Makale

AHMED HAMDİ AKSEKİ GÖZÜYLE VAAZ HİZMETLERİ VE VAİZ

AHMED HAMDİ AKSEKİ GÖZÜYLE

VAAZ HİZMETLERİ VE VAİZ

Dr. Mehmet BULUT
DİB Başkanlık Müşaviri

“Vaiz, mürebbi-i ümmettir, muallim-i fazilettir, mulâkkin-i hikmettir, varis-i vazife-i nübüvvettir.”

(Ahmed Hamdi Akseki)

Bütün bir ömrü boyunca Ahmed Hamdi Akseki’nin üzerinde durduğu (“üzerinde durduğu” ifadesi yavan kaçtı; “üzerine titrediği” demem lazım) konulardan biri eğitimse diğeri kuşkusuz irşattır, vaaz ve nasihat hizmetleridir. Esasen eğitim ve irşat arasında yakın bir irtibat bulunmakta. İrşat, eğitime vabeste bir hizmet. Burada din eğitiminden söz ettiğim izahtan varestedir. Aldığımız eğitim ve müktesebatımız nispetinde insanları İslami konularda aydınlatabiliriz. Bir önceki yazımızda merhum hocamızın eğitim konusundaki hassasiyeti, eğitim müesseselerinin ıslahı doğrultusundaki çabaları üzerinde durmuşken, bu yazımızda da onun vaaz hizmetleri ve vaizler meselesine ilişkin düşüncelerinden, bu konudaki şahsi çabalarından bir kısmına yer vermeyi uygun gördük.

A. Hamdi Akseki’nin Tedrisat Umum Müdürü sıfatıyla 1923 yılında hazırlayıp Şeriyye ve Evkaf Vekâletine takdim ettiği raporlardan biri, “Yeni İslam Medreseleri Hakkında Mühim Bir Rapor” başlığını taşıyordu ve önceki yazımızda bu rapora değinmiştik. Akseki benzer şekilde, o yıllarda bir ihtisas, bir meslek medresesi olarak faaliyet gösteren “Medresetü’l-İrşad” çerçevesinde de bir rapor hazırlamış ve bu raporunda özellikle irşat, davet, vaaz ve vaiz meseleleri üzerinde durmuştu. Birincisi gibi bu raporunu da sözü edilen vekâlete takdim etmişti. Keza diğeri gibi bu çalışması da yine Sebilürreşad dergisinde yayımlanmıştı. (c. 21, sayı: 538-539, 21 Haziran 1339/1923, s. 142-144.)

Kuşkusuz onun eğitim ve irşat konularındaki etütleri bu iki çalışmadan ibaret değildi; yüzyılın başından vefat ettiği 1950’ye kadar bu konular onun sürekli ilgi alanı içinde olmuştu. Aşağıda belirteceğimiz üzere, o, bu meselelerin sadece teorisi üzerine fikir üretmekle de yetinmemiş, vaaz, irşat, eğitim, öğretim faaliyetlerinin bizzat içinde bulunmuş, bu konulara ilişkin eserler de yazmıştır.

Akseki, “Medresetü’l-İrşad” başlıklı bu raporunda da genel anlamda din eğitim kurumlarının zamanın icaplarına karşılık verebilecek şekilde mükemmel hâle getirilmesi için yapılması gereken işleri sıralayarak önerilerde bulunmuştu. Bu bağlamda vaaz hizmetlerinin önemi ve hizmetine son derece ihtiyaç duyulan ideal bir vaizin nasıl olması gerektiği üzerine görüşlerini de dercetmişti.

Raporuna, insanlar arasında hikmetle, mevize-i haseneyle emr-i bi’l maruf, nehy-i ani’l münker görevini yerine getirecek bir grubun, bir heyetin bulunmasının Kur’an emri olduğunu hatırlatarak başlayan Akseki, bu vazifeyi üstlenen kişilerin, üstlendikleri vazifenin ulviyetini müdrik olmaları gerektiğini bilhassa vurgulamıştı. “Ümmetin öncüleri” olarak nitelediği vaizlerin Allah’a, Peygambere, ümmete ve bütün insanlara karşı mesuliyetinin büyüklüğünü söylemeye bile gerek olmadığını belirten Akseki, “Vaiz nasıl olmalı?” sorusuna cevap babında birtakım özellikler sıralamıştı. Buna göre vaiz;

- Âlim ve hakîm olmalı;

- Allah’ın emir ve nehiylerini, bunlardaki hikmetleri, “tekâlif-i şer’iyye ve mesalih-i ibadı”, “sünen-i nebeviyyeyi” bütün incelikleriyle bilmeli;

- Tefsirlerle yakından ilgilenmeli, birçok hadisi ezberlemiş olmalı;

- Ayrıca, “bir münkiri ilzam ve ıskat edebilecek kadar” akli ilimlerden, fen bilimlerinden “behremend” olmalı;

- Bütün bunlarla birlikte vaiz, fasih ve beliğ bir “hatib-i natuk” olmalı; vaizin hitabet gücü cemaati teshir etmeli, sözleri gönüllerde yer tutmalı.

Ona göre, son derece mühim olan vaaz ve irşadın “icabat-ı asra, iktiza-yı zaman ve mekâna, ihtiyacat-ı nâsa” göre muhtelif usullerle ifa edilmesinin hikmet ve maslahata muvafık olacağı şüphesizdir. Haddizatında bu kadar ehemmiyeti olan bu meseleyi ihmal etmek, din namına pek büyük bir zarardır.

“Ve’l-Asri Tefsiri” adlı eserinde Akseki, hakikatlere ve faziletlere davetin, bunları anlatmanın yollarından biri hikmet ise diğerinin de vaaz ve nasihat olduğuna işaret ederek bu eserinde her iki yolu da kullandığını ifade eder.

Akseki sözü edilen raporunda der ki; “Kendi vazife ve mesuliyetinin kutsiyet ve azametini idrak edecek kadar âlim, cemaatin her saatteki gerçek ihtiyaçlarını takdir edecek hakîm vaizler yetiştirmek bu ümmetin üzerine borçtur. Ancak, nitelikli vaiz istihdamı, ‘marifet iltifata tabidir’ fehvasınca, biraz da vaizlik mesleğinin maddi manevi yönden itibarını yükseltmeye vabestedir. Yetenekli insanları vaizliğe teşvik ve sonuçta ihtiyacı duyulan ‘âlim ve hakîm’ vaizler istihdam edebilmek açısından vaizlerin özlük haklarının iyileştirilmesi de önemlidir.”

Akseki, çağdaş insanı sahih din konusunda aydınlatacak yetkin vaiz yetiştirememenin doğuracağı elim sonuçlarından birinin, “Halka ahkâm-ı diniyye namına akıl ve şer’in harîm-i irfanına sığmayacak bî-esas hurafeler, İsraili hikâyeler” telkin edilmesi olduğuna dikkat çekerek, bu duruma düşülmek istenmiyorsa, vaaz kürsülerini yetkin vaizlere teslim etmek gerektiğini haykırır. O, akıl sahiplerini ağlatacak değil tefekküre sevk edecek vaizler istemektedir.

Aslında geçen yüzyılın başında ferasetli bir kısım zevat, vaiz yetiştirme meselesinin öneminin farkına varmış ve Osmanlı’nın son dönemlerinde, 1913 yılında ehliyetli vaiz yetiştirmek amacıyla İstanbul’da “Medresetü’l-Vaizîn” adıyla bir irfan müessesesi vücuda getirmişlerdi. Daha sonra bu ihtisas okul, “Medresetü’l-Eimme ve’l-Hutebâ” ile birleştirilerek “Medresetü’l-İrşad” adını almıştı. Bu gelişmeyi hatırlattıktan sonra Akseki, Medresetü’l-İrşad’ın kuruluş amacının dönemin yetkililerince, “aktar-ı İslamiyede ahkâm-ı âliye-i Kur’aniyye ve sünnet-i seniyye-i nebeviyye dairesinde mekârim-i ahlakiyeyi ve Din-i Mübin-i İslam’ın terakkiyat-ı medeniyeye hâdim hikem-i celile ve mevaız-ı hasene-i içtimaiyesini neşir ve tamim edecek erbab-ı irşad ve davetçiler yetiştirmek” olarak açıklandığını belirtir. Akseki, medresenin bu amacının gerçekleşmesi için buradan mezun olacakların öncelikle Anadolu’da gezici vaiz olarak görevlendirilmelerini, bunun dışında o yıllarda orduda mevcut olan alay müftüsü ve tabur imamlıkları kadrolarıyla sefaretlere imam olarak tayin edilmelerini önermişti.

Sözünü ettiğimiz raporunun devamında henüz eğitim vermekte olan Medresetü’l-İrşad’ın esaslı bir ıslahı için yapılması gereken işleri maddeler hâlinde sıralamıştır. Bu maddelerden birinde Akseki, “Vaizin vazifesi yalnız kürsüye çıkarak nasihat etmek olmamalı. Aynı zamanda köylülerimizin ahkâm-ı âliye-i diniyye ve ahlak-ı seniyye-i Muhammediyye dairesinde inkişafını ve idari, iktisadi, zirai her türlü refahını temin edecek amelî vasıtalarla çalışmakla da mükellef olmalı” demektedir. Bu tespitlerini Akseki, bütün Anadolu’yu bizzat gezerek dinî müesseslerde yaptığı araştırma ve gözlemler sonucu yapmıştı.

A. Hamdi Akseki, vaaz konusunda sadece teorik bilgiler vermekle kalmamış, bizzat vaaz ve irşat hizmetlerinin içinde bulunmuştur. Bulunduğu görevlerden biri kürsü vaizliğidir. Başkan olarak yaptığı seyahatlerde, gittiği yerlerde zaman zaman onun vaaz ettiğini biliyoruz. Bu vaazlardan bir kısmı günün basınında haber konusu da olabilmiştir. Mesela, 8 Eylül 1950’de Bursa’ya yaptığı seyahat sırasında Ulu Camii’nde verdiği vaaz, günün gazetelerinde de haber olarak yer almıştır. Gerektiğinde basın toplantısı yapmaktan, vaaz ve konferanslar vermekten, ceza ve tutukevlerini ziyaret edip hükümlülerle sohbet etmekten geri durmamış, bu vesilelerle yaptığı sohbetlerde halkı irşat etmeye çalışmıştı. Hangi amaçla toplandıklarına bakılmaksızın, bir yerde insanları toplu hâlde bulması, irşat adına onun için bir fırsat doğmuş anlamına geliyordu. Halkevlerinde yaptığı bir vaaz ve sohbete bir yetkilinin, vaaz yerlerinin cami kürsüleri olduğunu ileri sürerek karşı çıkması üzerine hocamızın verdiği cevap dikkat çekicidir: “Vatandaşları nerede kalabalık bulursak orada hitap etmek isterim.”

Diyanet İşleri Reis Muavini ve Diyanet İşleri Başkanı olduğu sıralarda zaman zaman teşkilata yayınladığı genelgelerde de vaaz hizmetleri üzerinde durmuştu. Bu tür genelgelerde, yılların ihmaliyle halkın dinî irfanında oluşan derin boşlukları irdeleyerek vaaz ve irşat hizmetine duyulan ihtiyaca dikkat çekmişti. Bilhassa ramazan aylarında irşatla görevli din hizmetlilerine her zamankinden fazla mühim vazifeler terettüp ettiğini hatırlatmıştı. Yapılacak vaaz ve diğer irşat hizmetlerinde göz önünde tutulması gereken prensipleri de bu genelgede ayrıntılı olarak sıralıyordu. Şöyle diyordu mesela;

“Din namına söz söyleyecek, vaizlik ve mürşitlik edecek olanların yalnız hak yolunu tanımaları yetmez, aynı zamanda o doğru yola çıkan yolların nerelerden sapmak ihtimalinin bulunduğunu da iyice bilmeleri icap eder.”

1945 yılında, “Müftü ve Vaizlerin Ödevleri Hakkında Gerekli Açıklama” başlığıyla ve “Diyanet İşleri Başkanı Vekili Muavin” imzasıyla yayınladığı kapsamlı genelgede şöyle diyordu: “Her şeyden evvel esaslı din terbiyesi ve bilgisi almış, müspet ilimlerle de mücehhez kudretli din adamlarına, münevver vaizlere şiddetle ihtiyacımız vardır. Mabetlerimizi ancak bilgili ve fazilet sahibi vaizlerimiz şenlendirecektir.”

Akseki’nin vaaz hizmetleriyle ilgisinin bir diğer boyutunu da vaaz örnekleri yayımlama doğrultusundaki çabaları teşkil eder. Müşavere Heyeti azası bulunduğu bir sırada Aksekili Ahmed Hamdi Efendi, Ankara Alaaddin Camii’nde 1929 yılında verdiği vaazlarda yeri geldiğinde iktisat ve tasarruf konularına da temas etmiş, bilahare notlarını derleyerek Müslümanlıkta İktisat ve Tasarrufun Ehemmiyeti adıyla bir kitap hâlinde yayınlamıştır. (Köy Hocası Matbaası, Ankara 1932, 35 sayfa.) Ayrıca o, ta 1930’lu yıllarda “Dinî Öğütler Vaizlere Vaaz Numuneleri” adını verdiği bir seri vaaz örnekleri yayımlamayı düşünmüş, ancak tespitlerimize göre bu seriden sadece “Kuvvet ve Tayyare” adıyla hazırladığı bir broşür Diyanet İşleri Reisliğinin altıncı kitabı olarak 1935’te yayımlanmıştır.

Vaaz hizmetleri, bütün zamanlarda önem arz etmiş bir konudur; keza, nitelikli vaiz yetiştirme meselesi Diyanet İşleri Başkanlığının her zaman gündeminde olmuştur. Merhum Ahmed Hamdi Akseki Hocamızın vaaz hizmetleri ve vaizler konusundaki düşüncelerinden günümüzde de rahatlıkla faydalanabileceğimizi belirterek bu yazıma son veriyorum.