Makale

Kırkambar

Kırkambar

Mehmet Han

İNŞALLAH DE

Adamın biri, “Yarın şunu yapacağım, bunu yapacağım.” der dururmuş. Hanımı da ona her seferinde “Bey, bey… Dünya hâli, hiçbirimiz yarın ne olacağını bilemeyiz, inşallah de.” der ama sözünü dinletemezmiş.

Adam, bir gün, gün ağarmadan eşeğine iki boş küfeyi bağlayıp üzüm bağına doğru yola çıkmış. Hanımına da “Şu küfeleri üzüm doldurup getireceğim. Biraz pekmez, biraz sirke, biraz da şıra yapar, götürüp pazarda satarız. Elimize üç beş lira geçer, onunla da yağ alırız, un alırız, sen de ekmek yaparsın.” diye sıralamış yapacaklarını.

Kadıncağız yine: “Bey inşallah de, inşallah!” diye yolcu etmiş adamı.

Adam bağa gitmiş, üzümleri küfelere bir güzel yerleştirmiş, akşamüstü geri dönmek üzere yola koyulmuş. Derken bir yağmur bastırmış ki, değil bardaktan kovadan boşanırcasına… Sanki gök delinmiş, öyle bir tufan olmuş ki dere taşmış. Taşan dere, eşek ile küfeleri alıp götürmüş. Adam canını zor kurtarmış. Titreye titreye evine gelip kapıyı çalmış.

Hanımı, “Kimdir?” diye seslenince adam: “İnşallah kocandır.” diye cevap vermiş.

Bir inci

“Daha önce kendini hiç sılası olmayan biri gibi düşünürken şimdi çok sılalı biri hâline gelmişti, gittiği, geçtiği, geçip gittiği her yer sılası olmuştu, her birini tek tek özlüyordu. Eğitilmemiş olduğunu duyumsuyordu. Kendine söylenen güzel sözlere verebilecek yanıtları bulamamaktan üzülüyor, dahası utanıyor ve kahroluyordu.”

Rasim Özdenören

Osmanlıca

Ey ilâh-ı kâinat ey mastar-ı sun’-ı kemal

Varlığındır var olan yoktur o varlıkta zeval

Ey cenab-ı kibriya, bizler gibi acizlere

Kibriya-ı zatını mümkün müdür etmek hayal

Nigar Hanım

Bir Ayet

(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkân, 25/77)

Bir Hadis

“Sana bir şey emanet eden kişiye emanetini (hakkıyla koruyarak) iade et. Sana hainlik edene sen hainlik etme.” (Tirmizî, Büyû’, 38)

İşini İyi Yapmak

Bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepeden bir çiftlik satın alır almaz yanına yardımcı aramaya koyulur. Civar köylere haber salar ancak görüşmek için gelenler, çiftliğin yerini görünce “Burada rüzgâr bizi çok zorlar, siz de buradan vazgeçseniz iyi edersiniz.” diyerek çiftlikten ayrılır. Uzun bir müddet geçtikten sonra orta yaşlı, biraz çelimsiz bir adam işe talip olur. Çiftlik sahibi adamın hâline bakıp merakla sorar “Çiftlik işlerinden anlar mısın bari?”

Adam, “Sayılır, en azından fırtınada uyuyabilirim.” der. Çiftçi aldığı bu cevaptan çok bir şey anlamasa da çaresiz adamı işe alır. Haftalar geçer, adam oldukça çalışkandır. Çiftçinin içi artık rahattır.

Bir gece fırtınanın uğultusu bütün çiftliği sarar, pencerelerin pervazları neredeyse yerinden sökülecek gibidir. Çiftçi, yatağından fırlar; gidip yardımcısını uyandırır. “Bu fırtınada uyunur mu? Kalk hadi, fırtına her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım.” der. Adam kılını bile kıpırdatmaz, “Size fırtınada uyuyabilirim demiştim.” der.

Çiftçi adamın rahatlığına sinirlense de yapacak bir şey yoktur. Dışarı çıkar, saman balyalarına koşar; saman balyaları birleştirilmiş, üzeri muşamba ile örtülmüştür. Ahıra koşar; ineklerin tamamı ahıra alınmış, kapı arkadan desteklenmiştir. Evin bütün kepenkleri kapatılmıştır. Çiftçi rahatlamış bir vaziyette yatağına döner, derin bir nefes alıp “Fırtınada uyuyabilirim.” der.

Esma-i Hüsna

el- Halîm: Sakin, sabırlı, hemen öfkelenmeyen, kızmayan, gücü yettiği hâlde suçluları cezalandırmayıp affeden, teenni ile hareket eden…