Makale

İDEAL İNSAN

İDEAL İNSAN

Dr. Bahattin Akbaş
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Merhamet sahibi Yüce Allah; bizi yaratmış, varlığından haberdar kılmıştır. İnsanlar arasından peygamberler seçmiş, sahifeler ve kitaplar göndermiştir. İnsanlığa hakkı, doğru yolu göstermiş; varlığın mana ve gayesini bildirmiştir. Kullarına hayat ve nimetler bahşetmiş; hayatın, çeşitli veçheleriyle, lütfettikleriyle veya esirgedikleriyle bir sınav olduğunu belirtmiştir.

Âlemlerin Rabbi Allah, elçilerinin sonuncusu ve katındaki din olan İslam’ı tamamlayıcı olarak Hz. Muhammed’i (s.a.s.) gönderdi. Onu âlemlere rahmet kıldı ve “en yüce ahlak üzere”, “size karşı çok düşkün” diye vasfetti. Kendi esmasından Rahîm ve Raûf ismini verdi. Onu, insanlığa rol model olarak takdim etti. “Ant olsun, Allah Resulü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21) dedi. Andolsun ki size kendinizden bir peygamber gelmiştir. Sizin sıkıntıya uğramanız kendisine çok ağır gelir, sizin üzerinize/size çok düşkündür. Müminlere Raûf ve Rahîmdir.” (Tevbe, 9/128) Bu ayet-i kerimede Hz. Peygamber’in, Yüce Allah’ın, kendisini nitelediği sıfatlardan ikisi olan “Raûf ve Rahîm” ile nitelenmesi dikkat çekicidir. Ayet-i kerime, Hz. Peygamber’in çağdaşlarının içinden seçilmiş bir insan olarak gönderilmesinin bir nimet olduğunu belirtmektedir. Yüce Allah burada, yeminle “Size kendinizden, kendi içinizden, sizin gibi bir insan olarak, beşer bir elçi olarak Muhammed’i gönderdik.” buyurmaktadır.

Hz. Peygamberin muhatabı insanlardır. O, muhataplarının hidayeti için çok büyük gayret göstermişti. İnsanların iman ve selameti konusunda son derece hırslı ve istekliydi. “Ey Muhammed! Mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin!” (Şuarâ, 26/3). Bu ayet-i kerimede Rabbimiz, Hz. Peygamber’in hakka ve imana davet ettiği insanların iman edip hidayete ermeleri için ne kadar istekli olduğunu ve iman etmemekteki ısrarları için ne kadar üzüldüğünü ortaya koymaktadır.

Hiç kuşku yok ki insanların Allah katında en faziletlileri peygamberler/enbiyadır. Enbiyanın hatemi ve sonuncusu da Hz. Muhammed’dir. Peygamberler arasında da dereceler vardır. Hz. Muhammed’in değeri Allah katında özeldir ve o, müstesnadır. Merhum Süleyman Çelebi, Hz. Peygamber’e bahşedilen isra ve miraçdaki manevi tecrübenin derinliğini anlatırken bu durumu veciz olarak şöyle tavsif eder:

“Ermedi evvel gelen bu devlete. Kimse layık olmadı bu rif’ate.

Şeş cihetten ol münezzeh zü’l-celâl; Bikemukeyf ona gösterdi cemâl.”

Yine onun tabiriyle Hz. Muhammed’in doğumuyla dünyaya en hayırlı insan gelmiştir. “Ol gece kim doğdu ol hayru’l-beşer. (O gece insanların en hayırlısı dünyaya geldi)”

Yüce Allah son elçiyi âlemlere rahmet ve en yüce ahlak üzere diye vasıflandırmış, insanlar arasından bize örnek olarak onu seçmiştir. O, hayru’l-beşerdir. Biz Müslümanları da bütün âleme örnek ümmet kılmıştır. Varlığın gayesi; ubudiyet, kâmil insanı gerçekleştirmek, Rabbi bilmek, güzel ahlakı ve güzel davranışı ortaya koymak, yararlı davranışlar sergilemek, iman ve insanlık sınavını vermektir. Hz. Muhammed (s.a.s.), bunun için ideal insan profilini göstermiş; en güzel kul, en güzel örnek olmuştur.

Hz. Muhammed bütün enbiyaya/peygamberlere müjdelenmiştir. O nebiler nebisinin durumu, inşa ettiği insan ve toplum yapısı ile ölçülür. Asrısaadet ve ashab-ı kiramda güzel insan örnekleri ve hayat ölçüleri mevcuttur. Allah Resulü, çeyrek asırlık zaman içerisinde insani değerlerin kaybolduğu cahiliye toplumunu Allah’ın razı olduğu hâle getirmiştir. Gönderildiği, içinden çıktığı toplumu, Cahiliye karanlığından asrısaadete dönüştürmüştür. Hz. Ömer’in (r.a.) dönüşümü bu bağlamda çarpıcı bir örnek teşkil eder. Habeşistan muhacirlerinden Amir b. Rebia’ya “Hattab’ın merkebi Müslüman olur da Ömer Müslüman olmaz.” dedirten (Ahmed Ağırakça, “Hz. Ömer’in Müslüman Olması Meselesi”, 2, Artuklu Akademi Dergisi, 2017/4), Ömer b. Hattab’ın ilk zamanlardaki kalp katılığı ve Müslümanlara sert davranışıydı. Ancak Kur’an’ın nuru, Hz. Peygamber’in örnekliği, ilk Müslümanların samimiyet ve sadakatleri, kalpleri evirip çeviren Allah’ın hidayeti Ömer b. Hattab’ı inkârcılığın müdafiliğinden İslam’ın müdafiliğine ve Müslümanların hamiliğine sevk etmiş ve o artık Hz. Ömer’ul-Fârûk olmuştur. Hz. Ömer (r.a.), Müslüman olduğunu duyan kardeşini öldürmeye giderken vahyin aydınlığına teslim olmuştur. Daha sonra İslam’a büyük katkıları olmuş; adaleti, cesareti ve hakkaniyeti ile diğer Müslümanlara örnek teşkil etmiştir. Hilafeti döneminde de “Dicle kenarında bir kurt aşırsa koyunu gelir de ilahi adalet sorar Ömer’den onu.” şuuru ile adil bir yönetim ortaya koymuştur.

Toplumun inşa ve ihyasında, imani sorumlulukların kazandırılmasında Hz. Peygamberin hayatının iyi irdelenmesi ve takdimi çok büyük önem taşır. Allah’ın elçisi sadece hakkı tebliğ etmekle kalmamış, anlattığını yaşamıştır. Bir an bile Allah’tan gafil olmamaya azmetmiştir. O, "Ey kalpleri hâlden hâle değiştiren Allah’ım, benim kalbimi dinin üzere sabit kıl.” (Tirmizî, Deavât, 89), “Ya Rabbi! Bir göz açıp kapanıncaya dek beni nefsimle baş başa bırakma.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 110) diye sürekli dualar eden, kul olma bilincinde olan kutlu bir elçi, ideal bir insandır.

Ahlak eksenli kulluk, ibadetin ahlakla ikamesi ve idamesi yine onun hayatında en belirgin biçimde yerini bulmuştur. Âlemlere rahmet; ahlak, sabır, iman ve ibadet abidesidir. Huşu, ihsan, ihlasla ibadet, namaz, oruç yine onun örnekliğindedir. Onun yüce ve övülen ahlakı Mekke’nin ileri gelenlerini irşada ve ıslaha sevk etmiştir. O; sabrın, tevazunun ve hoşgörünün de timsalidir. Mekke dönüşü kendisini işkence ve zulme maruz bırakan Mekkelilere “Bugün size kınama yok; Allah size merhamet etsin.” demesi de onun ahlakının göstergelerindendir.

Onun gönlünde hep biz ümmeti vardı. Bizi düşünen, bizimle olmayı özleyen sevgili Peygamberimizin örnekliği, her daim gönlümüzde olmalıdır. Hz. Peygamber, ümmetinin imanının selameti ve muhafazasını dilemiştir. Kuşkusuz iman, insanlığı ızdıraptan huzura ve ruhi dinginliğe ulaştırır. İman, gönüllere derinlik, vahdet verir. İman, şahsiyetimizin kurucusu ve koruyucusudur. Allah’ın elçisi, “İmanınızı, ‘Lâ ilâhe illallah’ sözü ile yenileyiniz.” demiştir (İbn Hanbel, II, 359). Hadis, kelime-i tevhidle, Allah’ı zikirle iman bağını yenilemeyi ve her daim Yaradan’la bağını muhafaza etmeyi öngörmektedir. İman ve irfan ile ideal insan, en güzel örnek kutlu elçinin şahsi manevisini gönlümüzde hissedebiliriz.

Rahmete ulaşmak, takvaya erişmek; iman, ihlas, irfan, Allah ve Resulüne ittiba ve itaat ile olur. Kutlu elçi der ki; “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96). En çok neyi sevdiğimizi soralım nefislerimize. Zira kişi sevdiğiyle beraberdir, hem bu âlemde hem de ebedî âlemde…