Makale

SEMERKANT’TAN İSTANBUL’A BİR BİLİM İNSANI: ALİ KUŞÇU

İZ BIRAKANLAR

SEMERKANT’TAN İSTANBUL’A BİR BİLİM İNSANI: ALİ KUŞÇU

Furkan Yavuz ERDEM

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u aldıktan sonra yaptığı ilk icraatlardan biri kenti bir bilim ve kültür merkezi hâline getirmek olmuştur. Bu amaçla İstanbul’da Fatih ve Ayasofya külliyeleri açılmış, bu yapıların içine medrese ve dışında kütüphane, muvakkithane, sıbyan mektebi gibi yapılar inşa edilerek şehrin kültürel varlığı zenginleştirilmiştir.

Değerli bilim adamlarını İstanbul’a toplayan Fatih zamanında Osmanlı devletinde matematik ve astronomi çok ilerlemiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında şüphesiz en büyük katkı Uluğ Bey ve onun talebesi Ali Kuşçu’ya aittir. Ali Kuşçu, İpek Yolu üzerinde yer alan, çok önemli ticaret yollarının kesişme noktası olan ve mükemmel bir coğrafyada yer alan Semerkant’ta doğmuştur. İlk derslerini Semerkant’ta alan Ali Kuşçu, daha sonra Bursalı Kadızade-i Rûmî (Selahaddin Musa) ile Uluğ Bey’den matematik ve astronomi dersleri almıştır. Daha sonra Kirman’a geçmiş burada Nasîrüddin Tûsî’nin Tecridü’l-Kelam’ına Şerhu Cedid-i Tecrid’i hazırlamış ve bu eseri Ebu Said Han’a ithaf etmiştir. (Dizer, Muammer, Ali Kuşçu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları Ankara-1988, s.4.) Bu eserle kendisine “Müellif-i Sânî” unvanı verilmiş ve bu eser yüzyıllarca medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu esere başta Celaleddin Devvâni tarafından olmak üzere otuzun üzerinde şerh yazılmıştır. Ali Kuşçu bu eseri kaleme aldıktan sonra tekrar Semerkant’a dönmüştür. Uluğ Bey’in kendisine “Bizim için bir hediyen var mı?” diye sorması üzerine kendisine “Hallü eşkâli’l-kamer” adlı eseri sunmuştur. Bu eserle Astronomi alanındaki üstünlüğünü ispatlamış, Gıyaseddin Cemşid ve Kadızade-i Rûmî’nin arka arkaya ölmeleri üzerine 1421 yılında yöneticisiz kalan rasathanenin başına getirilmiştir. (Cunbur, Müjgan, Ali Kuşçu Bibliyografyası, Ankara 1974.) Bu göreve geldikten sonra Uluğ Bey’in düzenlemeye başladığı ve Gıyaseddin Cemşid ve Kadızade-i Rûmî’nin bitirmeye çalıştığı “Zic-i Gürgani ya da Zic-i Uluğ Bey” adlı eserin de bitirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Uluğ Bey de bunu, eserinin mukaddimesinde vurgulamış, Ali Kuşçu’yu bir öğrenci gibi değil de bir evlat ve gerçek bir dost gibi sevdiğini hissettirmiştir.

Uluğ Bey’in ölümünden sonra Ali Kuşçu, Semerkant’tan ayrılarak hacca gitmek üzere Tebriz’e geçmiştir. Tebriz’de Akkoyunlu hükümdarı olan, ilim ve ilim adamlarına verdiği değerle tanınan Uzun Hasan, ülkesinin dört bir yanını medrese, kütüphane ve imarethanelerle doldurmuştur ve Tebriz’de Ali Kuşçu’yu görünce ona ihsanda bulunmuştur, hürmet göstermiştir. Ali Kuşçu, bir müddet burada kalmıştır. Daha sonra Uzun Hasan’ın isteği üzerine Akkoyunlular ile Osmanlı Devleti arasında elçilik görevi yapmış ve elçi olarak İstanbul’a gönderilmiştir. İstanbul’a geldiğinde birçok bilim adamını İstanbul’da toplayan ve ilmî çalışmalara önem veren Fatih Sultan Mehmet tarafından karşılanmıştır. Fatih Sultan Mehmet, onu İstanbul’daki diğer bilim adamlarıyla tanıştırmış, kendisine yeni kurulan medreselerde müderrislik yapma teklifinde bulunmuştur. Elçilik görevi bitip Tebriz’e dönen Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmet’in teklifini kabul etmiş ve İstanbul’a dönmüştür. Ali Kuşçu 1472’de İstanbul’a gelmiş; başta Musluhiddin Mustafa olmak üzere İstanbul’un seçkin âlimleri tarafından Üsküdar’da karşılanmış ve kalyonlarla İstanbul’a geçmiştir. Günlük 100 akçe maaşla Ayasofya Medresesi müderrisi olmuş; Molla Hüsrev ile birlikte Fatih medresesinin ders programlarını düzenlemiş, medreselerin orta ve yüksek olarak örgütlenmesinde etkili olmuştur. Ayasofya medresesi yanında Fatih medresesinde de dersler vermiştir. Ali Kuşçu’nun Semerkant’taki şöhreti kendisinden önce İstanbul’a gelmiştir. Ali Kuşçu astronomi çalışmaları sırasında İstanbul’un enlem ve boylamını ölçmüştür, buna göre İstanbul boylamını 59 derece, enlemini de 41 derece 14 dakika tespit emiştir. Ayrıca İstanbul’da bazı camilerde güneş saatleri yaptırmıştır. (Aydın, Cengiz, Ali Kuşçu, DİA, 1989-s.408-4110.) Ali Kuşçu medrese dersleri dışında Fatih’in huzurunda yapılan bilimsel toplantılara da katılmış, çağın bilginleriyle akrabalık kurmuştur.

Ali Kuşçu’ya ait onlarca kitap ve risale vardır. Onun en önemli eserlerinden birisi Risale fi’l-Hey’e’dir. Onun en çok bilinen bu eseri astronomi hakkında ve Farsça olarak kaleme alınmıştır. Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmet’in emriyle Uzun Hasan’a karşı yapılan sefere katılmıştır. Bu sefer esnasında astronomi hakkındaki “er-Risâletü’l-fethiyye” adı verilen meşhur eserini Fatih’e hediye etmiştir. Ali Kuşçu’nun bir diğer önemli eseri de “er-Risâletü’l-Muhammediyye” adlı hesap ilmi ile alakalı eseridir. Ali Kuşçu bu eserini Fatih Sultan Mehmet’e ithaf etmiştir. Fatih Sultan Mehmet bu eseri aldığı zaman “İsmi Muhammediye konulan bu eserden daha faydalı bir eser yoktur.” demiştir. Bir başka eseri de Risale fi’l-hisab’tır bu eseri de matematik hakkında yazılmış Farsça bir risaledir. Risâletü’l-Fethiye’nin özeti olarak gösterilmiştir. Bunlar ve daha fazla eserin müellifi olan Ali Kuşçu, ilmi alandaki akademik çalışmalara yön vermesi ile bilim tarihimizde unutulmaz bir yer elde etmiştir. Türk dünyasının ilk ve gerçek astronomu kabul edeilen sayılan Ali Kuşçu 16 Aralık 1474 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. O vefatından sonra İstanbul Eyüp Sultan Mezarlığına defnedilmiştir.