Makale

BAKİ KALAN: Salih Ameller

BAKİ KALAN: Salih Ameller

Her insan ardında iyi bir eser, iyi bir iz bırakmak ister. Kalıcı bir şeyler yapmayı, bırakmayı arzular. Peki, kalıcı olan nedir? Asırlar sonrasına kalan yıkılmaz, güçlü ve göz alıcı binalar mı? Mirasını devralıp çoğaltacak evlatlar mı? Yoksa bir kitap ya da yetiştirilen öğrenciler mi? Gerçekte neyin kalıcı olduğunu şu kıssadan öğreniyoruz:

Biri diğerinden çok daha varlıklı iki arkadaş vardır. Daha varlıklı olan, bahçesinin güzelliği, ürünlerinin çokluğu ile diğerine karşı böbürlenir durur. Üstelik bu serveti ve malının sonsuza kadar devam edeceğini sanmaktadır. Hatta onun için bu da yeterli değildir, Allah katına vardıklarında orada da arkadaşından daha iyi konumda olacağını zannetmektedir. Tüm bu düşüncelerini arkadaşına da söyler. Arkadaşı ise ona, bahçene girdiğinde “Maşallah, Lâ kuvvete illâ billah” deseydin ya, der. “Lâ kuvvete illâ billah”, yani Allah’tan başka güç, kuvvet sahibi yoktur; kuvvet, güç yalnız Allah’ındır. O vermezse biz hiçbir şeye sahip olamayız. Sahip olduğumuz her şeyi bize O vermiştir. Daha sonra böbürlenen adam bütün servetini kaybeder ve pişman olur. Kehf Suresi’nde anlatılan bu kıssanın ardından şu ayet-i kerime gelir: “Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.”
(Kehf, 18/46).

Salih Amel Nedir?

Salih amel, başta yaptığımız ibadetler olmak üzere insanlara fayda veren her türlü hâl ve hareketlerimize, davranışlarımıza varıncaya kadar birçok iyi, güzel işi içine alan bir kapsama sahiptir. Hayırlı evlat yetiştirme, sadaka-i cariye, insanlara eziyet veren bir şeyi yoldan kaldırma, anne babaya iyi davranma, faydalı ilim, insanların arasını düzeltme, kişinin ailesine iyi davranması, helalinden kazanma ve daha birçok büyük küçük iş, amel-i salih kapsamına girer. Elmalılı Hamdi Yazır, salih ameli tarif ederken yapılan işin Allah’ın indirdiği hükümlere uygun olması gerektiğini söyler. Bunun yanı sıra işin, tam bir ihlasla ve iyi niyetle yapılması ve Allah’ın rızasına uygun bir iş olması gerektiğini de ekler (Hak Dini Kur’an Dili, III. 3, 1740).

Müminin salih ameller işlemesi gerekir. Salih amel işleyen; kendisine, ailesine, çevresine ve insanlara faydalı işler yapar, faydasız işlerden uzak durur, yaptığı işleri de baştan savma değil iyi yapar.

Salih amel yapanın kalbi rahattır, endişeden uzaktır. Çünkü bilir ki yaptığı iş hardal tanesi ağırlığında da olsa, gizli saklı kalmış da olsa, kimseler bilmese de Allah onu çıkarır, getirir, yani karşılığını verir (bkz. Lokman, 31/16).

Yapılan salih bir amelin kalıcılığı uzun sürebilir. Kişi öldükten sonra bile amel defterinin açık kalmasını sağlayan ameller vardır. Hayırlı evladın yapacağı dua, anne babanın derecesini yükseltir. Okuyanlara güzel şeyler öğreten bir eseri kaleme alanın amel defteri kapanmaz. Sadaka-i cariye kabilinden olan bütün ameller böyledir. Fayda vermeye devam ettikçe sahibinin amel defterine işlenir.

Salih amelle ilgili dikkatimizi çeken en önemli husus, Kur’an-ı Kerim’de iman etme ile bir arada zikrediliyor oluşudur. “İman edip salih amel işleyenler…” ifadesi birçok ayet-i kerimede geçer. Salih amel, imandan ayrılmamıştır. Yani bir amelin salih olması için iman şarttır. Dolayısıyla müminin salih ameller işlemesi gerekir.

Niyet

“Ameller niyetlere göredir.” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1) hadisi gereğince bir işteki niyetimizin ne olduğu çok önemlidir. Yapılan bir amel uzaktan iyi görünebilir ama Allah katında kabul edilip amel-i salihten sayılması için niyet de önemlidir.

Amelin karşılığının niyete göre verileceğini bir hadis-i şerifte zikredilen örnekten daha iyi anlıyoruz: Kıyamet günü Allah’ın huzuruna bir kimse getirilir. Allah dünyada ona birçok nimet vermiştir. Hesap anında da o nimetlerle ne yaptığını sorar. O kimse, Allah Teâlâ’ya, malımı senin uğrunda sarfettim diye cevap verir. Kalplerden geçeni bilen Allah Teâlâ ona: “Yalan söylüyorsun. Lakin sen bunu, o cömerttir desinler diye yaptın. Gerçekten denildi de! buyurur.” Böylece o kişi cehenneme atılacaklar arasına girer (Müslim, İmâre, 152).

Niyetin de amelin de sağlam olması için kalbi sağlam tutmak gerekir. Peygamber Efendimiz, “…Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır. O sağlam (salah) olursa bütün beden sağlam olur, ama bozuk olursa bütün beden bozulur. Dikkat edin! O et parçası, kalptir!” buyuruyor (Buhârî, Îmân,39).

SALİH AMELİN KIYMETİ

Salih amel öyle kıymetli öyle etkilidir ki kulun duasının kabul olmasına vesile olabilir. Bir hadiste geçmiş kavimlerden üç kişinin başından geçen bir hadise anlatılır: Yağmurdan kaçan üç kişi, bir mağaraya sığınır. Mağaranın ağzını dağdan düşen büyük bir kaya kapatır. Üç kişi kayayı bir türlü kımıldatamayınca yaptıkları salih amellerle Allah’a dua etmeye karar verirler. Her biri sırf Allah rızası için yaptığı bir salih ameli anlatır. Biri, yaşlı anne babasını doyurmadan akşam yemeğine oturmamaktadır. O akşam da eve geldiğinde anne babasının uyuduğunu görür. Yemek için anne babasının uyanmasını beklerken sabah olur. Uyandıklarında, onlara yemeklerini yedirir. Ve “Ya Rabbi, bunu sırf senin için yaptıysam bizi buradan kurtar.” der. Kaya biraz kımıldar. İkinci kişi ise çok sevdiği amca kızına gayrimeşru bir teklifte bulunur. Kız hiçbir zaman bu teklife yanaşmamışken kıtlık zamanında istemeyerek de olsa teklifi kabul eder. Ancak amcasının oğlu kendine yaklaştığı sırada, Allah’tan korkmasını, bu işten vazgeçmesini ister. O da kıza dokunmaz. Bunu anlattıktan sonra “Eğer bunu sırf senin rızan için yaptıysam, bu kayayı aç.” diye Allah’a dua eder. Kaya biraz daha kımıldar. Üçüncü kişi de yıllar önce ücreti karşılığında bir iş yaptırmıştır. İşçi, ücretini almadan gitmiştir. İşi veren, o işçinin ücretini işletir. Yıllar sonra işçi çıkagelir. Yaptığı işin karşılığını ister. İşi veren de koskoca bir sürüyü göstererek hepsinin onun olduğunu söyler. İşçi, benimle dalga geçme, der. O da dalga geçmediğini söyler. İşçi sürünün hepsini alır gider. Bunu anlatan üçüncü kişi de, “Ya Rabbi, eğer bunu sırf senin rızan için yaptıysam kayanın kalan kısmını da aç.” der. Kaya tamamen açılır ve üç kişi kurtulur (Buhârî, Edeb, 5).

Kazandım Derken Kaybetmek

Hüsran, sözlükte “beklenilen şeyin elde edilememesi yüzünden duyulan acı” olarak açıklanır. Asr suresinde hüsrana uğramayanlar, “iman edip salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler” şeklinde sayılır. Kişi, Allah’ın verdiği sağlık, mal, mülk, makam, güç, kuvvet gibi birçok nimeti salih amel işleme yoluna sarf etmelidir. İnsan bazen başkalarına verilen nimetlere özenir. Oysa verilen nimetler, yapılan işler doğru yerde kullanılmazsa kişinin hüsranına yol açar. Önemli olan verilen nimetlerin Allah’ın istediği şekilde ve yerde kullanılıp kullanılmadığıdır.

Neye Gıpta Edip İmrenmeli?

Karun, serveti ve zenginliğiyle meşhurdu. Hatta öyle zengindi ki hazinesinin anahtarlarını hatırı sayılır bir topluluğun taşıdığı söylenir. Onun zenginliğine imrenenler, “Keşke Karun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı!” diyorlardı. İlim sahibi kimselerin onlara verdiği cevap çok manidardır: “Yazıklar olsun size! İman edip de salih ameller yapanlara Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur.” (Kasas, 28/80)

Ayette zikredilen bu cümleyi söyleyenler, esas gıpta edilmesi gereken şeyin ne olduğunu iyi biliyorlardı: İman edip salih amel işlemek. Daha sonra Karun da serveti de yerin dibine geçirilince onun zenginliğine özenenler pişman oldular. Pişmanlıkları ayette şöyle dile getiriliyor: “Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak, demeye başladılar.” (Kasas, 28/82). Zira yeryüzüne egemen kılınanlar Karun gibi yeryüzünü fesada boğanlar değil salih ameller işleyenlerdir. Rabbimiz, iman edip salih amel işleyenleri yeryüzüne egemen kılacağını vadetmiştir (bkz. Nur, 24/55).

Bazıları Karun’un yaptığı kötü amellere bakmak yerine zenginliğine özendikleri için yanlış düşünmüşlerdi. Oysa salih amel işleyen yani iyi, güzel, faydalı iş yapanla kötülük yapan asla eşit değildir. Arada büyük bir fark vardır: “Görenle görmeyen bir olmaz, iman edip salih ameller işleyenlerle kötülük yapan da bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!” (Mümin, 40/58)

Peygamber Duası: Salihlerden Olmak

Peygamberler insanların en üstünü, ahlakça da en güzelidirler. Ancak onlar dahi salihlerin, iyilerin arasında olmak isterler. Hz. İbrahim’in duası hepimize örnektir: “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” (Şuara, 26/83).

Kendinden sonra kimseye verilmeyen büyük bir mülk ve saltanata sahip olan, hükmü kuşlara, rüzgâra, cinlere bile geçen Hz. Süleyman (a.s.) da duasında salihlere ilhak olmayı istemiştir: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (Neml, 27/19).

Salihler, iyi şeyleri hatırlatır, söyler, iyiye, güzele, hakka, hakikate davet eder. Kötüler de kötüye çağırır, kötüyü teşvik eder. Kişi, sohbet ettiği, arkadaşlık ettiği kimseden etkileneceği için salih kimselere ilhak olma duasını dilinden düşürmemelidir. Böylelikle kendine dünya ahiret saadetini getirecek olan salih amellerini artırmış olur.

Salih amel yapanın kalbi rahattır, endişeden uzaktır. Çünkü bilir ki yaptığı iş hardal tanesi ağırlığında da olsa, gizli saklı kalmış da olsa, kimseler bilmese de Allah onu çıkarır, getirir, yani karşılığını verir.