Makale

Osmanlı Hanedanının Divan Sahibi İlk Ve Tek Hanım Şairi: Âdile Sultan

PORTRE
Osmanlı Hanedanının Divan Sahibi İlk ve Tek Hanım Şairi:
Âdile Sultan
Hilal Ceyhan Köksal
Bazı insanların hayatlarına hüzün hâkimdir. Sultan bile olsa hayat hikâyesini dinlediğinizde yüreğinizi bir keder kaplar. Osmanlı Hanedanı’nın son dönem isimlerinden Âdile Sultan’ın hayatı da böyledir. Sultan II. Mahmud’un ve Zernigar Hanım’ın kızı olarak 1826 Haziran’ında dünyaya gelir, doğumundan kısa bir süre sonra annesini kaybederek öksüz kalır. II. Mahmud, sevgili kızını, -çocukları yaşamayan bir başka hanımı Nevfidan Kadınefendi’ye emanet eder. O da bu güzel yürekli çocuğu kendi evladı gibi bağrına basarak ihtimamla yetiştirir. Sarayda bu küçük hanımın eğitimine çok önem verilir. Âdile Sultan; Farsça, Arapça, edebiyat, tasavvuf, musiki ve güzel yazı (hat) alanında kendini geliştirir. Günler böyle geçerken biricik babasını kaybeder. Bu sırada on üç yaşındadır. Tahsil ve terbiyesiyle artık ağabeyi Abdülmecid ilgilenecektir.
Evlenme çağı geldiğinde aile büyükleri, sadrazam olan Kaptanıderya Mehmed Ali Paşa ile evlenmesini uygun bulurlar. Âdile Sultan, zevcini çok sever ve bu izdivaç her ikisini de çok mesut eder. Sultan Mecid, sevgili kardeşine Haydarpaşa Çayırı’nda, tarihe geçecek görkemde bir düğün yapar. Düğüne tüm halk davetlidir ve kutlamalar bir hafta sürer. Nikâhları Hırka-i Saadet dairesinde kıyılır. Konakları aydınlatan kandiller İstanbul’da günlerce görsel şölen oluşturur. Bu düğün o yüzyılda Osmanlı Sarayı’nda en ilgi çeken hadiselerden biri olarak tarihe geçer.
Âdile Sultan’ın ve muhabbetle bağlandığı eşi Mehmed Ali Paşa’nın üç çocukları olur. İki evlatlarını küçük yaşta kaybederler. Âdile Sultan, hayatta kalan tek evladına gözü gibi bakar. İhtimam ile büyütür. Kızı Hayriye Sultan, iyi bir eğitim tahsil eder, yabancı dil öğrenir, musiki ile meşgul olur. Mustafa Şerif Paşa’nın oğlu Ali Rıza Bey ile evlenir. Lakin Hanım Sultan ince hastalığa yakalanır ve gençliğinin baharında darı bekaya irtihal eder. Âdile Sultan, yeniden evlat acısına gark olur. Artık üzerine titreyeceği, şefkatle bağrına basacağı bir evladı kalmamıştır. Mehmed Ali Paşa’nın vefatının üzerinden çok geçmemişken son evladını da kaybetmek, Âdile Sultan’ı zaten itibar etmediği dünyadan iyice uzaklaştırır. Bundan sonra inzivaya çekilip kendini ibadete verecek ve Rabb’ine şöyle yakaracaktır.
Gerçi dünyaya gelen mâlûmdur elbet göçer
Ah kıldı ol civan ve ol melek âdeme sefer
Sabrını lûtfet ilahî!
Çün budur hükm-i kader
Gitti Hayriyem, kerimem deldi geçti câne âh!
Yaşadıkları ve ilmî birikimi onu yazmaya sevk eder. Kalemi kimi zaman tarihî bir olaya şahit olur, kardeşi Sultan Abdülaziz’in ardından yazdığı beyitlerde olduğu gibi, kimi zaman da yaşadığı hüzne, hissettiği hasrete…
Bazen sarayın bir odasında, bazen çok sevdiği Eyüp Sultan’da yalnız başına oturup uzun uzun düşünür. Dünyanın fâniliğini acı tecrübelerle öğrenir ve sevdiklerini bir bir toprağa vermek Sultan’ı, Bâki olan Rabbin’e yaklaştırır. Artık mâsivâda saadet bulmayı ümit etmek Âdile Sultan için çok zordur
O, yardımseverliğiyle insanların gönlünde taht kurar, evini her kesimden insana, özellikle kadınlara açar, ilmî ve edebî birikimiyle onların kendilerini yetiştirmelerine katkı sağlar. Âdile Sultan; misafirlerini dinler, onların müşküllerini halleder ve ziyafet sofralarıyla hoşnut eder. Bu hasletlerinden dolayı hem halk tarafından sevilir hem de sarayda daima hürmetle karşılanır. Tasavvufa yönelişiyle de Fındıklı’daki sarayı irfan ehlinin sohbet meclisi olur.
Âdile Sultan’ı diğer şairlerden ayırt eden özelliği, hanedan soyundan gelen divan sahibi tek hanım olmasıdır. Hece ölçüsüyle de aruz vezniyle de şiirler yazar. O çok samimi bir üsluba sahiptir. Bazılarında kafiye hataları ve hece bozuklukları bulunsa da şiirleriyle Osmanlı Dönemi’nin mühim olayları hakkında bilgi veriyor olması çok önemlidir. Âdile Sultan’ın şiirlerinin büyük bir bölümü dinî-tasavvufî bir mahiyet arz eder. Münacat, naat ve mersiyelerinin yanı sıra, ashap ve meşâyih-i kirâma yazdığı methiyeleri de vardır.
Küçük yaşta kaybettiği anne babası başta olmak üzere evlatları, eşi ve kardeşleri için kaleme aldığı manzumeler de divanında geniş bir yer tutar. “Tahassürnâme” ve “İftiraknâme” gibi manzumeler duygu dolu eserlerdir. Kendine ait şiirlerini topladığı “Dîvân-ı Âdile” yayımlanmamıştır. Onuncu kuşaktan dedesi olan Kanuni Sultan Süleyman’ın divanını “Dîvân-ı Muhibbî” adı ile bastırarak edebiyat dünyasına büyük bir hizmette bulunmuştur. Muhibbî, Kanunî Sultan Süleyman’ın mahlasıdır.
1898’de yetmiş üç yaşında vefat etmiştir. Eyüp Sultan’da metfun olan eşinin yanına defnolunmuştur. Mekânı cennet olsun.