Makale

Dede Korkut Hikâyelerinde Aile Bağları

Dede Korkut Hikâyelerinde Aile Bağları

Sema Bayar

Dede Korkut Hikâyeleri Türklerin, tarihî, edebî ve kültürel yönden güçlü, millî ve manevi değeri yüksek bir eseridir. Oğuz Türklerinin bilinen en eski hikâyeleri, Türk edebiyatının en orijinal metinlerinden biridir. Fuat Köprülü, Dede Korkut Hikâyeleri için şöyle demektedir: “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.”
Tam adıyla Kitab-ı Dedem Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzhan, bir mukaddime ve 12 hikâyeden oluşur. Henüz yerleşik hayata geçmeyen Oğuzların göçebe kültürünü yansıtan destansı hikâyeler, sözlü kültürün birer ürünü olarak nesilden nesle aktarılmıştır. Genel kabul, hikâyelerin Türklerin İslamiyet’le yeni tanışmaya başladığı dönemlere ait olduğuna yöneliktir. Her dönemde kendini dil ve anlatım açısından güncelleyen hikâyeler, İslamiyet’in Türkler arasında yayılmasıyla Arapça kelimelere ve tabirlere de kapılarını açmış, 14-15. yüzyılda yazıya geçirilerek günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır.
Hikâyelerin anlatıcısı Korkut Ata’dır. O, şahsında Türklerin atalar kültü inancını da yansıtan, Oğuzların Bayat boyundan efsanevi bir karakterdir. Elinde kopuzu boy boylar, soy soylar , sorunları çözer, olayları tatlıya bağlar, değiş söyler, ad koyar. Ozanların piri olan bu bilge kişi, İslamiyet’e geçiş süreciyle birlikte bir evliya kimliği kazanır: “Resul aleyhisselam zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. Oğuz’un evvel kişisi, tam bilicisiydi.” (Dede Korkut Hikâyeleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s.3)
Türk toplumunun sosyokültürel özelliklerini tarihten günümüze taşıyan eser, içerdiği hükümler açısından da âdeta bir töre kitabı hüviyetindedir. Bu yönüyle toplumsal ilişkiler ağına bir ölçü koyar; terazisi hassas, öğütleri kuşatıcıdır. İnsanın insana değdiği her alanda söyleyecek sözü vardır. Hikâyeler merkeze bireyleri alsa da mesajı tüm toplumadır. Korkut Ata’nın öğütleri, çağları aşarak farklı coğrafyalarda makes bulmuştur.
Dede Korkut Hikâyeleri, Oğuzların dünya görüşleri, inanç sistemleri ve sosyal yaşantıları hakkında bilgiler verir. Hikâyelerin odak noktalarından biri ailedir. Özellikle anne, baba ve oğul üzerinden aile içi ilişkiler ele alınır. Hikâyelerde evlat sahibi olmanın önemi vurgulanır. Çocuk, varoluşun merkezinde konumlanır. Zira o hem aile hem de toplum için geleceğin teminatıdır. Oğuz boylarında “Bugün baba adını yürüten çocuk, yarın devlet ve toplum adını da yürütecektir.” düşüncesi hâkimdir. Çocuk, toplumsal değerleri gelecek kuşaklara taşıyacak köprüdür. Toplum, çocuğa yetişkin gözüyle bakar ve ona güvenmeyi seçer, böylelikle onun da kendine güven duymasını sağlar.
Çocuk, hareketli yapısıyla toplumu ve töreyi dinamik kılar. Hikâyelerde onurlu kişiliği ve olgun tavırlarıyla yer alır. Bütün bunların doğal bir neticesi olarak kız ya da erkek bir evlat sahibi olmak kişinin toplum nezdinde değerini artırır. Oğul sahibi olmak ise saygınlığın ilk ve temel şartı olarak karşımıza çıkar. Oğuz kültürünün temeli, hem iktidarın hem de neslin devamlılığını sağlayan oğul üzerine kuruludur. “Oğul, atanın sırrıdır, iki gözünün biridir.” ve “Devletli oğul çıksa, okluğunun okudur.” gibi atasözleri, oğul sahibi olmanın önemini resmeder.
Dede Korkut’un ilk hikâyesi “Dirse Han Oğlu Boğaç Han” Bayındır Han’ın toy edip Oğuz beylerini konuk etmesiyle başlar. Oğlu olan ak otağa, kızı olan kızıl otağa buyur edilir. Evladı olmayanlar için kara otağ kurulur. Henüz çocuğu olmayan Dirse Han’a kara otağda yer gösterilir. Bayındır Han’ın tezyifine uğrayan Dirse Han, “Bu garaip ya bendedir, ya hatundadır.” diyerek maiyetini de toplar ve evinin yolunu tutar. Karısı, Dirse Han’ın öfkesini dindirir, ona nasihatte bulunur. “Hey Dirse Han! Bana kızıp eziyet etme. İncitip acı sözler söyleme. Yerinden doğrulup kalk. Ala çadırını yeryüzüne diktir. Attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestir. İç Oğuz’un Dış Oğuzun beylerini üstüne topla. Aç görürsen doyur, çıplak görürsen donat. Borçluyu borcundan kurtar. Tepe gibi et yığ. Göl gibi kımız sağdır. Ulu toy eyle, hacet dile. Ola ki bir ağzı dualının dileğiyle. Tanrı bize aslan gibi bir oğul vere.” Dirse Han, eşinin öğütlerini tutar ve bir oğul sahibi olur. (A.g.e., s. 9-12)
Dede Korkut anlatılarında baba, otoriteyi temsil eder. Töre babaya saygıda kusur edilmemesini salık verir. Kuşak çatışmaları yaşandığı anlarda dahi babaya duyulan saygı, aile içi ilişkiler ağını sağlam bir zemine oturtur. Evini barkını koruma, tehlikeleri bertaraf etme, ihtiyarlığında obasını emanet edeceği oğullarını yetiştirme babanın asli görevlerindendir. Bir beye oğul sahibi olmak yetmez; bey, oğlunu obasına yaraşır şekilde eğitmekle de mükelleftir. Oğuz beyleri oğullarını titizlikle eğitirler, onları beyliğe hazırlarlar. “Kazan Bey Oğlu Uruz Bey’in Tutsak Olduğu” hikâyesinde Uruz’un bir türlü ad alamamasına içerleyen Kazan Bey’e oğlu şöyle seslenir: “Hüneri oğul atadan mı görür öğrenir? Yoksa atalar oğuldan mı öğrenir?” (A.g.e., s. 77) Bu sözler, Kazan Bey’in hoşuna gider; aynı zamanda alpliği de sembolize eden Kazan Bey, oğlunu bir alp gibi yetiştirir.
Hikâyelerinin ekserisinde babalar, ailelerine bilhassa oğullarına kol kanat gerer; onları tehlikelere karşı koruyup kollar. Evlat ise bir yandan babanın gölgesi altında serpilip büyürken diğer yandan kahramanlık göstererek etrafında örülen görünmez kabuğu kırmaya çalışır. Bu minvalde cesur ve gözü pek hareketlerden yüksünmez. Tehlikeli yollara atılmaktan imtina etmez. Salur Kazan’ın oğlu Uruz, babasını esaretten kurtarıp hikâyenin başkahramanı olur.
Babada cesaret ve temkin, güç ve tevazu mündemiçtir. Bu yönüyle o, etrafına örnek olur. Attığı her adımda bıraktığı izlerle oğluna rehberlik eder, etmelidir. Hikâyelerin ekserisinde babalar, sevgilerini pek göstermeseler de evlatlarıyla gurur duyarlar. Zira oğul, babanın halefidir; beyin iktidarını koruyacak olan da sürdürecek olan da oğuldur. Erkek çocuğa babanın ihtiyarlığında yahut yokluğunda onun boşluğunu dolduracak yiğit gözüyle bakılması hikâyelere de yansır: “Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir.” (A.g.e., s. 4) Dede Korkut’un on iki hikâyesinin sekizi, aile bağları ve özelde baba oğul ilişkisi üzerine kuruludur. Baba oğul arasındaki kuşak çatışmasından ve gerilimden beslenen Batı literatürüne karşın Kitab-ı Dedem Korkut uzlaşmacıdır. Batı menşeli mitlerde evlat baba için tehlikeyi imlerken Dede Korkut’ta evlat babanın dayanağıdır. Anlatıların arasında sevgi ve saygı temelinde ilerleyen hikâyeler çoğunluktadır. “Kam Büre-Bamsı Beyrek”, “Salur Kazan-Uruz”, “Kanlı Koca-Kan Turalı”, “Kazılık Koca-Yigenek”, “Begil-Emren” arasında cereyan eden olaylar zaman zaman kuşaklar arası bir çatışmaya evirilse de nihayetinde uzlaşma ile sona erer. Bu uzlaşmanın zeminini çoğunlukla evin annesi döşer.
Oğuz boylarında kadının toplumdaki yeri töre ile belirlenmiştir. O, erkeğinin yanında yer alır. Evlatlarının eğitiminde eşinin en büyük yardımcısıdır. Evin annesi, aile içi ilişkilerde yer yer yükselen gerilimi yumuşatır; an gelir eşinin, an gelir oğlunun öfkesini dindirir; sağduyunun sesi olur. Annenin oğula sevgisi büyüktür. Karnında emanet bildiğini, doğunca da koruyup kollar. Çocuğun hayata hazırlanmasında ilk görev ailenindir. Dede Korkut bir deyişle evladın topluma hazırlanmasında anne babanın rolünü özetler: “Kız anadan görmeyince öğüt almaz. Oğul atadan görmeyince sofra (ziyafet) çekmez.” (A.g.e., s. 4)
Dede Korkut Hikâyelerinde annenin en önemli vasfı, evin beylerinin ani çıkışlarını, birdenbire parlayan öfkelerini teskin etmektir. Ne eşin ne de oğlun hatalı davranışı onanır, aksine kadın daima aklı temsil eder ve soğukkanlı bir şekilde olayları yönetir. Kadın, kocasının en hakikatli destekçisidir. Eşine bağlı ve itaatkârdır. Fakat kuşak çatışmalarında her dem hakkı gözeten anne kimi zaman eşinin kimi zaman ise oğlunun tarafında yer alır. Bunun en bariz örneği Boğaç ve Dirse Han çatışmasında görülür. Bu çatışma, Dede Korkut’un baba oğul üzerinden işlediği bir kuşak çatışmasıdır. Dirse Han, oğlu Boğaç’ın canına kastetmiş hem ona hem eşine kötü davranmıştır. Yine de karısı, kötü niyetli arkadaşlarının elinde tutsak düşen Dirse Han’ı, içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak için oğlunu ikna eder. Hikâyede anne, baba oğul arasında uzlaşmayı sağlamak için etkili bir söylevde bulunur ve Boğaç’ın, babasını affetmesini ister.
Oğuz boylarında kadın evlatlarının eğitiminde eşinin en büyük yardımcısıdır. Evin annesi, aile içi ilişkilerde yer yer yükselen gerilimi yumuşatır; an gelir eşinin, an gelir oğlunun öfkesini dindirir; sağduyunun sesi olur.
Hikâyelerin mukaddimesinde dört kadın, tipinden bahsedilir ve bunlardan sadece biri “Evin Dayağı (dayanağı, destekçisi)” olumlanır. Hz. Aişe, Hz. Fatıma soyundan görülür. Övülür ve el üstünde tutulur. Kazan Han’ın karısı Burla Hatun, ideal kadın tipinin örneğidir. Baba gibi anne de ailede büyük önem taşır. O fedakârlıkla özdeşleşmiştir. Kadına ve bilhassa anneye saygıda kusur edilmez. Kadın, ailesine değer veren ve ailesinden değer bulandır. Yeri gelir maiyetindeki kızları da yanına katan kadın; bir anne, kız kardeş yahut bir eş olarak üzerine düşen ne varsa yerine getirir.
Evladın gözünde “Ana hakkı Tanrı hakkı”dır. Annelik makamı, hem saygın hem kutsal bir makamdır. “Salur Kazan’ın Evininin Yağmalandığı” hikâyesinde Şökli Melik askerleriyle, Salur Kazan’ın yokluğunda obasını basarlar. Eşi Burla Hatun’un kimliğini açık etmesi için evlatları Uruz’a türlü işkence ederler. O hem annesinin izzetini hem de babasının şerefini korumak için annesinin kimliğini açık etmesine rıza göstermez. Uruz annesinin aşağılanmasındansa her türlü işkenceye göğüs gerer. (A.g.e., s. 34-35)
Dede Korkut hikâyelerinde hem aile içi ilişkilerde hem de toplumsal yaşantıda ataya, anaya saygı büyük önem arz eder. Ak sakallı kocaya, ak pürçekli kadına hürmet eylemek gerektiği sık sık vurgulanır. Bilhassa evladı için türlü meşakkatler çeken anne babalara verilen değer ise her hikâyenin sonunda Korkut Ata’nın dilinden yinelenir.
“Ak sakallı babanın yeri cennet olsun
Ak pürçekli ananın yeri behişt olsun.”