Makale

KELÂM-I KADÎMİN HATASIZ BASIMINI GAYE EDİNMIŞ BİR MÜESSESE: MUSHAFLAR TETKİK HEYETİ

KELÂM-I KADÎMİN HATASIZ BASIMINI GAYE EDİNMIŞ BİR MÜESSESE:
MUSHAFLAR TETKİK HEYETİ

Dr. Mehmet BULUT
DİB Başkanlık Müşaviri

Ecdadımızın Kur’an’a olan hürmetinin nişanelerinden biridir Allah kelamının yazım ve basımında gösterdiği hassasiyet. Bu hassasiyet, bilhassa Mushafların matbaalarda basılmaya başlanmasıyla daha görünür hâle geldi. Hemen belirtelim ki Osmanlı, bu hassasiyeti sadece kendi hükümranlığı altındaki coğrafyada göstermedi; Doğu’da Batı’da basılan Mushaflar da ilgi alanında oldu. Hatalı Mushaf basımları karşısında devletin ağırlığını koyarak diplomatik girişimlerle Kur’an-ı Kerim’e karşı yapılan dikkatsizlik ve hürmetsizlikleri önlemeye çalıştı. Dışarıda basılıp kendi ülkesine sokulmaya çalışılan Mushaflar için de tedbirler aldı; gayri resmi yollardan Osmanlı beldelerine Mushaf sokulmasını önlemek için gerektiğinde yasaklar koydu.
Diyanet İşleri Reisliği de Mushafların olabildiğince hatalardan âri bir şekilde basımı için elinden gelen çabayı gösterdi. Günümüzde de Kelam-ı Kadim’e karşı bu titizlik Başkanlığımızca aynen devam ettirilmekte.
Diyanet İşleri Reisliği bünyesinde faaliyet gösteren Mushaflar Tetkik Heyeti, Osmanlıdaki Tedkik-i Mesahif-i Şerife ve Müellefât-ı Şer’iyye Meclisi’nin devamı niteliğinde bir müessese… Daha önceki yazılarımızda devlet müesseselerindeki devamlılığa zaman zaman işaret etmiştik. Tedkik-i Mesahif Heyeti, matbaalarda Mushaf basımının başlamasıyla bir tetkik ve denetim mekanizması olarak Meşihat makamında oluşturulmuş, bu oluşumun yerine getirdiği hizmetler bilahare Diyanet İşleri Reisliğince de sürdürülmüştür. O hâlde biraz geriye gidip bu alandaki gelişmelerle ilgili kısa bilgi vermek yerinde olacaktır.
Tarihi arka plan: Matbaa ve Mushaf basımı
Bilindiği gibi matbaa, 1450’de Gutenberg tarafından icat edildi. Daha sonra da dünyaya hızlı bir şekilde yayıldı. 1455’te söz konusu matbaada bir İncil basımı yapıldı. Matbaada ilk Mushaf basımı ise icadından yaklaşık 90 yıl sonra Venedik’te 1537 yılında yapıldı. Bilahare diğer bazı Batı ülkelerinde de Mushaf tab edildi. Bu cümleden olarak Fransa’da 1543, Almanya’da 1694, Rusya’da 1710, İngiltere ve Mısır’da 1833 yılında Mushaf basımı gerçekleştirildi.
Müslüman coğrafyada Mushaf basımı, Batı dünyasında bu alandaki teşebbüslerin birkaç asır sonrasına rastlar. Şöyle ki İslam dünyasında ilk Mushaf basımı Kazan Müslümanları tarafından 1803 yılında Rusya’da gerçekleştirildi. Mısır ve İran gibi Müslüman ülkelerde de Mushaf basımı Osmanlı İstanbul’undan daha önce tahakkuk etmişti. İstanbul’da ilk Mushaf basımı ise ancak 1874 yılında yapılabildi.
Osmanlı ülkesinde matbaa kurulmasına 1727 yılında izin verildi. Türkiye’de matbaada basılan ilk eser Vankulu Lûgati’dir. Ancak 1803 yılına kadar başta Mushaf olmak üzere dinî kitapların matbaada basımına izin verilmedi. 1803’te basılan Birgivî Risalesi, Türkiye’de matbaada basılmış ilk dinî eserdir. Hem matbaanın Türkiye’ye geç gelmesinin hem de Mushaf baskısının geç tarihlerde yapılmasının kuşkusuz sosyoekonomik sebepleri vardı. Bu sebepler makalemizin konusu dışında kalmakta. Ancak, Mushaf basımının gecikmesinde bütün zamanlara şamil olan bir hassasiyete işaret etmek yerinde olur: Mushaf-ı Şerif’in matbaada hatalı bir şekilde basılma kuşkusu. Çünkü bilhassa basım tekniğinin henüz yeteri kadar gelişmediği bir dönemde Kur’an’ın bir sayfasında, bir satırında, bir kelimesinde, bir harfinde yapılacak yanlışlık binlerce nüshada aynen tekrarlanmış olacaktı. Basım yapıldıktan sonra hatadan dönüş de imkânsız gibiydi.
Bir noktadan sonra devlet, yasaklama yerine, matbaayı kontrol altında tutup Mushafın hatasız bir şekilde basımını sağlayarak olabildiğince fazla insanın Kur’an’la buluşmasını sağlamanın daha isabetli olacağı kanaatine vardı. Ve devlet, temkini yine de elden bırakmayarak bu işi bizzat kendisi üstlendi. Kendi gözetiminde ve kendi kontrolündeki matbaada Mushaf basımı cihetine gitti. Sonuçta İstanbul’da ilk Mushaf basımı 1874 yılında bir devlet matbaası olan Matbaa-i Âmire’de gerçekleşti. Bu basıma izin, Kur’an’ın tashihine itina edilmek şartıyla verilmişti. Basılan 500 bin adet Mushaf halka dağıtılmış, böylelikle aynı zamanda dışarıdan kaçak yollarla Mushaf getirilip satılmasının önüne geçilmeye çalışılmıştı.
Devletin bu işe verdiği önem ve ciddiyetin boyutuna bakın ki, Osmanlıda ilk Mushaf basımının gözetim ve kontrolü, Meclis-i Vükelâ’nın görevlendirmesiyle ünlü devlet ve hukuk adamı müverrih Ahmet Cevdet Paşa’ya (1823-1895) verilmişti. Buna göre Cevdet Paşa, ilk Mushaflar Tetkik Heyeti reisi sayılabilir.
Matbaalarda Mushaf basımına başlanmasına paralel olarak devlet, Mushafların tetkik ve kontrolüne yönelik mevzuat geliştirdi. Zamanla değişen adlarla ve farklı devlet organlarına bağlı kurullar oluşturuldu. Buna göre; 1892 yılından itibaren Mushafların tetkiki sorumluluğu, Meşihat makamında bir reis, sekiz aza ve bir kâtipten teşekkül etmiş “Teftiş-i Mesahif-i Şerife” adlı birime verildi. Azadan ikisinin kıraat ilminde ihtisası olan ve “resm-i Kur’an”a vakıf hafızlardan olması öngörülmüştü. 1903 yılında Maarif Nezaretine bağlı olarak kurulan “Kütüb-i Diniyye ve Şer’iyye Tedkik Heyeti”, dinî kitapların incelenmesiyle görevlendirildi. Daha sonra bu iki birim, “Tedkik-i Mesahif-i Şerife ve Müellefât-ı Şer’iyye Meclisi” adıyla birleştirildi. Tedkik-i Mesahif-i Şerife ve Müellefât-ı Şer’iyye Meclisi’nin 1889 veya 1892’de kurulduğu yahut bu tarihlerde faaliyete başladığı tahmin ediliyor. Adından da anlaşılacağı gibi bu heyetle, Mushaflar yanında dinî nitelikli eserlerin basımından önce incelenmesi de amaçlanmıştı. Bu meclis, Meşihat dairesinin lağvedildiği 1920’ye kadar çalışmalarını sürdürdü.
1892’de Mushaf basımında tek yetkilinin “Matbaa-i Osmaniye” olduğu ilân edildi. 1910 yılına kadar Mushaf basma tekelinin bu matbaada kaldığı anlaşılmaktadır.
16 Temmuz 1325/30 Temmuz 1909 tarihinde kabul edilen Matbuat Kanunu ile Mushaf basacak kişi veya kurumların İstanbul’da Meşihat dairesinden, illerde ise müftü, naip veya maarif meclisinden izin alması zorunlu kılındı.
Tedkik-i Mesahif-i Şerife ve Müellefât-ı Şer’iyye Meclisi için hazırlanan nizamnameye göre Mushafların incelenmesi süreci özetle şöyle olacaktı:
Mushaf tab edecek kişi veya yayınevi, baskıya hazırladığı Mushafın bir nüshasını bir dilekçe ile Meclise verecektir. Dilekçe sahibi, basacağı Mushafın hat çeşidini ve baskı sayısını dilekçesinde bildirmek zorundadır. Başvuru sahibinin tevdi ettiği nüsha, Mecliste mevcut ‘musahhah nüsha’ ile karşılaştırılıp tetkik edilecek, varsa tashih edilen sayfalar düzeltilmek üzere ilgiliye verilecek, düzeltildikten sonra tekrar daireye gönderilmesi istenecektir. Basımı uygun görülmesi hâlinde düzenlenen evrak, tetkik ve karşılaştırmayı yapan aza tarafından imzalanacaktır.
Aynı nizamnameye göre, basılacak Mushafın sonunda hatim duasından başka bir şey bulunmamalıdır; sadece matbaa adı, hattat ismi, kaçıncı baskı olduğu ve ruhsatname tarihi yazılabilir. Teknik sebeplerle, bir defada 20 bin adetten fazla nüsha basılması yasaklanmıştır. Şartlarına uyularak basılmış Mushafların son sayfaları Meclisin mührüyle mühürlenmiştir.
Söz konusu nizamnamede hadis metinlerinin basımında da Mushaf basımı için öngörülen kuralların uygulanması istenmiştir.
Nizamnamede Mushaflar, Kur’an cüzleri ve dini kitapların matbaalarda basımı sırasında hürmetsizlik anlamına gelecek hâllere fırsat vermemesi doğrultusunda ikazlar da yer alıyordu.
Özetle ifade etmek gerekirse Osmanlı, Kur’an kelime, harf, nokta ve harekelerinin her türlü halel ve hatadan salim olmalarına gayret göstermişti. Her türlü tahrif ve tağyirden, hata ve eksiklikten âri olduğu kanaatine varıldığında Mushafın basımına onay vermişti. Bunu temin için matbaalarda yetkin musahhihlerin istihdamı cihetine gidilmişti.
Milli Meclis Hükümetleri sırasında (1920-1924), elimizde detay bilgi olmamakla beraber, bu hizmetin İstanbul Müftülüğüne bağlı olarak yürütüldüğünü düşünmekteyiz.
Şimdi arşivimize dönebiliriz.
Diyanet İşleri Reisliği Mushaflar Tetkik Heyeti
Osmanlıda Mushaf tetkiki amacıyla oluşturulmuş heyetler hakkında yukarıdaki özet malumatı sadece Osmanlı ceddimizin Mushaf basımındaki titizliğine işaret etmek için sunmadık kuşkusuz; yayınlanacak Mushafların tetkikini Diyanet İşleri Reisliği bünyesinde üstlenen Mushaflar Tetkik Heyetinin tarihteki karşılığı olması ve hizmetin işleyişi noktasında onunla sıkı bir bağı bulunması da bizi bu kısa bilgiyi vermeye sevk etti. Çünkü Reisliğin 1937 tarihli Nizamnamesinin yayımına kadar, Mushaflar Tetkik Heyetinin görev ve çalışma tarzını Osmanlıdaki muadili için oluşturulan kurallar belirlemiştir. Bu noktada, Diyanet İşleri Reisliği, “Cumhuriyetin makarrında” kurulmuş olmasına rağmen, Reisliğe merbut bir birim olan Mushaflar Tetkik Heyetinin 1979’a kadar hizmetlerini İstanbul’da sürdürmüş olması da dikkat çekicidir. Bunun pratiğe yönelik sebepleri vardı kuşkusuz; bununla birlikte tarihi bir hatıranın, geçmişteki bir geleneğin; yani bu hizmetin öteden beri İstanbul’da sürdürülmüş olmasının etkisinin olduğunu söylemek de hatalı olmayacaktır.
Hemen belirtelim ki Mushaflar Tetkik Heyeti, kuruluşundan itibaren Reisliğin bütçe kanunlarında kadrolarına yer verilmiş ve böylece yasal bir hüviyet kazanmış bir birimdir. Başkanlıkta, kuruluşundan 1950’ye kadar olan dönemde, başında “reis” bulunan tek birim Mushaflar Tetkik Heyetidir. Bu süreçte Reisliğin en önemli hizmet birimi olan Müşavere Heyetinin bile reisi bulunmuyordu; Diyanet İşleri Reisi, Müşavere Heyetinin de reisi idi.
Başından günümüze bu birim farklı adlarla hizmet sundu. Buna göre; Reisliğin kuruluş tarihi olan 1924’ten 1929’a kadar “Tetkik-i Mesahif Heyeti” adı kullanıldı. 1929’da yapılan değişiklikle “Mushaflar Tetkik Heyeti” adını aldı. Nitekim 1935 tarihli Reisliğin ilk teşkilat kanununda da bu ad muhafaza edildi. Bu makalemizde biz de bu adı kullandık. Teşkilat kanununda 1939 yılında yapılan bir değişiklikte birimin adı “Mushaflar ve Dinî Eserler Tetkik Heyeti” olarak değiştirildi. Dikkat edilirse bu değişiklikle Osmanlıdaki karşılığı olan Tedkik-i Mesahif-i Şerife ve Müellefât-ı Şer’iyye adıyla benzerlik meydana gelmişti. Bu değişiklikte, Reislik Müşavere Heyetinin iş yoğunluğunu hafifletmek üzere, bilhassa muhtevasında ayet ve hadis metinlerinin de bulunduğu dinî yayınların bu heyetçe yapılmasının arzu edilmesi etkili oldu. Nitekim 1944 yılında Müşavere Heyeti, Basın Yayın Umum Müdürlüğünden tetkik için Reisliğe gönderilen eserlerden bir kısmının doğrudan İstanbul’da hizmet veren Mushaflar ve Dini Eserler Tetkik Heyetine göndermesi için Reislikten bu kuruma yazı yazılmasını önermiştir. Nihayet teşkilat kanununda 1950’de yapılan değişiklikte bu defa adı “Mushafları İnceleme Kurulu” oldu.
Müşavere Heyetinin 1944 yılına ait bir yazısında, Mushaflar Tetkik Heyetinin İstanbul’da faaliyet göstermesinin sebebi, Kur’an, Kur’an cüzleri, hadis ve dua mecmuaları ekseriyetle bu şehirde basılmakta olduğundan müracaat eden şahıs ve yayınevlerine bir kolaylık sağlamak şeklinde gösterilmişti. Bununla birlikte, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, tarihi bir teamülün devam ettirilmesi de söz konusu.
Kuruluşundan 1950’ye kadarki sürede heyetin kadrosu hemen hemen aynı kaldı: Bir reis, iki aza ve bir başkâtip; başka bir ifade ile kâtip de dâhil tamamı 4 kişiden oluşan bir birim. Ancak 1931’den 1935’e kadar bir aza kadrosu mevkuf tutulmuş; yani kullandırılmamış; demek ki, beş yıl boyunca bir reis ve bir aza ile hizmet sunmaya çalışmış. Bu heyeti oluşturan zevatın aldıkları ücret de uzun yıllar hemen hemen hiç değişmemiş.
Diyanet İşleri Reisliği Teşkilâtının görevlerini belirlemek üzere 1937’de çıkartılan nizamnamede Mushaflar Tetkik Heyetinin yapacağı işler şöyle belirtilmişti (Madde 6):
“Mushaflar Tetkik Heyeti hususi talimatnamesine tevfikan bütün matbaalarda tab’ edilecek Mushafların her türlü sehiv ve hatadan salim olmasını temin için her noktadan icab eden tashihlerini yapar ve basıldıktan sonra sehiv ve hatadan salim olduğunu mühürle tasdik eder. Heyet, tashihinden geçmeksizin bastırılacak Mushaflarla cüzleri için Diyanet İşleri Reisliğine malumat verir.”
Bu konuya devam edeceğiz.