Makale

BAŞLANGIÇ VE SON MÜBDİ’ VE MUÎD

BAŞLANGIÇ VE SON
MÜBDİ’ VE MUÎD

Fatma BAYRAM | İstanbul Üsküdar Başvaizi

Yüce Allah, herhangi bir ilk malzeme ve örnek model olmadan, yaratmayı en baştan başlatan ve mahlukatı âleme salan, günü gelince de çekip huzurunda toplayandır. İşte Mübdi’ ismi yaratmayı başlatan anlamına gelirken Muîd de ölümü tadan her canlıyı vakti saati gelince dirilterek huzurunda toplayan, “yaratmayı tekrarlayan; tekrar yaratan” manasını taşır. Râgıb el-İsfahânî’nin ifadesiyle Mübdi’ ve Muîd “nesne ve olayların başlangıç ve bitiminde sebep fonksiyonu icra eden varlık” demektir. Yani var olan her şeyin varlık âlemine çıkarken izlediği yolu geriye doğru takip ettiğimizde en temelde yokluktan varlığa çıkaran ilk sebep olarak Mübdi’ olan Allah vardır. Her şeyin ilk sebebi odur. Bu isimler bir arada düşünüldüğünde şu da ortaya çıkar ki; her son yeni bir başlangıçtır.
Mastar halleri ile ibdâ’ ve iade, yani eşyayı yoktan var etme ve her şeyi geriye, başladığı yere döndürme ancak bütün âlemlerin sahibi olan eşsiz yaratıcının yapabileceği bir şeydir. Bu isimler bize der ki; Allah’tan geldin, O’na döneceksin. Bu dünyadaki varlığın bumerangın havada kalış süresi gibi, ancak bir göz açıp kapama kadardır. Bu süre içinde sahip olduğunu sandığın her şey de muvakkattir. İslam inanç sisteminde “başlangıç ve son” yani “Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” konusunun işlendiği bölümlerin başlığı da bu isimlerin bir başka formu olan “mebde’ ve meâd” kelimeleri ile ifade edilir. Yani bu iki isim bize insanlığın en temel zihinsel sorunlarından biri olan “hayatın amacı” konusunu açıklar: “Hepinizin dönüşü ancak O’nadır. Allah, bunu bir gerçek olarak vaat etmiştir. Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra, iman edip salih ameller işleyenleri adaletle mükâfatlandırmak için onu (yaratmayı) tekrar eder. Kâfirlere gelince, inkâr etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve elem dolu bir azap vardır.” (Yunus, 10/4.)
Muîd ismindeki “tekrar” anlamını dikkate alan sufiler yaratılışın sürekli tekrar edilişine dikkatimizi çeker. Ama onlara göre bu tekrar aynı varlık için değildir. Çünkü bir kere var edilen, zaten artık vardır ve Yüce Allah’ın yaratma gücü sınırlı değildir. Bizim dirilme dediğimiz o varlığın âleme dağılmış olan parçalarının bir araya getirilmesinden ibarettir. İnsan bu dünyadan berzaha, berzahtan mahşere, mahşerden de cennet veya cehenneme giden bir yolcudur. Onlara göre Muîd ismindeki dönüş anlamı, Allah Teala’nın bir yaratmadan diğerine sürekli bir yaratma halinde olduğunu ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de de bed’ ile iadenin birlikte zikredildiği yerlerin çoğunda da söz bağlamının ahiret hayatıyla ilgili olmadığı görülür. (Yunus, 10/34; Neml, 27/64; Ankebut, 29/19; Rûm, 30/27; Burûc, 85/13.) Mâtürîdî’nin kanaatine göre de bu tür ayetlerde yer alan bed’ ile iade kavramları hem tabiatı yönetmesi sırasında Cenab-ı Hakk’ın yaratmayı sürekli tekrar etmesi, hem de kıyametin kopacağı zamanda insanları tekrar canlandırması anlamına gelir. Tabiatta her şey sürekli bir değişim içinde olup ilâhî sıfatların tecellileri sonucu daimi bir yaratma ve yok etme mekanizmasına tabidir. Böylece Muîd ismi bize, hücrelerimiz her an yeniden yaratılmasa kısa süre içinde yok olup gideceğimiz gerçeğini de hatırlatır. Hatta her uykudan uyandığımızda hayata kaldığımız yerden devam edebilmemizi dahi Muîd ismine borçlu olduğumuzu bildirir.
Kur’an-ı Kerim’de mübdi’ ve muîd kelimeleri geçmemektedir. Allah’a nispet edilişlerinde aynı manaya gelen bed’ ve ibdâ’ mastarlarından türemiş fiil kalıpları on bir ayette zat-ı ilahiyyeye izafe edilmiştir. Bunların dokuzunda ilk yaratmayı anlatan bed’ veya ibdâ’ kavramıyla birlikte iade kavramı da yer almıştır. Bu ayetler genellikle Allah’ın varlığını, birliğini, evreni yaratıp yönettiğini dile getiren, insana verilen nimetleri hatırlatıp onun tabiat içindeki üstün konumuna ve sorumluluğuna dikkat çeker. Hepsinden önemlisi de dirilişten şüphe içinde olanlara yaratılışı ilk başlatanın neden onu tekrar edemeyeceğini sorar:
“Yaratmayı ilkin başlatan, sonra onu tekrar eden yalnızca O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır.” (Rûm, 30/27.)
"İnsan, bizim kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir. Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?’ De ki: Onları ilk defa var eden diriltecektir. O her yaratılmışı hakkıyla bilendir." (Yâsîn, 36/77-79.)
Bu iki isim insanda tecelli edip insan da onlarla ahlaklandığı zaman neler olur? Öncelikle Mübdi’ ismine bakalım: Bu ismin kökünde var olan “başlama” anlamı bir insanda tecelli ettiğinde o kişide yeni bir işe atılma, o güne kadar gidilmemiş bir yolu deneme, her zaman yeniden başlayabilme cesaret ve güveni olur. Psikoloji ilmi bize bu güveni kaybetmiş ve giriştiği bir işin sonunda üzülmekten/yorulmaktan korktuğu için yeni bir insanla tanışmaya dahi kendini kapatmış insanlardan bahseder. İşte Mübdi’ ismi bizi bu yorgunluk ve karamsarlıktan kurtaran bir isimdir. Aynı zamanda bu ismin tecellisi yeryüzünde bütün bedii sanatlarda tezahür eder ki aslında bunların da temelinde üretmekten çekinmemek, yeni başlangıçlardan korkmamak vardır. Biz Allah’a güvenir, adımımızı atarız; elbette sonucu O yaratır.
Muîd isminin kökünde var olan “iade ve tekrar” anlamı bir insanda tecelli ettiğinde ise kişi bir işi bitirdiğinde diğerine girişen, atalete kapılarak kendini ziyan etmeyen bir çalışkanlık ve süreklilik gösterir. İstikrar dediğimiz devamlılık ancak sürekli tekrarla mümkündür ki bir insan karakterinde güvenilirliği sağlayan en temel özelliktir. İstikrarlı karakter, nerede, nasıl davranacağı önceden belli olan kişi demektir. Bu da ilişkilerdeki güvenin temelidir. Aynı zamanda bu isim ahirette huzura toplanıp, dünyanın neticesini ödül veya ceza olarak görmeyi ifade ettiğinden insan bu isimle ahlaklandığında çevresindekilere sadece kötü işlerin sonucunda sitem ve ceza yağdıran kişi değil, en küçük güzelliği dahi takdir eden bir hakşinaslığa ulaşır. Çünkü ilişkilerin sadece azar ve tevbih üzerinden yürütülmesi nefret ve düşmanlık hislerini körükler; insanları “ne yapsam yaranamam” düşüncesine sevk ederek ilişkilerdeki adanmışlığı yok eder.
Kuşeyrî, mübdi’ ve muîd isimlerinin yaygın manalarına temas ettikten sonra Cenab-ı Hakk’ın kullarına yönelik lütuf ve ihsanlarını tekrar tekrar yaratmasını da bu iki ismin muhtevası içinde mütalaa etmiştir.