Makale

KARANLIĞA IŞIK TUTAN BİLİM YUVASI ULUĞ BEY RASATHANESİ

TEBDİL-İ MEKÂN
KARANLIĞA IŞIK TUTAN BİLİM YUVASI ULUĞ BEY RASATHANESİ
İslam namaz, oruç ve hac ibadetlerinde vaktin, kıble yönünün ve bayram günlerinin tespiti için müntesiplerinin yüzünü göğe döndürmüş bir dindir. Hz. Peygamber zamanında güneş ve ayın hareketlerine göre çıplak gözle yapılan bu tespitler, ilk kez Emeviler döneminde (661-750) açılan ve birer küçük gözlemevi hüviyetinde olan muvakkithanelerde yapılmaya başlandı. Zaman içinde usturlap, sekstant, kum saati, güneş saati, mekanik saat gibi araçların kullanıldığı muvakkithaneler matematik ve astronominin pratik uygulama alanları oldular.
Gökten aldıkları ilhamla fezanın derinliklerinde Allah’ın ayetlerini arayan Müslüman âlimler Uluğ Bey’e kadar Bağdat, Kahire, Kurtuba, Toledo, İsfahan, Şam gibi önemli merkezlerde rasathaneler yaptılar. Çocukluğunda bunlardan birini, Nâsiruddin Tûsî’nin kurduğu (1259) Merâga Rasathanesi’ni ziyaret etmişti Uluğ Bey. Astronomi merakı belki ilk burada uyanmıştı. Cihangir dedesi Timur’un aksine göklerin fethine talip olmuştu. Maveraünnehir’in yöneticisi olduğunda Semerkant’ta medrese merkezli muhteşem külliyenin yanı sıra inşa ettirdiği meşhur rasathane İslam dünyasının en büyük rasathanesi olacaktı. Kaynaklar yapılışıyla ilgili olarak 1409 ile 1424 arasında farklı tarihler verse de rasathanenin medreseyle aşağı yukarı eş zamanlı imar edildiğini söylemek mümkündür.
Astronomi ve matematik ilmine vakıf, dânişmend bir yönetici olan Uluğ Bey’in gerçekleştirdiği rasathane projesi tabiî ilimler alanında İslam medeniyetinin geldiği seviyenin bir delili olmuştur. Uluğ Bey pek çok astronom ve matematikçinin görev aldığı rasathanesinde gözlem işlerinin başına aritmetikte ilk virgülü kullanan, ondalık kesir sisteminin kâşifi Gıyaseddin Cemşid el Kâşî’yi (ö.1429) getirir. Onun vefatı üzerine görev, Uluğ Bey Medresesi’nin baş müderrisi Bursalı Kadızâde-i Rûmî’ye (ö.1430), onun da vefat etmesiyle “Devrinin Batlamyusu” lakabıyla anılacak olan Ali Kuşçu’ya (ö.1474) tevdi edilir.
Babür Şah’ın (ö.1530) hatıratı Babürnâme’de Kûhek tepesinde çinili tuğlalardan yapılmış üç katlı muazzam bir yapı olarak anlattığı Uluğ Bey Rasathanesi’nin, çapı 46, yüksekliği 30 metre olan silindirik bir bina olduğu araştırmacılar tarafından ortaya konmuştur. Dış mimarisi kadar iç dizaynı da hususi olan rasathanede gezegenlerin ve yıldızların hassas gözlemlerini yapmak üzere bir kısmı Cemşîd el-Kâşî tarafından özel olarak tasarlanan rasat aletleri bulunmaktaydı. Rasathanenin bir parçası olan çeyrek daire şeklindeki meridyen yayı (sekstant) sayesinde detaylı ve doğru ölçümler yapılıyordu. 60 derecelik üst kısmı toprak üzerinde, 30 derecelik alt kısmı ise yerin altında bulunan bu dev taş kadrana Südüs-i Fahrî adı verilmişti. Toplam uzunluğu 64 metre olan sekstant düzeneğinin günümüze sadece toprak altında kalan 31 metrelik kısmı ulaşabilmiştir.
Uluğ Bey’in başkanlığında yürütülen düzenli rasat çalışmalarının ve araştırmaların sonucu olarak 1437-1440 yılları arasında hazırlanan Zîc-i Uluğ Bey (Zîc-i Gürgânî) isimli eser, uzun seneler boyunca hem İslam dünyasında hem Batıda astronominin en temel kaynağı olarak kullanılmış ve okutulmuştur. Dört kısımdan oluşan Zîc-i Uluğ Bey, trigonometri, astronomi, coğrafya ve astrolojiye dair cetvelleri muhtevi bir katalogdur. Batlamyus’tan sonra bilim tarihinin ikinci büyük yıldız kataloğu olan eser 48 takımyıldızın içinde bulunan bütün yıldızların koordinatlarını vermiş, evvelce kaydedilen astronomik bulgulardaki yanlışları düzeltip eksikleri tamamlamıştır.
Rasathanenin akıbeti, devlet adamlığı yanında çağlara adını yazdırmış bir gökbilimci olan Uluğ Bey’in akıbeti kadar hazindir. Uluğ Bey ihtiraslı oğlu Abdüllatif tarafından öldürülmüş, onun ölümünden sonra rasat faaliyetleri durmuş ve rasathane bir zaman sonra tahrip edilerek yıkılmıştır. Yüzyıllar içinde yeri bile unutulan Uluğ Bey Rasathanesi’nin XX. yüzyılın başında gün yüzüne çıkışı tamamen tesadüf eseridir. Rus müsteşrik V. L. Viatkin, Semerkant’taki çalışmaları sırasında satın aldığı eski bir kitabın içinde Efrasiyab’daki bir arsaya ait eski bir tapu senedi bulur. Senede göre arsa, bir tarafından rasathaneye komşudur. Viatkin arsanın yerini tayin eder ve orada başlattığı kazı sonucunda rasathaneyi ve astronomi tarihinin en büyük meridyen yayını ortaya çıkartır. (1908.) Kalıntılar arasında harita ve planlar; su saati; üzerinde derece, dakika, saniye ve saliselerle yedi gezegen ve sabit yıldızların belirtildiği on adet gök küresi; kıtaları, dağları, ovaları, çöl ve nehirleri gösteren bir yer küresi ve bir de usturlap bulunur.
Batı’nın karanlık Orta Çağında, astronomi çalışmaları sebebiyle kilise tarafından aforoz edilip müebbet hapisle cezalandırılan Galileo’nin doğumundan (1564) tam yüz elli sene önce kurulmuştu Semerkant Rasathanesi. Yazık ki Uluğ Bey’den sonra İslam dünyası astronomi alanında kayda değer bir gelişme gösteremedi. Yaklaşık iki asır sonra Batılı bilim adamları çeşitli dillere tercüme edilen, defalarca basılan ve teleskobun kullanılışına kadar en dakik ölçüleri veren Uluğ Bey Zîc’ini kullanarak bilim tarihine yön veren yeni çalışmalara imza attılar.
Bugün Kûhek tepesinde, rasathane kalıntılarının karşısında Timurlular dönemi mimarisine has bir tavırla yapılmış yeni bir müze bulunuyor. Uluğ Bey Rasathanesi’nin özel olarak tasarlanmış binasına ait gravürleri, o gün kullanılan rasat araç-gereçlerinin maketlerini, rasat cetvellerini ve astronomi faaliyetlerini resmeden minyatürleri muhtevi müze, daha ziyade Avrupalı olan ziyaretçilerine Uluğ Bey’i ve altı asır öncesinin ihtişamlı eserini tanıtıyor. Müzede bulunan ve ilk defa Alman astronom Johannes Hevelius’un kataloğunda yer alan (1667), M.Ö. II. yüzyıldan itibaren bilinen on bir büyük astronomun arasında Uluğ Bey’in de resmedildiği iki gravür, onun dünya bilim tarihinde bıraktığı izi ve ünlü Zîc’inde dile getirdiği hakikati tescil ediyor:
“Hurafeler sis gibi yayılıyor,
Kağanlıklar yıkılıyor, ancak
Âlimlerin çalışmaları ebediyen baki kalacak.”