Makale

İLME ADANMIŞ BİR ÖMÜR: MAHMUT CELALETTİN ÖKTEN

İLME ADANMIŞ BİR ÖMÜR:

MAHMUT CELALETTİN ÖKTEN

Şule Tüzün

Gençlik yıllarında bir gün “Ya Rabbi! Eğer bana bu kitabın dilinden anlamayı nasip edersen, ölünceye kadar senin dininin dellâlı olacağım.” diyen Celalettin Ökten, ömrünün sonuna kadar bu sözüne sadık kalır. Mazi ile atinin birbirine tutunduğu köprüler inşa etmek adına kolları sıvayan Celal Hoca, hiçbir mücadeleden kaçınmaz. O, Türk maarif tarihine adını, imam hatip okullarının açılmasına verdiği destekle yazdırır.

Celal Hoca diye maruf olan Mahmut Celalettin Ökten, 1882 yılında Trabzon’da köklü bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelir. Dört yaşında babasını, birkaç yıl sonra da annesini kaybeder. Babaannesinin himayesinde büyüyen Celal Hoca, yaşamış olduğu olumsuzluklara rağmen ilim ve irfan aşkının da vermiş olduğu heyecanla eğitim hayatını başarıyla devam ettirir. Kendisi de hafız olan annesinin okutmalarıyla daha çocuk yaşta hıfzını tamamlamıştır. Annesinin aziz hatırasının ardından bunu şöyle ifade eder: “Mushafı açıp bakmadan, anamın ağzından geceleri yatakta şifahi olarak okuyup okutmasıyla altı ayda hafız oldum.”

Hafızlığın yanı sıra okul hayatında da iradesi, azmi ve merhameti ile adından bahsettirir. Rüşdiyeyi ve Trabzon idadisini başarıyla bitirir. Aynı dönemlerde hem medrese eğitimine devam eder hem de dört kuşaktır dedelerinin imamlık yaptığı Çarşı Camii’nde imamlık görevinde bulunur. Trabzon’dan ayrılmak istememesine rağmen eğitim hayatına devam edebilmek için İstanbul’a gider.

Her şeyini bırakıp İstanbul’a gelen Celal Hoca, Darülmuallimîn-i Âliye’ye girer ve onun için zorlu yıllar başlar. Kimi zaman kaldığı hanın titrek ışığı altında ders çalışmak zorunda kalır, kimi zaman da parası olmadığından öğününü geçiştirir. Fakat bu azmi ona Darülfünun Edebiyat Şubesi’nin kapılarını açar. Darülfünunda Mehmet Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Babanzade Ahmet Naim gibi hocalardan istifade eder. Aynı zamanda kelam ve fıkıh usulü alanında özel ders alır. Arapça, Farsça, Fransızca ve özellikle Cahiliye Dönemi Arap edebiyatına da hâkim olan Celal Hoca, 1925’te İstanbul İmam Hatip Mektebi Arapça muallimliğine atanır. Hakkında açılan bir soruşturma nedeniyle görevden alınsa da suçsuzluğunun ispatlanmasının ardından bu kez İstanbul Sultanisi Arapça muallimliğine tayin edilir. Son olarak 1942 yılında başladığı Vefa Lisesi edebiyat ve felsefe muallimliğinden 1946 yılında emekli olur.

İslami ilimler içinde kelam ve fıkıh usulüne vukufu kuvvetli olan Celal Hoca, emeklilikle birlikte ilmî birikimini kitaplaştırmaya karar verir. Ancak mücadelesi henüz bitmemiş, o çok arzu ettiği kitap projeleri için bir köşeye çekilmenin vakti gelmemiştir.

Ülkede din adamı yetiştirecek bir müessese olmamasına karşın 1924-1949 yılları arasında dönemin siyasi gelişmelerden dolayı din adamı yetiştirecek müessese kalmaz, bu durum 1948 yılında mecliste değerlendirildikten sonra 10 ay süreli imam hatip kursları açılmasına karar verilir. İstanbul’da açılan imam hatip kursuna müdür olarak Celal Hoca atanır. O, açılan kursların toplumsal ihtiyaçları karşılama noktasında yetersiz olduğunu görür ve bu kursların lise muadili yedi senelik okullar olması yönünde çalışmalara başlar. Bununla ilgili geniş bir rapor hazırlar ve Ankara’nın yolunu tutar. Ankara’da günlerce beklemek zorunda kalır zira ilgili bakanlıktan onay bir türlü çıkmaz. Öyle ki para sıkıntısı çektiği, çayına ekmek banarak karnını doyurmak zorunda kaldığı günler olur. Uzun bekleyişin ardından onayın çıkmasıyla yaşadığı mutluluğu şöyle ifade eder: “O gün, muvafakat emrini alıp da Başvekâletten otele gelirken, nasıl çıldırmadım, nasıl aklımı kaybetmedim, diye hâlâ şaşarım... Ne evlendiğim gün, ne de icazet aldığım zaman böyle sevindim...”

İstanbul’a döner dönmez kolları sıvar Celal Hoca, okul temini için elinde bastonuyla yaşlılığına rağmen mahalle mahalle gezer ve bulur okul binasını. Yazın kavurucu sıcağında binanın iyileştirilmesi için ne gerekiyorsa yapar. Kaydını yaptığı öğrencilerin imamlık yapabilecek niteliklerde ve hafız olmalarına önem verir. İmam Hatip okullarının eğitim programında geleneksellik ve modernizmi birleştiren bir eğitim anlayışı ortaya koyar.

İstanbul İmam Hatip Okulu’nda derslere giren Nurettin Topçu, Celal Hoca’nın önderliğinde açılan okulların gayesini şu sözlerle belirtmiştir. “İmam Hatip Okulları ile İslam Enstitüleri başlangıçta merhum Celal Hoca gibi davayı kavrayan bir âlimin önderliğinde, İslam kültürüne hakikat kapısını açacak olan bir Rönesans (inkılâb) gayesi ile kurulmuştu.”

Celal Hoca, günümüz insanının belki tasavvur dahi edemeyeceği bir sadelikte yaşadı hayatı. Parasız kaldı ama umudunu yitirmedi. Karşısına çıkan engeller onu durdurmadı. Hayatı sevdi ve onu güzelleştirmek adına çalışıp durdu. Samimiyeti ile hem talebelerinin hem de dostlarının muhabbetini kazandı. Seksen yıla yaklaşan ömrü nihayete erdiğinde ardında onu hayırla yâd edecek nesiller bıraktı. 21 Kasım 1961’de vefat eden Celal Hoca, Edirnekapı (Sakızağacı) Şehitliği’ndeki aile kabristanına defnedildi.