Makale

BANA BİR MASAL ANLAT BABA

BANA BİR MASAL ANLAT BABA

Mustafa Mirza DEMİR

Bir var idi, bir yok idi; mert, namertten çok idi… Yemişten bir ısırık aldım, dizimde derman buldum, yola revan oldum. Az gittim, uz gittim, dere tepe düz, dokuz kış bir güz gittim. Döndüm ardıma baktım, üç fersah yol gitmişim. Vardım, bir pınarın başında durdum; pınarda iki tas, biri altın biri gümüş. Aldım elime gümüş tası doldurdum, berrak sudan içtim yedi yudum. İçim ferahladı, gözümün feri geldi, kafamı kaldırdım karşımda Keloğlan.

Derdini, sevincini, hüznünü anlatmak; hikmeti ve kendi benliğini aramak ve bu uğurda geçilmesi gereken yolları bildirmek gibi tasa ve kaygılar toplumun, hikâye anlatıcılığı ihtiyacını doğurmuştur. Anlama, anlatma, dinleme, öğrenme gibi eylemler bütün insanlığın ezelî ve fıtri özelliğidir.

Dün, bugün ve yarın arasında kelimelerle kurulan köprü olması hasebiyle masalların, ilk zamanlardan günümüze değin süregelen millî birikimin ve geleneğin kuşaktan kuşağa aktarılması vazifesini yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Toplumun kendine özgü motiflerle süslediği ve zamanla güncellediği masallar, o toplumun aynası olması açısından da önemlidir. İnsanlık tarihinin sözlü halk edebiyatının ilk ve önemli türlerinden olan masallar, bütün Doğu toplumlarında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da büyük bir yer tutar. Hikâye anlatıcılığı Dede Korkut hikâyeleri, Hazreti Ali cenkleri ve Oğuz Kağan destanlarında olduğu gibi Türk masalları ile de hayatımızın bütün damarlarına derinlemesine nüfuz etmiştir. Öyle ki günümüz teknolojik iletişim ve modern eğlence araçlarının henüz icat edilmediği zamanlarda uzun kış gecelerini aydınlatan kandiller olmuş, çocuğuyla büyüğüyle toplumun hayatına renk katmıştır. Dinleyicinin bütün dikkatini hikâyeye çekmek amacıyla bir tekerleme dizisiyle başlayıp genellikle olağanüstü kahramanların başından geçen inanması güç serüvenleri sade ve akıcı bir dille anlatan ve böylece akılda tutulması da kolaylaştırılmış olan masalların öncelikli hedef kitlesi çocuklardır. Ancak Mevlana, Şeyhi ve Sadi gibi bilgelerin eserlerinde insanlara öğüt verirken masala da yer verdiklerini düşünürsek büyükleri de dinleyici kitlesine kolaylıkla dâhil edebiliriz. Anlatıcı, ekseriyetle kadın olsa da dedeler ve babalar da bu geleneğe katkıda bulunurlar. Masalın iki önemli işlevinden biri eğlendirmek, diğeri ise eğitmektir. Eğlendirici yönü ile çocukların merak duygularını uyandırıp dikkatlerini toparlarken eğitici yönüyle de bazı remizler vasıtasıyla ahlaki değerleri öğretmektedir. Aynı zamanda ana dilinin güzelliklerini ve inceliklerini öğreterek dil zevkinin kazanılmasını sağlamaktadır. Tahayyül hazinesinden gibi görünen birçok masal motifi aslında hakikati işaret eden sembollerdir. Masallarda kurgulanan olaylarda anlatılmak istenen çoğunlukla gerçek hayatta karşılığı olan hakikatlerdir. İnsanoğlunun yaşam gerçeği, hayattan beklentileri, karşılaşılan güçlükler karşısında üretilen çözüm önerileri ile donatılmıştır masal kahramanları. Nefsin kötü huyları, şeytanın hileleri, kemalat merhaleleri gibi tasavvufi terimler bazen bir canavar ya da dev olarak karşımıza çıkar, bazen de aşılması zor bir dağ gibi. Masallarda yer ve zaman belirsizdir: Evvel zaman içindedir ya da bir varmış bir yokmuş adlı bir zaman diliminde yaşanmaktadır. Hayal gücünün sınırlarını zorlayarak karmaşık bir düğümü kolayca çözüveren tılsımlı bir anahtar gibidir masallar. Masal kahramanları hayvanlarla, devlerle, canavarlarla, büyüyle mücadele ederken; cesareti, aklı ve zekâsıyla rakibini yenerken ve sonunun ölüm olacağını bilse bile doğru sözden ayrılmazken dinleyiciye iyiliği, doğruluğu, dürüstlüğü, azmi, sabrı, cesareti, kanaati, ahlaklı ve erdemli olmayı aktarmaktadır. Masallarda imkânsız aşk yoktur, dürüstlüğün açamayacağı kapı bulunmaz; tatlı dille ikna edilen azılı düşmanlar ve genellikle mutlu sonlar vardır.

Günümüz Türk edebiyatının çağdaş roman ve öykülerinde sıklıkla masal motiflerinden faydalanılmakta ve çok da başarılı eserler ortaya konmaktadır. Düne kadar anonim olarak söylenegelen ve bugün yazıya aktarılmış olarak hemen her yörenin kendine has özelliklerini bilgece yansıtan Türk masallarını bugün de eğitim materyali olarak kullanabilmeliyiz. Türkçenin dil ve anlatım zenginliğini ve güzelliklerini çocuklarımıza daha kolay tattırabilir, masallar vasıtasıyla dilin hikmet deryasında kulaç atmayı öğretebiliriz. Yarınlara dair dertlerimiz ve kaygılarımızdır biraz da umutlarımızı yeşertecek olan. Masallar, bu kaygılarımızın nişanelerinden biri olsun. Millî ve manevi değerlerimizi, Anadolu irfanını ve hikmetini gelecek kuşaklara aktarabilmek için yürüdüğümüz yolda karanlık gecelerimizi aydınlatan bilgece masallarımız olsun. Gökten kaç elma düşer, onların da kaçı bizim payımıza düşer bilinmez. Kaf Dağının ardına varamayız, Simurg’u göremeyiz belki ama en azından yola revan oluruz! Değil mi? Hadi şimdi telefonu elinden bırak, televizyonu kapat ve bana bir masal anlat baba! Onlar ersin muradına, biz çıkalım kerevetine…