Makale

ÇOK KATMANLI BİR KAVRAM: İSLAMOFOBİ

ÇOK KATMANLI BİR KAVRAM: İSLAMOFOBİ

Sema YİĞİT
DİB Yurtdışı Sosyal ve Kültürel İçerikli Din Hizmetleri Daire Başkanı

İnsanın var olduğu her sosyal ortamda farklı fikirlerin ortaya çıkması tabiidir. Ancak anlaşmazlıklar etnik köken, inanç, ten rengi ya da dil farklılıkları etrafında geliştiğinde insanlar arasındaki çatışma ve ayrışmalar derinleşmektedir. Allah Teâlâ, Kuran-ı Kerim’de insanların farklılıklarını bir ayrışma değil bir tanışma vesilesi kıldığını ifade buyurmaktadır. (Hucurat, 49/13.) Bu nedenle Müslümanlar farklı toplumlarla bir arada yaşama tecrübesi bakımından çok güçlü bir geçmişe sahiptir. Bugünün dünyasında sosyal çatışmalar en çok dinler üzerinden ama özellikle İslam ve Müslümanlar üzerinden sürmekte ve ne hazindir ki bu dinin mensupları dünyadaki çatışmaların merkezinde konumlandırılmaya çalışılmaktadır. İslam ve fobi kelimelerinin yan yana getirilmesi ile üretilen İslamofobi, gerçekte İslam’dan kaynaklanmayan, icat edilmiş bir korkuya işaret etmektedir ve temelinde çok daha basit bir ‘öteki korkusu’nun yeni biçimler altında üretilmesi yatar. İslamofobi, dinî ve etnik çatışmalar için bir kavramsal zemin ve Batı’da İslam karşıtlığının icat edilmiş bir dili olarak İslam’a karşı önyargı, nefret, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, İslam karşıtlığı ve İslam nefreti olarak istisnasız tüm Müslümanları töhmet altında bırakan bir sürecin karşılığı olmuştur.
İslam’a ve Müslümanlara karşı korku ya da önyargılı bir bakış açısı taşıyan İslamofobi, özellikle 11 Eylül saldırılarından itibaren yoğun olarak gündemimize girmiş bir kavramdır. Ancak tarihsel kökleri çok gerilere gitmekte, İslam’ın hızla yayılması, Endülüs’te büyük ve güçlü bir medeniyet olarak varlık bulması ve Haçlı seferlerine kadar uzanmakta, İslam’ı bir tehdit ve rakip olarak görme eğilimiyle modern dönemlere kadar uzanarak gitgide kurumsallaşan ve endüstrileşen bir derinliğe ulaşmaktadır. Hristiyan dünyanın İslam’ı başından beri dini-teolojik bir meydan okuma ve rakip olarak algılaması gerçeği bugün gelinen noktada İslamofobi’yi anlamada çok katmanlı ve derinlikli bir niteliğin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. (Kalın İbrahim, Ben, Öteki ve Ötesi, 2018, s.59.)
İslamofobi için dönüm noktası olan 11 Eylül olaylarından ‘İslami terörizm’ sorumlu tutulmuş ve aslında sadece Amerika’da değil tüm dünyada Müslümanlara karşı şüphe, baskı ve şiddete doğru ilerleyen bir algı yönetimi yürütülmüştür. Saldırılardan sonra Müslümanlar ve İslam, bilinçli bir biçimde terörle birlikte zikredilmeye başlanmış, İslam’ın şiddet ve terör dini olduğunu doğrudan ve dolaylı olarak sürekli vurgulayan bir politika izlenmiştir.
11 Eylül saldırılarından sonra Müslümanlara ve İslam’a yönelik oluşturulmaya çalışılan korku yönetiminin amacına ulaştığı görülmektedir. Amerika genelinde 2001 yılında üç ayda doksan üç İslamofobik saldırı olduğu, 2002 yılına gelindiğinde ise Federal Soruşturma Bürosu FBI tarafından yayınlanan bir raporda Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının %1600 oranında artış gösterdiği belirtilmiştir.
2005’te Jylland Posten gazetesinde Danimarkalı bir karikatürist tarafından Hz. Muhammed (s.a.s.) hakkında yayınlanan ve ifade özgürlüğünün sorumsuzca kullanıldığı çirkin karikatürler bütün dünyada infiale sebep olurken bu tepkisel eylemler İslam ve Müslümanlara karşı oluşturulan hoşgörüsüzlük kültürüne meşru bir zemin sunmuştur. Yine İsviçre’de 2009 yılında düzenlenen referandum sonucunda minarelerin hukuki bir düzenlemeyle yasaklanması ile İslamofobi Batılı, demokratik bir ülkede anayasal çerçeveye oturtulmuştur.
İslamofobi endüstrisi nasıl işliyor?
Çok büyük ekonomik bağışlar ve desteklerle güçlendirilen İslamofobi biçim değiştirerek ırkçı siyasetçilerin ve nefret söyleminde bulunan medya uzmanlarının da içerisinde yer aldığı bir endüstri, yani “İslamofobi endüstrisi” (Lean, Nathan 2015.İslamofobi Endüstrisi. Çev. İbrahim Yılmaz. Ankara: DİB Yayınları. s. 40.) hâline gelmiş ve bu endüstrinin pazarlanmasında en büyük rolü medya üstlenmiştir. Medya aracılığıyla kitlesel bir mecra üzerinden tekrar tekrar üretilip dolaşıma sokulan İslamofobi endüstrisinin nasıl işlediği, kimin hangi vakıflara ne kadar finans sağladığı, İslamofobi’nin körüklenmesinde kimlerin görev aldığı hazırlanan raporlarla ortaya konulmuştur. Center for American Progress’in 2011 ve 2015 yıllarında yayınladığı raporda “Amerika’da İslamofobi Ağının Kökleri” başlığı ile sistemin nasıl işlediği delillerle ortaya konulmuş ve 2001-2012 yılları arasında bağışçıların İslamofobi ağına elli yedi milyon dolar katkı sağladığı tespit edilmiştir. (https://islamophobianetwork.com.) Raporda ayrıca İslamofobi endüstrisinde görev dağılımı olduğu ve bunların “En İyi Finansmancılar, Kuruluşlar, Yanlış Bilgilendirme Uzmanları ile Yankı Odası”ndan oluştuğu belirtilmektedir. Rapora göre bağışçılar, sağ kanat düşünce kuruluşlarına ve yanlış bilgi uzmanlarına toplumun Müslümanlardan ve İslam’dan korkmaları ve nefret etmeleri için finansman sağlayarak kitaplar, videolar, raporlar ve web siteleri hazırlatmaktadır. Yanlış bilgilendirme uzmanları İslam ve Müslümanlar hakkında yanlış bilgiler vermekte ve yaklaşık 1,6 milyar mensubu olan İslam dininin yanlış tasvir edilmesini desteklemektedir. Bu kişilerin anlattıkları İslam, yaşayan binlerce sıradan Müslümanın İslam’ı değil; Batı toplumlarının geleceği ile ilgili kıyamet senaryoları yazanların sunduğu bir ‘hayali İslam’dır. “Islamophobia and Its Impact in the United States” isimli bir başka raporda kamuoyu tarafından yakından tanınan ve çeşitli sivil toplum kuruluşları ya da medya örgütlenmelerinin başında olan kişilerin İslamofobi endüstrisinin aktörleri olarak görev aldıkları dile getirilmektedir. Korkuyu ve hatalı bilgiyi artırarak halkı yanıltan diğer oluşum “Yankı Odası”dır. Farklı kesimleri barındıran bu oluşum içinde, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Müslümanları ve İslam’ı kötüye kullanan Müslüman ve İslam karşıtı vakıflar, yanlış bilgi uzmanları, aktivistler, doğrulayıcılar, taban örgütleri, dindar sağ gruplar ile medyada ve siyasetteki müttefikleri bulunmaktadır. (Her iki rapor için http://www.islamophobia.org.)
Medya; ideolojik manipülasyonlarını çoğunlukla bilgilendirme işlevi gören haberler ile eğlendirme işlevi gören filmler üzerinden yapmaktadır. Medya üzerinden dolaşıma sokulan hem tarihsel hem de modern anlatılar, insanların Müslümanları bir tehdit olarak görmesini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca medya ve siyasette Müslümanları terörizm ve şiddetle eşleştiren bu yoğun söylemin dolaşıma sokulması ile İslamiyet ve terörün ayrılmaz bir bütün olarak gösterilmesinde, İslamofobi’nin sürekliliğinin sağlanmasında ve Amerikan halkını konuya duyarsızlaşma ve Müslümanlara karşı üretilen nefret ve korkunun meşrulaştırılmasında birbirini tamamlayan bir güç alanı oluşturulmaktadır. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ve bazı Avrupa ülkelerindeki Müslüman karşıtı söylemler bu söylemlerin üreticileri ve savunucuları tarafından sosyal medya ve sivil oluşumlar aracılığıyla diğer Batılı ülkelere de transfer edilmekte ve daha geniş bir dolaşım ağına sokulmaktadır. Nitekim Runnymede Trust raporunda Almanya’daki İslamofobi’nin sorumlusunun %80 oranında medya olduğu belirtilmektedir. Fransa’da basın ve ifade özgürlüğü söylemi ile karikatür krizi ve sonrasında bu endüstriyi besleyen ve pekiştiren derin olaylardan biri olan Charlie Hebdo olayı medyanın da kışkırtması ile 2015 yılında İslamofobi temelli saldırıların ikiye katlanmasına neden olmuştur. Maalesef küreselleşmenin ideolojik silahları olan tekelleşmiş medya grupları, doğru haber akışını manipüle edip haberde dezenformasyon yaparak bireylerin doğru habere ulaşma hakkını göz ardı ederek engellemektedir. İslamofobi endüstrisi tarafından desteklenen politikalar sadece Müslümanların sivil haklarını ve özgürlüklerini değil, aslında tüm Amerikalıların doğru bilgi edinme haklarını da ihlal etmektedir. Bu yıl Washington DC merkezli Sosyal Politika ve Anlayış Enstitüsü (ISPU), yayınladığı “Amerikan Müslüman Anketi 2019: İslamofobi’nin Tahmini ve Önlenmesi” başlıklı raporda bir Müslümanı şahsen tanıyan bir Amerikalının tanımayana kıyasla Müslümanlara karşı olumlu bir düşünceye sahip olma ihtimalinin iki katından fazla olduğu kaydedilmektedir. Hiçbir Müslüman tanımayan Amerikalıların sadece yüzde 21’inin Müslümanlar hakkında olumlu kanaate sahip olduğu, herhangi bir Müslüman tanıyan kişilerde bu oranın yüzde 47, yakın bir Müslüman arkadaşı olanlar arasında ise yüzde 57’ye çıktığı belirtilmektedir. (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-2019-islamofobi-raporu-abddeki-musluman-karsitligi-siyasi-kaynakli/1468570.) Bu sonuçlar, Müslümanlar ve İslam hakkında doğrudan bilgisi olmadan olumsuz düşünceler taşıyan insanların toplumsal bir manipülasyonla karşılaştıklarını ve medyanın olumsuz yayın bombardımanına maruz kaldıklarını görebilmek için yeterlidir. İslamofobi’nin zehirli atmosferi sadece Müslümanlara zarar vermekle kalmıyor, zaman içinde toplumdaki her bir ferdi etkisi altına alıyor, zehirliyor, daha kolay yönlendirilebilen ve manipüle edilebilen bir hâle dönüştürüyor.
İslomofobi: Çok kültürlü hayat için en büyük tehdit
İslam ile bağdaşmayan olayların ve düşünce yapılarının İslam adı altında bir şablon ve genelleme söylemi içinde konumlandırılması toplumsal çeşitliliğin, çok inançlı ve çok kültürlü yaşam şeklinin önündeki en büyük tehdit olarak varlık bulmaktadır. İslamofobi’nin toksik etkisi sadece Müslümanlara değil tüm topluma zarar vermekte, zaman geçtikçe nefret söylemleri giderek derinleşmekte, duyulan korkular ve tepkiler ölümcül hâle gelebilmektedir. Nitekim Kuzey Carolina Üniversitesinde eğitim gören yirmi üç yaşındaki Deah Barakat ve yirmi bir yaşındaki eşi Yusor Muhammed ile on dokuz yaşındaki kız kardeşleri Razan Muhammed kendi evlerinde başlarına kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Katil Craig Stephen Hicks, saldırıdan önce sosyal medya hesabında din karşıtı ve nefret içeren paylaşımlar yapmıştı. Bu olayda üzücü olan bir diğer husus ise üç masum gencin katledilmesi olayını medyanın görmezden gelmesiydi. Florida Barry Üniversitesinden Prof. Dr. Halid Beydun, konu ile ilgili olarak ifade ettiği gibi “Müslümanlar ancak tetiği çektiklerinde haberlere çıkıyorlar, vurulduklarında değil. Chapel Hill cinayetlerinin medyada yer almaması da bunu ispatlıyor.” Bu durum İslamofobi çarkının nasıl işlediğini göstermesi bakımından oldukça çarpıcıdır. Üstelik olayın üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen katilin yargılanmasına henüz başlanılmamıştır. (https//www.aa.com.tr/tr/dünya/abdde-3-musluman-gencin-katil-zanlisi-muebbedle-yargılanacak/1451038.)
İslamofobi İslam’ı hedef alan ve Müslümanlar, camiler, İslam merkezleri, minareler, Kur’an, başörtüsü gibi İslam ve İslam ile ilgili her şeye karşı duyulan aşırı ve yersiz korku sürekli gündemde tutulmaktadır. Bu korkunun günlük hayatta tezahürleri Avrupa’da yoğunlukla yaşandığı şekli ile camilere saldırılar (molotof atılması, yazılar yazılması, domuz başı bırakılması, tehdit mektupları gönderilmesi vb.), Müslümanların mallarına zarar verilmesi, türban takan kadınların taciz edilmesi veya İslam’ın kutsal sembollerinin aşağılanmasıdır. ABD ve Avrupa ülkelerinde İslamofobi’nin artması terörizm ve aşırıcılık olgularına tepki olarak küresel siyasetin değişmesi ve iç siyasette bu değişimden istifade edilmeye çalışılmasının bir yöntemi olarak gelişmektedir.
Sonuç olarak; önyargı ve ayrımcılık içeren, İslam’ın Hristiyanlığa galip geldiği ve Hristiyan kimliğini tehdit ettiği dönemlere kadar uzanan İslamofobi’yi oluşturan, besleyip büyüten ve kemikleştiren pek çok faktör vardır. Tüm yönleri ile İslamofobi ile mücadele edebilmek için İslam’ın getirdiği vahdet temelli erdem ve ahlak eksenli insan ve toplum modelini hayata geçirmek, İslam’ın farklı din inanç ve kültürlerin bir arada yaşamasına imkân veren yönüne vurgu yapmak, sorumluluğu her bir Müslümanın omuzlarındadır. İslam karşıtlığı her ne kadar Batı’da var olan bir durum ve bir endüstri olsa da Müslüman ülkelerde de etkili olmaktadır. Bu anlamda İslamofobi’nin önemli araçlarından olan medya, sinema, sanat ve edebiyatın doğru ve güçlü kullanılması bir zorunluluktur. Müslümanlar İslamofobi’yi canlı tutmak için kurgulanan senaryoların ve oynanan oyunların farkına varmalı ve İslamofobi’ye karşı bizzat İslam’ı ortaya koyarak çözüm üretmelidirler. Aynı zamanda hangi inançtan olursa olsun sağduyu sahibi tüm insanlar İslamofobi ile mücadele için bir strateji geliştirmeli, küresel ölçekte bu afetle nasıl baş edecekleri konusunda kafa yormalıdırlar. Zira İslamofobi hem Müslümanlar hem de Batılılar için bir kötülük problemidir, toplumsal bir afettir.