Makale

BÜYÜK TAARRUZ

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ

Süreyya Meriç

BÜYÜK TAARRUZ

Kendi vatanında esaret altına alınmaya çalışılan bir milletin, ülkesini işgalcilerden kurtarmasının adıdır İstiklal Harbi ve Büyük Taarruz, Türk İstiklal harbinin dönüm noktalarından biri olarak geçer tarihe. Büyük Taarruz, hazırlık, gizlilik ve baskın bakımından en önemli savaşlardan biridir. Zaferle birlikte Anadolu toprakları düşman unsurlardan temizlenmiş ardından da yeni bir devletin kalp atışları duyulmaya başlanmıştır. Çok değil sadece iki yıl sonra henüz top sesleri kulaklardan çekilmemişken, savaşa dair hatıralar belleklerde tazeyken Büyük Taarruz’un askerî ve siyasi önemi üzerine 30 Ağustos günü “Büyük Zafer” adıyla coşkuyla kutlanacak, akabinde de millî bayramlarımız arasında kendine müstesna bir yer bulacaktır.
Anadolu çetin bir savaşın mücadelesini vermekte, dört bir yanda işgal ordularıyla halk göğüs göğse çarpışmaktadır. Kuvayımilliye ruhunun yedi düveli sardığı bu ortamda günden güne müjdeli haberler alınmakta; Adana’dan, Antep’ten, Maraş’tan, Erzurum’dan düşman askerlerinin peyderpey çekildiği bilgisi gelmektedir. Yeni meclis, düzenli orduya geçiş sürecini hızlandırmış, bölgesel direnişleri tek çatı altında toplamaya gayret etmiştir. TBMM hükümeti Anadolu’daki Yunan ilerleyişine bir set çeken Sakarya Zaferi’nin ardından bir yandan barış diplomasisi yürütmekte diğer yandan ise askerî hazırlıklarını sürdürmektedir.
Takvimler 20 Temmuz 1922 tarihini göstermektedir. Anadolu’nun Batısında mücadele zor şartlar altında devam etmektedir. Gazi Mustafa Kemal, başkomutanlık yetkisiyle Büyük Taarruz öncesi gerekli çalışmalara başlanmasını sağlar. Lojistik hazırlıklar büyük bir gizlilik içinde yürütülür. Taarruzun hareket yeri ve saati sır gibi saklanmaktadır. Taarruzla ilgili gizli bilgilerden, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve yanındaki bir iki yakın mesai arkadaşından başka kimse haberdar olmamıştır. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile Millî Savunma Bakanı Kazım Paşa, Büyük Taarruz’un iki kilit ismi olarak üzerlerine düşen vazifeyi ifa ederler.
Sakarya Zaferi’nden sonra Yunan kuvvetleri Afyonkarahisar Dumlupınar mevkiinde mevzilenmişti. Bir başka askerî güç ise Eskişehir’de konumlanmaktaydı. Türk ordusunun planı, bir imha muharebesi gerçekleştirerek Anadolu topraklarını düşman unsurlardan tamamıyla temizlemekti.
Ağustos ayının 26’sında bir gece vakti Batı cephesinin karargâhında hareketlilik başlar. Birinci Ordu’nun gözetleme mevkii olan Kocatepe’den toplar ateşlenir. Topçu ateşine müteakip piyadeler de ileri harekâta geçmiştir. Yunanlıların yaklaşık bir yıldır hâkimiyet altında tuttukları mevziler art arda Türk birliklerince ele geçirilir. Çok geçmeden Afyon’dan sevinçli haber gelir.
Afyon’un düşman işgalinden kurtulduğu haberi, hem Ankara’da hem de Anadolu’nun diğer illerinde büyük bir coşku ile karşılanmıştır. Filistin’den Kafkaslara kadar geçmişte nice cephede savaş vermiş asker ve devlet adamı Ali Fuat Cebesoy, bu durumu şu sözlerle anlatmıştır: “…Tarifi mümkün olmayan bir sevinç ve tatlı bir heyecan içindeki halk yedisinden yetmişine sokaklara döküldü. Havaya silahlar atıldı. Her adım başında ‘Yaşasın Millet! Yaşasın millî ordu! Yaşasın Gazimiz! Sesleri yükseldi…” (Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Cilt: IV, Ankara 1996, s. 601)
Taarruzun başlamasının ardından üç gün boyunca kıyasıya bir mücadele yaşanmış, yapılan durum değerlendirmelerinde düşmanın takibine karar verilerek Afyon’dan sonra Türk ordusu başarılı ilerleyişine devam etmiştir. Dumlupınar Muharebesi’nde kazanılan zaferle Yunan ordusu dört beş gün zarfında dağılmıştır. Düşman askerlerinin toparlanmasına fırsat verilmeden Anadolu’daki Yunan işgaline son nokta konulmuştur.
Savaşın kazanılmasında hava kuvvetleri önemli bir rol üstlenmiştir. Zira iki ordu karşılaştırıldığında asker sayısı bakımından birbirine denk olmakla birlikte teçhizat noktasında Yunan ordusu üstün konumdaydı. Bilhassa hava ordusu bakımından bu üstünlük, kendilerine büyük avantaj sağlıyordu. Türk birlikleri, bütün imkânlarını seferber ederek Fransızların Adana’yı boşaltırken geride bıraktıkları uçaklardan dört tanesini Akşehir’e nakletmişti. İtalyanlardan satın alınan yirmi adet savaş uçağının da bir kısmı keşif uçağına dönüştürülerek hem Yunan ordusunun hem Türk ordusunun durumu, hareket ve ilerleyişleri hakkında düzenli olarak bilgi sağlanıyordu.
Türk Ordusu ilk taarruzunu Yunan 1. Ordusu’nun bulunduğu bölgeye yapmayı planlıyordu. Fakat bu aşamada diğer Yunan birliklerinin ve özellikle 2. Ordu’nun hareketleri anbean izlenmeli ve 1. Ordu’ya destek kuvvet sağlamaları önlenmeliydi. Hem I. İnönü savaşında hem de Sakarya Zaferi’nde büyük başarı gösteren Türk pilotları, bu görevi yerine getirmek üzere harekete geçti.
Savaşın ilk dakikalarından itibaren Türk havacıları keşif uçuşlarına başlayarak Yunan birliklerinin mevcut durumlarını Başkomutanlık Karargâhı’na bildirmişlerdi. Akabinde makineli tüfek takviyesi yapılan uçaklar düşman gücünün kırılmasında etkin rol oynamış, Türk pilotları gösterdikleri cesaretle savaşın gidişatını müspet yönde değiştirmeyi başarmışlardı.
Türk pilotları savaş süresince taarruz uçuşlarıyla Yunan uçaklarının Türk ordusunun hava sahasında gezinmesine fırsat vermemiş, böylelikle Yunan ordusunun Türk birliklerinin hareket ve ilerleyişinden haberdar olmalarını engellemişlerdir. Türk komuta merkezine aktardıkları bilgilerle de zaferin kazanılmasında büyük katkı sağlamışlardır.
İsmi ile müsemma bu Büyük Zafer, Türk ve dünya basınında makes bulmuş, dönemin etkin gazetelerinden Hakimiyet-i Milliye, Peyam-ı Sabah, Açıksöz gibi gazeteler Büyük Taarruz süresince okurlarına savaşa dair haberleri anbean ulaştırmışlardır.