Makale

Zamanın Mirasçısı; Takiyüddin Bin Maruf

Zamanın Mirasçısı;
Takiyüddin Bin Maruf

Derya Bulut

Bundan tam beş yüz sene evvel, Şam’da bir çocuk karanlık bir gecede meraklı gözlerini göğe dikmiş yıldızları seyrediyordu. Küçük parmaklarını uzatıp yıldızları hayalinde uç uca eklemiş, şimal rüzgârlarının altında göğün ışıl ışıl yanan kandillerine tatlı bir yolculuğa çıkmıştı. Durmadan yanıp sönen birbirinden farklı yüzlerce hatta milyonlarca yıldızı gökte salındıran, parlatan; gün doğduğunda ise silen “güç” orada ne olup bittiğinin bilgisine vâkıf edecek miydi kendisini. Düşünüyordu, gerçekten de minicik miydi, bir ateş böceği heyecanıyla kendisine göz kırpan o yıldızlar. Oysa müderris olan babasından o muhteşem kandillerin Dünya kadar büyük olduğunu, her birinin yüzlerce yıl yaşayıp sonra insanlar gibi öldüğünü, gezegenleri ve onların hareketlerini işitmişti. Acaba o gördüğü ateş parçacıklarında dünyadakiler gibi insanlar var mıydı? Nasıl oluyor da o kadar büyük kitleler birbirine çarpmadan, zarar vermeden o karanlığa sığabiliyorlardı?
Dünyanın büyüklüğüyle ilgili çok fazla bir fikri olmamasına rağmen Şam’dan Mısır’a taşındıklarında minik yüreğine kocaman mekânların sığabileceğini hissetmişti. Elbet bir gün zihninde dolanan suallere cevap bulacağı günler de gelecekti.
Takiyüddin 1526’da Şam’da doğmuştu. Şam’da ve Mısır’da tahsil gören mühendis ve matematikçi bilim insanı Takiyüddin, gökbilim araştırmalarıyla da tanınıyordu. Tenin’de kadılık yaparken hayallerinin peşinden gidip kazdığı kuyuların içine koyduğu aletlerle ayın, güneşin, yıldızların hareketlerini izliyordu. Çocukluk merakı olan bu alan gittikçe onun için bir tutku hâlini almaya başlamıştı.
Kadılık görevi ona yıldızlarıyla ilgilenecek yeterli zamanı bırakmıyordu. Tek hayali İstanbul’a gidip rahatça çalışma yapacağı ortamı sağlamaktı. Matematik alanındaki buluşları iyiden iyiye duyulmaya, gök incelemeleri ve yorumları ilgi çekip merak uyandırmaya başlamıştı. 16.yy’ın ünlü astronomu Copernicus; sinüs fonksiyonunu kullanmamış, cosinüs, tanjant, kotenjanttan bahsetmemişken Takiyüddin aynı dönemde bunların sadece tanımlarını yapmakla kalmamış, üstelik cetvellerini de hazırlamıştı. Trigonometrik fonksiyonların kesirlerini ilk defa onluk kesirlerle göstermiş ve birer derecelik aralıklarla 1’den 90 dereceye kadar hesaplamış, sinüs ve tanjant tabloları da çizmişti. Bu çalışmaları Sultan 2. Selim’in kulağına kadar gidince Takiyüddin’i İstanbul’a davet ederek baş müneccimliğe -baş astronom- atamış, onu hayallerine bir adım daha yaklaştırmıştı. Tarih 1571’i gösteriyordu, Takiyüddin fırsat buldukça Galata Kulesi’nin eşsiz manzarası eşliğinde yıldızları inceler, raporlar yazar ve padişaha sunardı. 3. Murat zamanında ise Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ve padişahın hocası Saadeddin Efendi’nin desteğini alarak rasathane açmak için gerekli izni almıştı. Padişah, eski ziclerin her zaman doğru sonuç vermemesi, namaz, oruç, hac gibi vakte saate dayalı ibadetlerin doğru yapılabilmesi için yeni gözlemlere ihtiyaç duyulması gibi nedenlerle böyle bir müessesenin kurulmasına ikna olmuştu. Bu yeniliğin saltanatı döneminde başarılması onu daha da gururlandırmıştı. Padişah 3. Murat, sadece ikna olmamış açılacak rasathanenin inşası için gerekli her şeyi üstlenmiş, kullanılacak teknik malzemenin tedarik edilmesi için bütçe ayırmıştı. Rasathane için 15 ilim ehli personel ile hizmetleri için de 5 kişi görevlendirmişti. Rasathanenin tam teşekküllü faaliyete geçmesi 3 yıl sürmüştü. Böylece Osmanlının ilk rasathanesi Galatasaray civarında Cihangir ve Tophane sırtlarında kurulmuş oldu. Meraga ve Semerkand Rasathanelerinden sonra İslam’ın 3. büyük rasathanesi olarak hizmet verdi.
Gözlemevinde sabit ve taşınabilir birçok gözlem aracı mevcuttu. O denli donanıma sahipti ki daha sonradan yapılan araştırmalar İstanbul Rasathanesi’ndeki araçların Danimarkalı astronom Brahe’nin rasathanesindekilerle boy ölçüşebilecek seviyede olduğunu ortaya koymuştu.
Zaman; dünya kurulalıdan beri insanoğlunun bilmek, bölmek, anlamak ve yönetmek istediği bir mevhumdu. Üzerine yemin edilecek kadar değerli, şiirlere konu olacak kadar anlamlı, önüne geçilemeyecek kadar hızlı, tekrarı istenmeyecek kadar nadideydi. Bundan dolayıdır ki zaman önce yıllara sonra aylara, haftalara, saatlere bölündü. Daha iyi kullanılması için gerekliydi bu. Takiyüddin de bunun için bastı düğmeye. İlk kez duvar kadranını bu rasathanede icat etti. Bu kadran Güneşin yüksekliğini, ekliptik eğimi ve gözlem yerinin enlemini belirlemeye yaramaktaydı. Teleskobu Galile’den önce kullanan Takiyüddin, yine icat ettiği “Bengam-ı Rasad” adlı mekanik saatle gözlem yapmayı Doğu’da ve Batı’da başlatmış oldu. Yıldızların ekvatoral koordinatlarını bulmuş, meridyenler arası zamanı ilk defa ölçmüş, güneşin, ayın, yıldızların doğuş yerlerini belirlemiş, yıldızların enlem, boylam doğuş ve eğim metotlarını ilk defa ortaya koyarak kendisinden sonra gelen bilim insanlarına rehber olmuştu. Takiyüddin’in bir yandan siyasal bağlantıları, bir yandan yakın dostluklar kurduğu devlet adamlarının arasındaki çekişmeler onu ve rasathâneyi hedef alan bir yıpratma kampanyasının başlatılmasına yol açtı. İstanbul Rasathânesi, 987 tarihli bir hatt-ı hümâyunla içindeki aletlerle birlikte yerle bir edildi. Bu olaydan derin üzüntü duyarak köşesine çekilen Takiyyüddin, İstanbul’da vefat etti.