerin toprak kavgaları, tarihinden gelen düşmanlıkla imparatorlukları masa başında bölüşme toplantıları, İstanbul rüyası uğruna kurulan hayaller ve belki bizler için en önemlisi Türkleri Anadolu’dan çıkarma ve geldikleri yere gönderme
yahut gitmiyorlarsa o topraklarda yok etme planları, XIX ve XX. yüzyılda Osmanlı coğrafyasını ve pek çok dünya ülkesini âdeta kan gölüne çevirmişti.

Dünya üzerinde girişilen bu savaşlar, şüphesiz pek çok ihtiyacı beraberinde getiriyordu. Özellikle cephelerde yaralanan askerlerin tedavisi ve geride bıraktıkları ailelerin fakr u zaruret içerisinde olmaları bu ihtiyaçların en bariz örnekleriydi. İşte bu sebeple XIX. yüzyılda süregelen savaşlarda yaralanan, hastalanan, ihtiyaç hâlinde olan askerlerin yardımına koşmak fikri bazı aydınlar tarafından ortaya atılmaya başlandı.

İlk olarak 1862 yılında Jean Henry Dunant’ın Solferino Savaşı’nda gözlemlediği yıkımları yayınlaması üzerine bir yardım kuruluşu olması gerektiği dillendiriliyor ve mezkûr kuruluşun temelleri 1864 yılında imzaya açılan Cenevre Sözleşmesiyle başlamış oluyordu. Böylece Uluslararası platformda varlık gösterecek olan ilk insani yardım kurumu Salib-i Ahmer (Kızılhaç) kuruluyor, sözleşmeye 1865 yılında imza atan Osmanlı Devleti de sözleşmeyi onaylayıp imzalayan ilk dünya ülkelerinden biri oluyordu.

Asırlarca ihsan, inayet, yardım ve hoşgörü gibi sıfatlarla ismi yan yana anılan Osmanlı Devleti, 5 Temmuz 1865 tarihinde imzaladığı sözleşmenin kuruluşundaki “haç” simgesinin Hristiyanlığa ait olduğu gerekçesiyle 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Salib-i Ahmer (Kızılhaç) sembolünün yerine Hilal-i Ahmer (Kızılay) kullanacağını bildirmiş ve bin yıllardır Türklerin sembolü olan “Hilal” kurumun sembolü olmuştur. Böylece 14 Nisan 1877 tarihinde Hilal-i Ahmer Cemiyeti; Mecruhin ve Zuafayı Askeriyeye İmdad ve Yardım Cemiyet-i Osmaniyesi, “Hilal-i Ahmer” olarak net bir şekilde vücut bulmuştur.

Kuruluş yönetmeliğinde tam teşekküllü bir şekilde yapacağı tüm faaliyetleri sıralayan dernek, yönetmeliğinin birinci maddesinde yer alan “Zat-ı Hazreti Padişahînin himayesi ve Veliahd Sultan Hazretlerinin fahri başkanlığında kurulduğu” ifadesinden anlaşıldığı üzere Saray tarafından desteklenmiştir. Bunun haricinde Veliaht Şehzade Yusuf İzzettin Efendi kendi mülklerinden birini Hilal-i Ahmer Genel Merkezi olarak kullanılmak üzere bağışlamış ve derneğin tüm çalışmalarını desteklemiştir. Kendilerine sunulan tüm bu imkânlardan dolayı derneğin yönetim kurulu, yaptıkları faaliyetleri daha da yoğunlaştırmak ve Osmanlı kadınlarını da faaliyetlere dâhil etmek amacıyla hanımlar heyeti oluşturma kararı almıştır. II. Meşrutiyet ile birlikte eğitim, sanayi gibi alanlarda daha da etkin olmaya başlayan kadınlar, Hilal-i Ahmer içerisinde bir hanımlar teşkilatı kurma çalışmaları başlatmışlardır.

Evvela Başkadınefendi Kâmres Hanım himayesinde kadınlar arasında bir yardım komisyonu oluşturulmuş ve bu komisyonun başarılı olmasından sonra 20 Mart 1912 tarihinde “Osmanlı Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi” kurulmuştur. Kurulan bu yeni teşkilatta ise ilk vakitler çekimser kalan dönemin önde gelen kadınları birer birer Hilal-i Ahmer faaliyetlerine katılmaya başlamışlardır. Dönemin tanınmış asker, sivil, bürokrat, eşraf hanımları demadem merkeze üye olurken cemiyetin fahri başkanlığına Başkadınefendi Kâmres Hanım getirilmiştir.

Özetle; 93 Harbi, Osmanlı Yunan Savaşı, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında verilen kayıplar bir ihtiyacı da beraberinde getirmiş cephelerde savaşan askerlerin ihtiyaçları artık had safhaya ulaşmıştı. Uzun yıllardır süregelen savaşlar, yitirilen canlar, zayi olan hayatlar ve cephelerde hâlâ yaralı, hasta ve muhtaç hâlde bulunanlara bir şefkat elinin dokunması gerektiğine inanan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, bünyesinde “Darussınaa”yı kurmuş, bu vazifeyi de kadınlar üstlenmişti. Şimdi erler cephelerde vatanı müdafaa etmeye çalışırken kadınlar da cephe gerisinde onların ihtiyaçlarını karşılayacaktı. Cephede savaşan askerlere, yaralı ve hastalara, kimsesizlere, bakıma muhtaç olanlara, şehit ve asker ailelerine, göçmenlere, esirlere, acizlere yardım etmek amacıyla kurulan teşkilat, faaliyetlerini bağış kampanyalarının yanı sıra aşhane, çayhane, hastane, dispanser, sanatevi, atölyeler, nekahethane gibi kuruluşlar aracılığıyla gerçekleştirmeye başlar.

Hülasa Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında kurulan pek çok dernek arasında yer alan Hilal-i Ahmer yapmış olduğu faaliyetlerle kısa zamanda kendisini diğer derneklerden öne çıkarmış ve son dönemin en önemli yardım derneği olmuştur. Osmanlı toplumunda yardımlaşmayı sağlayan, sevgi ve şefkat duyguları uyandırarak toplumsal dayanışmayı en üst seviyeye çıkaran kuruluş, cephede ve cephe gerisinde çalışarak yaralı askerlere, hasta, kimsesiz ve muhtaç durumda olanlara gerekli gözetim ve bakımı sağlamayı amaçlayarak bu uğurda gereken ne ise yapmıştır. Bunlardan başka şehit ailelerine, askerlere, göçmenlere, yoksullara, fakir fukara, garip gureba, ihtiyaç sahibi kim varsa yardım etmiş, hastaneler açarak hastalara yardım etmenin yanı sıra hastabakıcı ve yardım personeli eğitimi vererek sağlık personeli yetiştirmiştir.

Yardım toplama amacıyla sergiler, konferanslar, toplantılar düzenlemiş uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde olmuştur. Seminer ve konferanslar münasebetiyle eğitimci bir kurum olma özelliği taşımasının yanı sıra ordunun ihtiyaç duyduğu sağlık malzemelerini üreten atölyeler kuran dernek, sargı bezi ve zehirli gazlardan korunmaya yarayan ağızlık ve burunluğa kadar birçok alanda malzeme üretmiştir.

Üzerinde durulması gereken konulardan bir diğeri ise Balkan Savaşları sırasında Yunanların, Bulgarların, Sırpların ve Karadağlıların Müslümanlara karşı uygulamış oldukları zulüm sebebiyle halkın Rumeli’den İstanbul’a göç etmek zorunda kalmasıdır. Göç eden bu muhacirler arasında himayeye muhtaç kimsesiz dul kadınlar ile genç kızlar ve şehit çocukları da bulunuyordu. Payitahta gelen bu göçmenlerin ve ihtiyaç sahiplerinin farkına varan Hilal-i Ahmer Hanımlar Cemiyeti buna bir çözüm bulmak amacıyla kendi bünyesinde Darussınaa isimli bir şube açarak “gelinlik çağına gelmiş ve kimsesiz kalmış muhacir genç kızları, biçare ihtiyar kadınları, kimsesiz çocukları korumak, onlara bir vasıta-i maişet temin etmek” için küçük fabrikalar açıyordu.

Kuruluşundan itibaren muhtaç olana yardım eden Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi, Çanakkale Savaşı’nın çıkması üzerine Osmanlı hanımlarını şu sözlerle işbaşına çağırmıştır: “Ellerinizi kollarınızı mu’tel kılmayınız! Vatan yalnız silahla müdafaa olunmaz. Müdafaanın bir de manevi olan kısmı vardır. Harbe giden erkeklerin istirahat-i vicdaniyesini temin için arkada bıraktıkları evlad u iyale hüsnü muamele ve ibraz-ı muavenet etmek, sonra da sahne-i harbde mecruh düşen gazileri tedavi ve teselli eylemek, kadınlara terettüb eden vezaif-i vataniyenin en birincisidir… Askere çamaşır yetiştirmek lazım; dikiş dikmek veyahut diktirmek arzu edenler her gün sabahtan akşama kadar Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi’ne müracaat edebilir…”

Hilal-i Ahmer Hanımlar Merkezi’nin bu çağrısı kısa sürede İstanbul ve çevresinde büyük yankı buldu. Vatan görevi addederek gerek el gerekse şefkatleriyle ihtiyaç sahiplerinin yaralarını sarmayı vazife bildiler. Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Dr. Besim Ömer Paşa’nın öncülüğünde 1913-1916 yılları arasında hastaların tedavisini gerçekleştirebilmeleri için hastabakıcı kursları düzenledi, bu kurslarda eğitim gören Safiye Hüseyin Elbi ve Münire İsmail gibi isimler, Balkan ve Çanakkale Savaşlarında görev aldılar. Bilindiği gibi 25 Nisan 1915–1 Temmuz 1915 tarihleri arasında Çanakkale Savaşı’ndan İstanbul ve çevresindeki hastanelere gönderilen yaralı sayısı 56.394, hasta sayısı 2.358’dir ve bu hastaların tedavisinde bu kurslarda yetişen hastabakıcılar büyük ölçüde görev almıştır.

Hilal-i Ahmer Cemiyeti Hanımlar Merkezi, Çanakkale Savaşları sırasında en büyük ve kapsamlı yardım faaliyetini Darussınaa’da milyonlarca çamaşır ve yatak takımı levazımı hazırlayıp ordu için binlerce çorap, eldiven, boyun atkısı örmekle yapmıştır. Yüzlerce kadınımız kızımız, geceli gündüzlü gönüllü olarak çalışarak tam vaktinde orduya levazım göndermiştir. Bunların dışında karyola, terlik, kundura, sedye, kazgan, uçluk, teneke, lamba, dolap, iskemle, koltuk değnekleri, maşrapa, tükürük hokkaları ve telden sargı yatakları gibi ihtiyaç duyulan her şeyi Darussına’da en ucuz ve yeterli şekilde üretmeyi başarmışlardır.

Evet; onlar Fatma Bacı’dan Hayme Ana’ya, Hatice Turhan Sultan’dan Bezmialem Valide Sultan’a bir şefkat elinin dönem emanetçileri ve Hilal’in o vakitlerdeki sancaktarları. Anadolu’nun şefkatli sinesinin bekçileri... Erler cephede vatan için çarpışırken boş durmayı ayıp sayan, emeklerinden, vakitlerinden, canlarından, kanlarından vatan için vazgeçen Hilal-i Ahmer Hanımları...