Makale

Editörden

Editörden

Dr. Fatih Kurt

İbn Haldun, medeniyetlerin de tıpkı insanlar gibi doğup büyüdüklerini ve öldüklerini söyler. Bu açıdan dünya tarihi bir çeşit medeniyetler mezarlığıdır. İslam medeniyetini her daim diri tutan hususiyet, onun beslendiği kaynakların tahrif olmadan, zedelenmeden bütün canlılık ve parıltısıyla bugüne ulaşmasıdır. Kıyamete kadar geçerliliğini yitirmeyecek olan din-i mübin-i İslam, müminlere yine kıyamete kadar aralıksız bir görev tevdi etmektedir: “O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı.” (Hûd, 11/61.) Bu ayette ifade edilen bilinçle Müslümanlar sadece kendi iç dünyalarını değil, çevrelerini de şekillendirmeye, imar etmeye, mamur kılmaya gayret etmişlerdir. İslam hayat dinidir. Hayatı özünden kavrayıp yoğurur. Kaynağını Kur’an ve sünnetten alan, sadece Müslümanlara değil yeryüzündeki bütün insanlara barış, güven ve huzur vadeden bir inanç ve ahlak sistemi olarak İslam, insanı merkeze alan hassasiyetleriyle ve toplumsal dinamizme muvafık canlı refleksleriyle her zaman potansiyel bir medeniyet çekirdeği hüviyetini taşımaktadır.
Bu çekirdek sayesinde Müslümanlar, Mekke ve Medine’nin ardından Şam, Kahire, Bağdat, Isfahan, İstanbul, Semerkant gibi şehirlerde dünya tarihine yön verecek ilmî, fenni ve ahlaki bir iklim oluşturmuşlar. Bu merkezlerde üretilen medeniyet değerleri halka halka yayılıp genişlemiş ve bugün dünyanın gıpta ile baktığı büyük bir coğrafyada ölümsüz izler bırakmıştır.
İslam medeniyet güneşi Elhamra Sarayı’nın üzerinde batarken İstanbul’un üzerinde doğmuştu. İslam tarihinin medarı iftiharı Osmanlı’nın şahsında muharebe meydanlarında başlayan gerileme, ilim ve tefekkür sahalarına da sirayet etmişti. Bugün Müslümanların, yaşadığı iç yakıcı sorunların ve krizlerin kökeni, iki asırdır İslam coğrafyasında yaşanan medeniyet türbülansıyla yakından ilişkilidir.
Bu sayımızda gündemimize "medeniyet krizi"ni taşıdık. Krizin farkında olmak; çıkış yollarını bulmak hususunda toplumsal dikkatimizi geliştireceği kanaatindeyiz. Prof. Dr. Recep Şentürk, insanlığın ve İslam medeniyetinin krizini ve çıkış yollarını yazdı. Prof. Dr. Ömer Türker, kriz ve çözüm temalı yazısıyla dosyamıza katkıda bulundu. Lütfi Bergen, uygarlığın bunalımı ve İslam medeniyetinin yeniden varlık sahasına çıkış imkânlarını irdeledi. Mustafa Irmaklı, medeniyetimizin kayıp iki anahtarı olan ilim ve tefekkürün izini sürdü. Bayram Demirtaş, mülteciler karşısında maskesi düşen Batı uygarlığını kaleme aldı. Söyleşi konuğumuz Prof. Dr. Bekir Karlığa, insanlığın umudu İslam medeniyeti ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Bu ay hac görevlerini ifa etmek için dünyanın dört bir yanından Kâbe’de toplanan Müslümanlar, tevhidin merkezinde manevi bir atmosfer yaşayacaklar. Hac, içerdiği bütün sembolik manalarla beraber iki dünyaya şamil bir arınmanın başlangıcıdır. Eller ve kalpler semaya açılacak, âlem-i İslam için dualar edilecek. Bu vesileyle idrak edeceğimiz Kurban Bayramı’nın ülkemize, İslam dünyasına ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum. Bir sonraki sayımızda tekrar görüşmek üzere, iyi okumalar…