Makale

Öğüt Mektupları-Pendnameler

Öğüt Mektupları-Pendnameler

Ayşe Ünüvar

Kulak Verelim, Geçmişten Bir Mektup Bin Öğüt Var

Belki de bir öğüde ihtiyacımız var, dedi içimizdeki ilk ses. Öğütlemek, öğüt almak, ahlaki yönden olgunlaşmayı gerçekleştirmek gerekti belki de. Sosyal koşulların bu kadar karmaşık olduğu günümüzde, sevmeyi, saymayı unuttuğumuz hatta anlaşılmak isteyip de bir köşeye çekilip beklediğimiz zamanlardayız. Teknolojik gelişmeler o kadar hızlı bir hâl aldı ki… İnsanoğlu bir tenhaya çekilip yüreğini dinleyemiyor o ilk, en saf, en duru sesi duyabilsin. Bazen bir omuz arıyor başını koyacağı bazen bir diz.

Büyükler! Eskiler. Eskimeyen eskiler vardı evimizde önceleri. Köşe başı minderde oturan bir babaanne, bir dede, bir büyük hala, büyükanne ya da mahallenin en yaşlısı, güngörmüşü… Uzaktalar şimdi. Belki de biz uzaklaştık. Zaman uzaklaştırdı bizi. Şartlar, ekonomik koşullar, kazanma, yaşama derdi çekirdek bir aile tutumu geliştirmemize sebep oldu şimdilerde. Artık çekirdek ailelerimizle bile bir araya gelebilmek için akşam yemeklerini bekler olduk. Geleceğiyle ilgili bir yol gösterici arar oldu çocuklar. Ya büyükler, onların da kendi başlarının çaresine bakmaları gerekti. Çünkü büyüğün bir büyüğü yoktu ev içlerinde yahut yakınlarda…

Ne yapmalı, kimden bir tutam öğüt almalı, hangi kapıyı çalmalı, çıkmazları nasıl aramalı derken “okumak” dedi o ilk ses! Okumak iyileştirir sizi. En çok ihtiyacı olan duydu bu sesi ve yol gösterecek kitapları aradı. Yeniler çok tanıdıktı, dinlendirdi ruhunu fakat yetmedi, eksik bir şeyler vardı. Yorulmuş, yolunu kaybetmiş, dahası çıkmaz yollara sapmış insan, eskilerin ne dediğini merak edince bir kitap geçti tozlu bir rafta eline. Adını hiç duymadığı bu kitapta neler yazıyordu neler. Ruhuna aradığı bu ses tanıdık gelince harf harf kelime kelime yokladı. Düşledi. Ağladı. Anladı ve kitabın içinden nefes nefes üflenen cümleleri yeni zamanların kaygıyı, hızı, kazanmayı baş tacı eden insanlarına aktarmaya karar kıldı. Kitabın adı “Pendname” idi. Pendname kelimesi Fars kökenliydi. Pend, nasihat, vaaz, öğüt; name ise mektup, risale, kitapçık anlamları taşıyordu. Pend-Name Türkçemize “öğütler kitapçığı” olarak çevrilmişti. Bu kitap ve türleri insanlara öğüt vermek, ahlaki birtakım tutumlar edindirmek maksadıyla yazılan nasihat kitaplarıydı.

Pendnameler hem halk kitlelerini hem de devleti yönetenleri ahlaklı erdemli kılmayı amaçlıyordu. En meşhur pendname örneği ise Feridüddin Attar’a aitti. Feridüddin Attar; Tıp doktoru, şair, mutasavvıf ve eczacı idi. Nişabur’da doğmuştu. Attar adı ilaç, parfüm ve esans satan babasından dolayı verilmişti. Dönemin en büyük din bilginlerinden biriydi. Yaşamında dünyalık hazlardan uzak durup, Allah’ın yasakladığı şeylerden kaçınmayı düstur edinmişti.

Pendnameler dinî, tasavvufi ve ahlaki karakterde manzum (şiir) ve mensur (düz yazı) olarak kaleme alınırlardı. Mesnevi nazım şeklinde ifade edilmeleriyle meşhurdular. Tevhit, Münacat, Naat, Zamanın Padişahına övgüde bulunulan bölümlerden teşekkül ederler. Eserde öğretme ve telkin esastır. Kuran-ı Kerim ayetleri ve hadis ile belgelendirme yapılarak desteklenirler. Feridüddin Attar’ın Pendname’si İslam ülkelerinde her türlü halk tabakasında önemli ve anlamlı bir yer edinmiştir. İslami görüşe dayanan bu kitap, pratik ahlak kuralları ve muaşeret tarzlarını ele almıştır. En basit yaşam kuralları üzerinde durarak hayata olumlu veriler sağlamıştır.

Attar, Pendname’sinde üslubuna derin bir itina göstermiş olup günümüz edebiyat dilinde bizlere de bazı nasihatler bırakmış sanki. Öyle ya nasihat etmek için erdem gerek, gönül gerek, duru ve derin bir yaşam gerek dedi yine o ilk ses… O vakit durdu düşündü insan, eskiden kalanların değeri belki de gönülden yapılmalarıydı. Dedi ve devam etti; pendnameler öğüt kitaplarıydı madem, öğüt almak için insanın kendi hâlini bilmesi gerekmez miydi? Hangi yoldayım? Nereye, neden gidiyorum? Gitmek gerek mi? Hayat çile mi? Çekmek gerek mi? Tüm sorular insanı çıkmaza yöneltmiyor muydu? Çıkmaz neydi? Dar kritik vahşi koşullarda el ele nasıl verilmeliydi? Kitaba kulak ver, dedi ilk ses. İnsanın bir bilenin öncülüğüne aklıyla gitmeye, her daim her zamanda ihtiyacı vardı demek. İnsan olan yanılır, yanlışa düşerdi çünkü. Bizi o yanlıştan kurtaracak “şeylerin en saf hâli”ydi. Gönülden gelen duru seslere kulak vermeliydi o zaman. Büyüklerin büyüklenmeyen sözlerine, iç açıcı, yara sarıcı öğütlerine. Gitmeye kalktığımızda düşmelerimize bir el uzanmalı kaldırmalıydı bizi… Kalk dedi insan, kalk! Tarih eskimemiş kitaplarıyla aydınlatıyor yolumuzu. Uzandı, açtı kitabı, Attar şöyle diyordu sekiz asır önce Pendname’de:

“… Oğlum: Düşün ki neden var oldun? Herkes kendi gamını çeker yavrum. Tanrı seni yoktan var etti ki, Hakk’a tapasın diye. Mademki varsın, Tanrı kulu ol. Hayâlı, vergili cömert ol. Günlerini yemek ve uyumakla geçirme. Sabah ve akşamlarnı Tanrı zikriyle yaşat! Hele sabah aydınlığında çok uyuma yavrum. Nefsini oburluğa alıştırma yavrum!” (Pendname - F. Attar, Çev. M. Nuri Gençosman, İstanbul: 1985, s. 59-60).

Nasihat, öğüt, mektup, geçmişten bize kalan sözler, deyişler, anlamlar ne kadar da önemliydi aslında. Bir iz, bir işaret, bir haritaydı belki. Bilmediğimiz bir yolda bizi aydınlatacak yol işaretleriydi nitekim. Kulak vermek, duymak, aktarmak ve toplumu aydınlatmak gerekti. Pendnameler de bize toplumsal ahlakı pratik anlamda nasıl var edeceğimizi temiz bir üslup ile belgelendiren saf, derin, manidar sözlerden oluşan, İslami altyapıya sahip, günümüz anlamıyla bir bakıma kişisel gelişim kitaplarındandı. Dönemin şartları ile günümüz şartları farklı bile olsa insanların bu kitaplardan edineceği çok güzel ilkeler vardı. Zira Attar, yaşamla ilgili tecrübe ve görüşlerini bazen derin bazen sade bir sezişle kaleme dökmüş ve kişi kendine uygun olan hâli seçip alsın istemişti sanki… Modern dünyanın karmaşasında bize rehber olabilecek nadir kitaplardan biri olan Pendname dünya ile aramızdaki çelişki bağının çözülebilmesi için herkes adına aralanmalıydı belki de…

Edebî alanda Pendnamelerin yazımı Tanzimat dönemine kadar devam etti. 16. yüzyılda Güvahi’nin, 17. yüzyılda Ömer Fuadi Efendi ve Askeri’nin Pendnameleri buluştu okurlarıyla. 18. yüzyılda Rusçuk’lu Zarifi Ömer ve Naim’in öğütleri işlendi satırlara. Osmanzade Taib’in Hülasatü’l-Ahlâk’ı, Nahifi Süleyman’ın Nasihatü’l-Vüzera’sı, Sünbülzade Vehbi’nin Lütfiyye’si devam ettirdi bu geleneği. 19. yüzyılda Vakanüvis Esad Mehmed Efendi’nin Pendname’si geldi artları sıra.

Toplumsal, ahlaki ve siyasi yapıya benzer etkilerde bulunan başka öğüt kitaplarının da Türk edebiyatında var olduğunu söylemek gerekli. Örneğin, Sadi Şirazi’nin Bostan ve Gülistan’ı. Beydeba’nın Kelile ve Dimne’si. Ya da hepimizin okuması anlaması ve üzerinde derin derin düşünmesi gerektiği Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eserleri zikredilmelidir bu minvalde. Yusuf Has Hacib’in, Kutadgu Bilig (1070) adlı eserinde, başta tevhit, naat, dört halifeye övgü, zamanın padişahına kaside yer alır. İçinde bulunduğu toplumun fertlerine her iki dünyada da mutlu olmanın yollarını göstermek için yazılmış bulunan bu eser, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı fert-toplum ve devlet yaşantısının ideal bir tarzda düzenlenmesine yardımcı olur. Edip Ahmet’in Atabetü’l- Hakayık’ı, Hoca Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet’i ve daha niceleri sayılabilir pendnameler arasında. Her biri iyi ve ahlaklı insan yetiştirmek amacı ile kaleme alınmış olup gelecek nesillere tarihsel bir öğüt düşmek maksadı gütmektedirler… Öyleyse Attar’ın Pendname’sinden birkaç güzel iz daha düşelim yeni zamanlara, yeni insanlara ve kulağını açıp geçmişin öğüdüne kalbini verenlere;

HAYAT

Dört şey iyi gelir herkese.

Ey aziz; söyleyeyim sana, öğren, dinle.

İlki adaletli olmak.

Sonra kendi aklından haberdar olmak.

Sabırla yaklaşmak.

İnsanlara saygı duymak.

FIRSAT KAÇTI MI GELMEZ BİR DAHA GERİ

Gittikten sonra geri gelmesi imkânsız dört şey var.

Ağzından bir laf kaçar ya da fırlarsa ok yaydan,

Nasıl getirirsin söylenilen sözü geri?

Geri döndüremez kimse geçip gideni.

Nasıl geri döner attığın ok?

Nasıl gelir geri zayi ettiğin ömür?

Kim konuşursa düşünmeden,

çok pişmanlık duyar sonunda.

Söyleyebilirsin söylemediğin şeyi.

Söyledin mi bir kez, nasıl gizlersin?

Ganimet bil her nefeslik ömrü.

Bir geçti mi gelmez bir daha geri.

Geri çeviremez kimse kaza kaderi.

Razı olan kaza kadere, etmemiştir kötü.

Emniyette olmak isteyen, vurmalı ağzına mühür.

Bil değerini ömrün.

Gelip geçti mi, göremeyeceksin bir daha