Makale

TAŞRADAKİ ZARAFET: ÇİVİSİZ CAMİİ

TAŞRADAKİ ZARAFET: ÇİVİSİZ CAMİİ

Sonkan KAYA

Evin küçük çocuğu gibi görenleri kendine sevdirmeyi başaran bir cami Çivisiz Camii. Gösterişten uzak, sade, küçük ve şirin. Aynı zamanda temiz, bakımlı ve düzenli. Hasılı evin küçük çocuğu gibi. Yaşı büyük ama insanların gönlünde çocuk sevimliliği ile kalmayı başarabilmiş bir cami. Konum itibari ile mezarlığın içinde yer alan bu cami, mezarlıktaki matem havasına da huzur katmış, sanki ölülere arkadaşlık eder gibi duruyor.

Samsun’un Çarşamba ilçesinde bulunan caminin adı, farklı kaynaklarda Göçeli, Kökçeli, Göğceli, Gökçeli gibi anılsa da halk arasında Çivisiz Camii ismi ile biliniyor. Evet, halk buraya Çivisiz Camii diyor. Boşuna da demiyor elbette. Çünkü camiinin yapımında hiç çivi kullanılmamış. Evet, yanlış duymadınız caminin yapımında hiç çivi kullanılmamış. Tabi ilk duyduğunda şaşırıyor insan, nasıl yani diye soruyor, hiç mi çivi kullanılmamış diyor. (Aynı şaşkınlığı ben de yaşadım). Evet, yanlış duymadınız, cami de hiç çivi kullanılmamış. Bazı ufak tefek yerlerde kullanılmış ama yapının hem genel omurgası hem de içindeki ahşap direkler, geçmeler, bağlantılar ve tavan tamamen çivisiz. Tabi mihrap, minber, vaaz kürsüsü (şu an kullanılmıyor), müezzin mahfili tamamı ahşaptan.

Peki, çivi kullanılmadan nasıl yapıldı bu cami? İş bilen Anadolu insanı bunun da bir çaresini biliyordu elbet. Ahşabın bol olduğu Karadeniz’de daha önce de ahşaptan ev yapma konusunda uzmanlaşmış Anadolu köylüsü, dünyada birçok yerde de kullanılan kurtboğazı geçme tekniğini de biliyordu tabii ki. Kalasları çivi olmadan birbirine geçirme sitemi olan kurtboğazı geçme tekniği, hem yapıyı sağlamlaştıran hem de ahşabın şişmesini engelleyip yapının formunun bozulmasına engel olan bir sistem. Kare şeklinde, tek katlı, 300 kişinin aynı anda ibadet edebileceği, yığma ahşap olarak yapılmış caminin yüzyıllara meydan okuyarak günümüze kadar gelebilmesinin belki de en önemli sebebi bu kurtboğazı geçme tekniği olsa gerek. Caminin yapımında ise yöre halkının adına pelit dediği meşe ağacı kullanılmış. Caminin yapımında meşe ağacının kullanıldığını öğrenince aklıma, şairin; “Ölülerin arasında ölümü en iyi anlatan meşe” dizesi geldi. Sanki camiyi yap(tır)anlar o zamanda bu bilinçle meşeyi bilerek kullanmışlar hissine kapıldım. Yaş hâlde iken kolayca işlenebilen, kuruduğunda ise sertleşip hava ve su ile temas edince de kararmasıyla bilinen bir ağaç meşe. Özellikle de suya dayanıklı ve sert ağaçlar sınıfından. Samsun civarındaki camilerde de sık sık kullanılmış. Çünkü bölgenin bol yağış aldığı malum. İnsanlar da ister istemez tedbirlerini buna göre alıyorlar. Tabii işin içine din, sanat ve mimari de girince nice güzel yapılardan biri olan bu nadide yapı çıkıyor karşımıza.

Caminin zemini ise topraktan, yani herhangi bir beton söz konusu değil. Hatta temelsiz bile diyebiliriz. Temel yerine zemin, toprağın üzerine molozların yığılıp üzerine kalın kütüklerin yerleştirilmesiyle yerden yaklaşık yarım metre civarında yukarıya yükseltilerek yapılmış.

Yapı genel itibariyle harim, son cemaat yeri ve girişin sol tarafında bulunan sonradan eklendiğini tahmin ettiğim, etrafı korkulukla çevrili, kadınlara ayrılmış, toplam üç bölümden oluşuyor. Aynı zamanda caminin minaresi yok. Yapının üç tarafında ise kırma çatıya bitişik revaklar var. Çatının üstü alaturka kiremitle kaplı ancak kiremitlerden önce çatının yine Karadeniz’de sık kullanılan hartama ile kaplı olduğu görüşü hâkim.

Gelelim harim kısmına. Bu kısımdaki yan duvarların bombe yaptığı hemen göze çarpıyor, ancak estetiği bozan ya da gözü rahatsız eden bir görünüm söz konusu değil. Dışı gibi içerisi de huzurlu, sevimli ve bir o kadar da ağırbaşlı. Yine bu kısımda kubbenin olmaması hemen göze çarpan bir diğer unsur. Kubbenin yerine ise yine bir yapım tekniği olan, alttan bakınca tahta kirişlerin görüldüğü ve adına "bakkal tavan" denilen yükseltilmiş bir tavan yapılmış. Sahnlar ise kıbleye paralel şekilde iki sıra olup her iki sırada da üçerli, toplam altı adet ahşap direkten oluşuyor.

Ahşap kokusu ise her yere hâkim. Resulüllah’ın hadisindeki koku sevgisini insanın aklına getiren türden bir koku bu. Cami ile cemaat arasında bağ kuran bir faktör. Son cemaat yerinden harime girişte pencere yok, ancak doğu, batı ve kıble tarafında çok sayıda, genelde küçük olan, hatta bazılarına açıklık diyebileceğimiz pencereleri var. Pencerelerin aydınlatma konusunda yetersiz kalması içeride loş bir hava oluşturmuş.

Aslında caminin içerisi oldukça işlevine indirgenmiş ve fonksiyonel bir yapıdadır desek yanlış olmaz. Ancak estetik kaygılar da dönemine göre oldukça gözetilmiş durumda. Bunu yazının devamında süsleme özelliklerinden bahsederken daha da iyi anlayacağız.

Mihrap, harime giriş kapısının tam karşı ekseninde yer alıyor. Dışa doğru çıkıntılı, basit tahtalardan yapılmış, yaklaşık bir insan boyunda süsleme özelliği pek fazla olamayan bir niş şeklinde yapılmış. Yine tahtadan ve ucu sivri at nalı kemer şeklinde yapılmış mihrabın, sağında ve solunda kitabelik benzeri kare şeklinde tahtalar bulunur. Işıklandırma ise ortamın loşluğuna uygun ayaklı ve sade olarak mihrabın iki yanına sonradan ilave edilmiş. Vaaz kürsüsü ise mihrabın solunda ve basit bir mimari öğe olarak göze çarpıyor. Aynı zamanda, oldukça yere yakın ve içindeki kitap ve diğer camiye ait eşyalardan anlaşıldığına göre de şimdilerde pek kullanılmamakta.

Mihrabın sağında duran minber de yine yapıya göre daha yeni duruyor. Ancak yanlış anlaşılmasın, oldukça eski zamanlara ait olduğu da belli elbette. Etrafındaki süslemeler ise birbirinden faklı olmakla birlikte, geometrik desenlerin hâkim olduğu, ajurlu oyma ile kompoze edilerek süslenmiş. Köşk bölümü ise yarıya kadar yine ajurlu süsleme ile tekrarlanmış, külah kısmı ise konik şeklinde.

Harim bölümünün en ilginç görseli ise tavan süslemeleri. Direklerde aşı boyası, tavanda ise kök boya ile yapılmış bol bol kalem işi süslemeler görülmekte. Herhangi bir düzene bağlı kalmadan neredeyse tavanın tamamını kaplayan bu kalem işi süslemelerde genel olarak siyah ve kırmızı renkler kullanılmış olup bunun yanında yeşil, sarı ve beyaz renkli süslemeler de yine yer yer görülmekte. Hâkim renk kırmızı ancak, konturların içerisinde nadiren yer almakta. Süslemeler her ahşap parçada farklı bir şekilde ele alınmış, bütününde ise İslam mimarisinin kadim süslemesi olan bitkisel bir kompozisyon uygulanmış. Stilize edilmiş bitki motifleri, yıldızvari çizimler, kıvrık dallar, palmet ve rumi motifleri görülmekte.

Hemen her parçada ayrı bir kompozisyon oluşturularak yapılan süslemeler çok fazla çeşitlilik göstermekte olup dışarıdan bakıldığında sanki çiçek bahçesine bakar bir his uyandırır insanda. Yine motiflerin aralarında sıkça kullanılan çintemaniler, hatayiler ve palmetler görmek de mümkün. Ayrıca geçmelerde iki kol hâlinde çiçek desenlerinin düğümlenip ayrıldıktan sonra uçlarının rumi motiflerle sonlandığı görülüyor. Bazı geçmelerdeki motifler ise daha sade ancak renkler canlı ve parlaklar. Yine direk başlarındaki stilize bitki motiflerinde ise detaylara oldukça önem verildiği görülüyor. Son olarak söylemek gerekirse, nakkaşların klasik Osmanlı dönemi süsleme özelliklerine sadık kaldığı, üslup olarak da sarayı takip ettikleri rahatça söylenebilir.

Gün içerisinde ve özellikle hafta sonları çevre illerden ve diğer bölgelerden sık sık ziyaretçi akınına uğrayan bu camiyi gelip görmek inşallah bir gün size de nasip olur.