Makale

Eflani Müftüsü Mehmet GÜNAYDIN: “Diyanet dergileri meslek hayatım boyunca dinî bilgimi besledi.”

Eflani Müftüsü Mehmet GÜNAYDIN:
“Diyanet dergileri meslek hayatım boyunca dinî
bilgimi besledi.”

Söyleşi: . Lamia LEVENT ABUL

Değerli hocam, 42 yıldır Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde hizmet veriyorsunuz. Bize göreve başlama hikâyenizden ve Diyanet serüveninizden biraz bahseder misiniz?

1977 yılı sonunda, Diyanet İşleri Başkanlığından dört yıl süresince aldığım bursla okumuş olduğum Ankara İlahiyat Fakültesini bitirdikten hemen sonra Kastamonu müftülük şefi olarak göreve başladım. Üç buçuk ay süren müftülük şefi görevimden sonra 1978 Nisan ayında müftülük sınavını kazanarak Kastamonu’nun Daday ilçesine stajyer müftü olarak atandım. Bana, 23 yaşında müftülük nasip olmuştu. Beş yıl müddetle, 1983’e dek orada görevimi sürdürdüm. Anadolu’nun bu şirin ilçesinde güzel hatıralar biriktirdim. Biz gönül kazanmayı ve insan ruhuna huzur getirmeyi amaçlıyoruz, tüm gayemiz bu. Bu yola hizmet ettiğimiz için de Allah’a şükrediyorum.

Neden ilahiyat, neden din hizmeti alanını seçtiniz?

Babam inşaat işçisi, annem ev hanımıydı, Allah onlara gani gani rahmet etsin. Babam çok okumuş, ağzı dualı bir adamdı. Ben Taberi’yi ve birtakım temel eserleri ondan tanıdım. Dedemin ismi Mehmet idi ve babam bana onun ismini vermişti, sabah namazına elimden tutarak götürürdü. Evimiz Ulu Camii’nin hemen yukarısındaydı; hocalarımızla orada tanıştım ve içime bir ilim aşkı düştü onlar sayesinde. İlahiyat Fakültesi dışında hiçbir şey düşünmedim ve 1973 yılında yüksek bir puanla Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine girdim.

Sonra sırasıyla müftülükler yaptınız, müftülük yıllarınızdan biraz bahseder misiniz?

1978’de Daday’a müftü olarak atandım ve beş yıl orada görev yaptım. O zamanlar şimdiki gibi vaizlerimiz, görevlilerimiz yok her yerde. Hutbeleri mumlu kâğıda yazıyorduk, çoğaltarak görevli arkadaşlara iletiyorduk; yayıncılık şimdiki gibi gelişmiş değildi ve ilmî çalışmalar halka böylesine ulaşmıyordu. Kastamonu’daki görev sürecim zarfında çok güzel anılar biriktirdim, arkadaşlar edindim. Daday merkezde, o caminin önüne dört katlı ve gelir sağlayan bir vakıf binası kurduk. Daha sonra Almanya’ya gitmek ve orada görev yapmak nasip oldu. Beş yıl orada görev yaptım. Almanya’da verimli çalışmalar yaptık. Hangi işi yapıyorsak yapalım aşkla, şevkle yapmak lazım.

Sonrasında Türkiye’ye döndünüz sanırım.

Evet, 1988 yılında Türkiye’ye döndüm. Kastamonu’da Pınarbaşı ilçesine –ki buraya 30 km uzaklıktadır- kurucu müftü olarak tayin oldum. Köyden şehre dönen bu yerde, Kur’an öğretimi, cami ve müftülük hizmetleri gibi görevler yapmak nasip oldu. Müftülük hizmet binası ve Kur’an kursları kuruldu. İki tane cami yapıldı: Ulu Camii ve Merkez Camii. 1991 yılının Ekim ayında yurt dışı imtihanını kazanarak İsviçre’ye gittim. 1991 yılının sonunda İsviçre’nin en büyük camisinde görev almış durumdaydım. Orada altı yıl dolu dolu çalıştık.

Eşim hafızdır ve o zamanlar bayan hoca istihdamı çok fazla değildi. Ancak görevlilerin eşleri genelde imam-hatip lisesi mezunu yahut hafız olduğundan çevredeki hanım kardeşlerimize de ilim öğretiyorlardı. Eşim, Almanya’da ve İsviçre’de hafız olması sebebiyle dinî ilimler öğretme hususunda hanımlara faydalı oldu; oradaki hanım kardeşlerimize Kur’an’ı öğretmeye çalıştı, çeşitli hizmetlerde bulundu. 1997 yılı sonunda, İsviçre dönüşü Karabük ilinin Eskipazar ilçesine vaiz olarak atandım ve iki buçuk yıl görev yaptım. Sonra Safranbolu’da vaiz kadrosu oluşunca oraya tayin edildim ve on üç yıl görevimi sürdürdüm. 2012 yılının Aralık ayında Eflani’de göreve başladım. Hâlen de görevimi sürdürüyorum, 42 yıldır din görevlisiyim.

Rabbim daha uzun süre bu yolda çalışmayı size nasip eylesin. Hocam 42 yıl diyoruz, dile kolay, bir ömür. Peki, sizin dünyanızda Diyanet’in yeri neydi? Toplumumuz ve insanımızın gözünde Diyanet’in konumu nedir, bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Allah’ın dinine hizmet Allah yolunda en kıymetli iştir. Yaşayıp ölüyoruz ancak dünyada güzel işler başarmak lazımdır. Dine hizmet etmek, toplumu dinî hususlarda aydınlatmak, dinî meseleleri sevk ve idare etmek ve irşat faaliyetlerinde bulunmalıyız ve bunu yaparken sadece Allah rızasını gözetmeliyiz. 15 Temmuz sürecinde, daha öncesi ve sonrasında gördüğümüz, çıkar gözeterek hareket etmek, insanların duygularını istismar etmek, menfaat için yaptıklarını meşru göstermeye çalışmak, dinde olmayan uygulamaları dine sokmaya çalışarak bölünmeye sebep olabilecek ayrımcılığı doğuracak durumlar oldu. Başkanlığımızın din hizmeti anlayışı kitap ve sünnet dediğimiz sahih kaynaklardır. Bugün çok çeşitli kitaplar mevcut ve herkes kafasına göre bir şeyler yazabiliyor, eskisi gibi değil. Ancak biz Kur’an ve sünneti merkeze alarak “Allah’ın murat ettiği nedir?” sorusunu sormalı, bununla hareket etmeliyiz. Gördüğümüz her şeyi, her konuyu düşünce süzgecinden geçirmeden anlatmamalı, insanlara aktarmadan önce elekten geçirmeliyiz. İnsanlara dini anlatırken halkın anlayabileceği dilde ama yozlaştırmadan, en kısa yoldan, halka ulaşacak şekilde yazmalı, konuşmalıyız. Halka ulaşmalı, güzel bir şekilde anlatmalıyız. İnsanlar artık koca koca, hacimli kitapları okumuyorlar, keşke böyle olmasaydı. Halk olarak bizim dinî bilgi edindiğimiz merci anamız, babamız yahut köyümüzdeki hocadır. Eskiden yoktu bunlar, Türkçe olarak okuyabileceğimiz eserler yoktu. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Atatürk zamanında, onun da desteğiyle Elmalılı’nın “Hak Dili Kur’an Dini” adlı eseri ve Ahmet Naim Efendi ile Kamil Miras’ın neşrettikleri 12 ciltlik “Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Terceme ve Şerhi” eseri ilk kaynaklarımızdandır. Bu iki kitap Cumhuriyet Dönemi’nde dinî konularda halkın bilgilenmesi için en temel eserdi. Bugün elhamdülillah yüzlerce eser mevcut.

Diyanet dergilerinin ilk sayıdan itibaren olmak üzere geniş bir arşivine sahipsiniz ve dergilerimizin iyi bir okurusunuz. Peki, dergimize dair merakınızın ve dergileri arşivleme alışkanlığınızın kaynağı nedir?

İslam adına ne çıkmışsa öğrenciliğimden itibaren arşivledim, bu dergilere aboneydim. 164. sayının bir sayfası yok, onun dışında Diyanet Dergisi sayılarının hepsi bende mevcut. Namaz vakitleri için olan Diyanet Takvimlerini de, çıktığı zamandan beri biriktiririm. Müftü olmadan evvel de dinî meselelere meraklıydım, bu sonradan olan bir şey değil. “Allah katındaki gerçek din İslam’dır… Kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.” ayetlerini hocalarımdan dinlemiştim, o zamanlardan sonra bu mübarek dine hizmet etmeyi kafama koydum. Benim bütün gayem İslam’dır. Diyanet dergilerinin yanı sıra, Hakses, İslam, Oku gibi dergileri de alıyor, okuyor, arşivliyordum. O günlerden bu günlere Diyanet Aylık Dergi ve İlmî Dergi kaldı; Diyanet Çocuk ve Diyanet Aile dergileri eklendi. Diyanet dergileri meslek hayatım boyunca dinî bilgimi besledi.

42 yıllık bir hizmetin ardından bu yıl emekli olacaksınız. Bunca yıllık tecrübeye sahip biri olarak din görevlilerine, hocalarımıza ve okurlara neler söylemek istersiniz?

İlk emri “Oku!” olan bir dinin mensuplarına cehalet, bilgisizlik yakışmaz. Sadece dinî bilgiden bahsetmiyorum, dünyalık bilgiden de bahsediyorum. Dinimizi doğru bir şekilde bilmeliyiz ki huzurlu bir dünya inşa edebilelim. Dinin amacı da budur: Huzurlu bir dünya inşa etmek ve ahiret mutluluğunu kazandırmak. Bunun için, okumak önceliğimiz olmalı. Hatta okumak ve öğrenmek ibadetin önündedir demek istiyorum çünkü bilerek yapılan ibadetin kıymeti başkadır. Monoton hareketlerden bahsetmiyorum, ibadet böyle olmamalı, hayatın her noktasına nüfuz etmelidir. Namazını kılan bir müminin işinde ve yaşamında doğruluk, istikamet olmalı. Tatlı dilli, güler yüzlü olmalıdır; Efendimiz güzel bir sözün sadaka olduğunu söyler, bu istikamette olmalıyız.