Makale

Tatlı kelam dinletir, tatsız kelam esnetir

Tatlı kelam dinletir, tatsız kelam esnetir

Gülşen Ünüvar
Pedagog

Nice rüzgârlar esti buralarda, nice yapraklar döküldü. Nice sellerde, nice yarlar büküldü. Ancak eninde sonunda her şey kendi özüne döndü. Doğa, tüm gayretiyle eski hâline büründü. Darılmadı hiçbir ağaç, rüzgârdan. Gocunmadı yaprak, düşerken dalından. Coşabildiği kadar coştu sel. Esebildiği kadar esti yel... Sen, geride kalana bak daima. Her şey özüne döner mutlaka. Ve bir gün mutlaka diner rüzgâr. Geriye çekilir hırçın sular. Kendine gelir toprak. Yeniden tomurcuğa durur yaprak. Mevsim değişir, ay değişir, değişir yağmurun günü. Diyeceğim o ki; herkes ve her şey ait olduğu yere varır. Sel gider, kum kalır. Temelli bırakıp da gider mi hiç kum, denizini? Ya da taş, yurt bellediği deresini? Geçici olan her şey alır başını gider. Yerinde duran, onu bir süreliğine misafir eder. Eğreti tutunmak, geçici heveslerin işidir. Yerli kalan, köklerine bağlı kişidir. Gelir geçer, yaşanan. Konargöçer, şöyle bir bakan. Kaldığı yerden, hayat seni kıskıvrak yakalar. Sen bile şaşakalırsın yaşananlara. Bak nasıl da dönüverdi her şey olağanına.
Her zaman güllük gülistanlık olmuyor elbette bu sözler. Her görüneni güzel nazar eylemek uğruna yorgun düşüyor gözler. Öyle kolayca çıkamayabiliyor insan işin içinden. Bazen kurduğun cümle, razı gelmiyor dilinden. Ne yapsan da kendi gönlüyle dökülmüyor satırlara. Mühlet istiyor, demlensin diyor kırılamayan hatırlara. El mahkûm, bekliyorsun. O demlendikçe, sen kendini dinliyorsun. Cümleyle birlikte senin de çilen başlıyor. Bekliyorsun bekliyorsun ve sonunda gönlü oluyor. Bilmiyor ki cümle, zaman durmuyor yerinde. Hızla geçiyor ve mümkün mertebe az muhatap oluyor seninle. Dönüp şöyle bir bakıyorsun ardına. Ulaşmakta çok zorlanıyorsun, halkanın en başına. Hem du yguların değişmiş, yabancılaşmış o tanıdık bakış. Hem de cümlenin o eski ve kırılmayan inadı kalmamış. Zamanla ikna ediyor cümle seni. Öyle kolayca teslim olmadan, usulünce izah ediyor kendini. Aceleye getirme, beni iyice bir tanı, içine sinince koy, diyor son noktayı. Bir adabı vardır elbette cümle kurmanın bile. Hürmetimiz sonsuz, her lafını tartıp da söyleyene. Hiç şüphesiz ki niyeti kötü değil, ne kalemin ne cümlenin. Ama gel gelelim sağlam tuğla, kırık ahşabı onarmaz. İpek yama, yüne yaramaz. Her cümlenin muradıdır kendi dengiyle anılmak. Kaleminse en doğal hakkıdır, kendi diliyle yazılmak. Makul yolu bulmak lazım gelir o hâlde. Madem öyle, bırakalım karışsın; ipek ipeğe, yün yüne.
Makul yolu bulmak demiştim iki satır yukarda. Birkaç kelam da burada etmek isterim, bu konuda. Orta yolu bularak yaşamak münasiptir, mühimdir. Aşırı eli sıkı olmak, en az savurganlık kadar vahimdir. Kazandığını kendine harca, bir kısmını paylaş, muhtaç olanla. Elbette olsun bir kenarda birkaç kuruşun. Ama ileride bir gün seni pişman etmesin şu anki duruşun. Nasılsa zamanı gelir, harcarım deme. Zaman gelir de sağlığın durmaz elinde. O vakit ne kıymeti kalır, hanların hamamların? Karşıdan bakakaldığın atların, arabaların… Bir düşünsene, alacak nefesin vardır ama mecalin yok. Yiyecek ekmeğin gani, perhizin çok. Bahçende açmış rengârenk çiçekler, çiçekleri izlemeye bir çift sıhhatli göz ister. Evinin önünde uçsuz bucaksız manzara, geçmişteki gecekondunun verdiği huzuru vermiyor ama. Gümüşten kaşıklar, yaldızlı tabaklar. Dışa doğru açılan çift kanatlı kapılar... Söyle neye yarar? Mal mülk, şatafat nereye kadar? Altın leğenin, kan kusana ne faydası var? Gel aklını başına devşir çok geç olmadan. Kendine iyi bak, şu gül yüzün solmadan. Ne fazla olsun malın, yorsun seni, ne eksik kalsın, zor duruma koysun seni. Her şey kararında, her şey zamanında. Gel sen bu sözümü küpe yap kulağına.
Yine geldik bir anlatının daha sonuna. Uzak demeden, revan eyledik ataların yoluna. Dilimiz söyledi, gönlümüz dinledi. Sak yatan gözümüz, sükûnetle izledi. Kâh tembellik etti kalemimiz kâh kâğıda döküldü kelimelerimiz… An geldi, sabahı sabah ettik. Kimi zaman işin kolayına gittik. Ama her daim doğru yerde doğru sözü söyledik. Geç kalan cümleler oldu, onları da sabırla bekledik. İsteriz ki buradan oraya kolayca geçsin iyi niyetimiz. Her ne yazarsak yazalım, özümüzle birliktedir kavlimiz. Üç beş dakikada okunur, kâğıda döktüğümüz şu meram. Ama ta içe işlesin isteriz, âcizane ettiğimiz bir kelam… Heybemizde biriken kıymetli cümleler, işte bizi böyle söyletir. Tatlı kelam dinletir, tatsız kelam esnetir. Alıkoymayalım kimseyi ne işinden ne uykusundan. Nasihat haddimiz değil, amaç nasiplenmek kelimelerin tortusundan. Sözü fazla uzatmayalım. En güzel yerinde, kıvamında bırakalım.