Makale

Diyanete Soralım

Diyanete Soralım

YAPILAN HAYRIN VEYA OKUNAN KUR’AN’IN SEVABI ÖLEN KİMSEYE BAĞIŞLANABİLİR Mİ?

Yapılan ibadetin ve hayırların sevaplarının başkasına bağışlanması caizdir. Kişi, okuduğu Kur’an-ı Kerim’in, yaptığı hatmin ve işlediği bir hayrın sevabını başkasına bağışlayabilir. İster sağ ister ölmüş olsun kendisine sevap bağışlanan kimsenin, bundan yararlanacağı umulur. Başkası tarafından bağışlanan sevapla bir kimsenin bizzat yapması gereken ibadet borçları ödenmiş olmaz ise de bunlar iyilik ve sevaplarının çoğalmasına ve derecesinin yükselmesine vesile olabilir. Benî Seleme kabilesinden bir adam annesi ve babası öldükten sonra onlara bir iyilik yapıp yapamayacağını sordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) “Evet, onlara rahmet dilemek, onlar için istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, akrabaları ile ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmak, dostlarına hürmet edip ikramda bulunmak onlara iyilik yapmaktır.” (İbn Mace, Edeb, 2.) buyurmuştur.

Annesinin aniden öldüğünü, şayet konuşabilseydi sadaka verilmesini vasiyet edeceğini zannettiğini belirterek onun adına sadaka verirse sevabının kendisine ulaşıp ulaşmayacağını soran sahabîye de “Evet, ulaşır. Onun namına sadaka ver.” (Buhârî, Vasâyâ, 19; Müslim, Zekât, 51.) buyurmuşlardır.

ÖLÜYÜ TEZKİYE ETMENİN ANLAMI VE HÜKMÜ NEDİR?

Ölen kimsenin iyi bir insan olduğuna Müslümanların şahitlik etmelerine tezkiye denir. Her Müslüman, öldüğünde hakkında güzel şehadette bulunulacak bir hayat yaşamaya çalışmalıdır. Bununla birlikte ölünün, tanıyanlarının güzel şehadetlerinden- her bakımdan öyle olmasa bile- yararlanacağı umulur. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman öldüğünde yakın komşularından dört hane halkı kendisi için ‘Bu adam hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz.’ diye şehadet ettiklerinde Allah Teala şöyle buyurur: Ey müminler! Sizin bildiğinizi, bu ölü hakkındaki şehadetinizi kabul ettim, sizin bilmediğiniz kusurlarını da ben affettim.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXI, 174.)

Tezkiye için, cenaze namazından önce veya sonra “Bu kişiyi nasıl bilirsiniz?” şeklindeki soruya iyi olarak bilinen kişiler için “İyi biliriz” diye şahitlik etmek, kötü olarak bilinen kişiler için susmak, tanınmayan kimseler için ise “Allah rahmet eylesin” demek uygun olur. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ölülerinizi iyilikleriyle anınız, kötülüklerinden bahsetmeyiniz.” buyurmuştur. (Ebu Davud, Edeb, 49; Tirmizi, Cenâiz, 34.)

CENAZENİN BULUNDUĞU YERDE KUR’AN OKUNABİLİR Mİ?

Hanefilere göre yıkanıncaya kadar cenazenin bulunduğu odada Kur’an okunması mekruhtur. Başka bir yerde okunmasında sakınca yoktur. Cenaze yıkandıktan sonra yanında da okunabilir. (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 173; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 83-84.) Şâfiîlere göre definden önce Kur’an okunması mekruhtur. (Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, II, 438.)

CENAZE SAHİPLERİNİN, MERASİME KATILANLARA YEMEK VB. İKRAMLARDA BULUNMASI UYGUN MUDUR?

Bir yakınını kaybetmenin üzüntü ve sıkıntısı içinde olan cenaze sahiplerinin, taziye için gelen misafirlere yemek hazırlayıp sunması ilave bir telaş ve sıkıntıya sebep olacağından mekruh görülmüştür (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, III, 148.) Bunun yerine komşular veya yakınlarının, cenaze sahiplerine ve gelen misafirlere ikramda bulunmaları sünnettir. (Tirmizî, Cenâiz, 21.)

Bunun yanında cenaze sahiplerinin mezarlıkta veya evde helva, vb. şeyler dağıtmalarının dinî bir dayanağı yoktur. Dinî bir gereklilik olarak görmeden yapılmasında bir sakınca olmayacağı söylenebilirse de bu tür uygulamaların kısa süre sonra cenazeyle ilgili bir dinî hüküm olarak algılanması tehlikesi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu ikramlar dinî bir zorunluluk olarak yapılırsa bidat ve hurafe sayılır.

TAZİYENİN HÜKMÜ NEDİR?

Taziye, ölünün yakınlarının üzüntüsünü paylaşarak onları teselli edici, rahatlatıcı sözler söylemektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), başına bir felaket gelen kimseyi ziyaret etmekle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Felakete uğrayan bir kimseye ‘geçmiş olsun’ ziyaretinde bulunan kimseye, felakete uğrayan kişiye verilecek sevabın misli verilir.” (Tirmizi, Cenâiz, 72.) Aynı şekilde cenaze yakınlarına taziyede bulunmayı tavsiye ederek, “Her kim çocuğunu kaybeden bir kadına başsağlığı ziyaretinde bulunursa o kimseye cennette bir elbise giydirilir.” (Tirmizi, Cenâiz, 75.) buyurmuştur.

Ölü yakınlarının acılarını tazelememek için taziye, üç günden sonraya bırakılmamalıdır. (İbn Hacer, Feth, III, 146.) Taziyede bulunan şahıs, ölünün yakınlarına sabır ve metanet diler, cenaze için hayır duada bulunur. (Nesâî, Cenâiz, 120.)

ÖLÜNÜN ARKASINDAN AĞLAMAK VE YAS TUTMAK CAİZ MİDİR?

Ölüm sebebiyle bir insanın üzülmesi, hüzünlenmesi, kederli bir hâl alması normaldir. Hatta acısını açığa vurup sessizce ağlaması ve gözyaşı dökmesinde bir sakınca yoktur. Hz. Peygamber (s.a.s.) de oğlu İbrahim’in, kızının ve kızının çocuğunun vefatlarında bizzat gözlerinden yaşlar akıtarak sessizce ağlamıştır. (Buhârî, Cenâiz, 43.) Bunun yanında Allah’ın takdirine karşı çıkmanın ve Cahiliye döneminde olduğu gibi yaka-paça yırtarak ağlamanın doğru olmadığını da beyan etmiştir. Nitekim Hz. Peygamberin (s.a.s.) küçükken vefat eden oğlu İbrahim’in ardından “…göz ağlar, kalp üzülür, fakat Rabbimizin razı olmayacağı söz söylemeyiz.” (Buhârî, Cenâiz, 32, 42, 43.) buyurması bu konuda müminler için bir örneklik teşkil eder.

“AHİR ZAMAN” NE DEMEKTİR, BİZ AHİR ZAMANDA MI YAŞIYORUZ?

Ahir zaman, dünya hayatının kıyamet kopmadan önceki son dilimi anlamında kullanılan bir kavramdır. İslam inancına göre, âlemin başlangıcı olduğu gibi sonu da vardır. Ancak bu sonun ne zaman gerçekleşeceğini bilmek insanın bilgisi dışındadır. İnsanın ömrü gibi âlemin ömrünü belirleme hususundaki bilgi Cenab-ı Hakk’a aittir. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek şöyle dile getirilmektedir: “Kıyametin ne zaman kopacağını sana sorarlar. De ki: Onun bilgisi sadece Rabbimin nezdindedir. Onun vaktini kendisinden başka kimse açıklayamaz ...” (Araf, 7/187.); “Kıyametin ne zaman kopacağını bilmek ancak Allah’a aittir.” (Lokman, 31/34.) Diğer taraftan Hz. Peygamber’den (s.a.s.) sonra elçi gönderilmeyeceği için ona “ahir zaman peygamberi”, ümmetine de “ahir zaman ümmeti” denmiştir. Bu anlamda biz ahir zamanda yaşamaktayız.